Rus muhalif Aleksey Navalni’nin zehirlenmesi hususunda mevcut deliller ve soru işaretleri, saldırı emrinin Kremlin’den geldiğine işaret ediyor. 2000 sonrası Rus siyasetinde Navalni gibi birçok muhalifin canına kastedilmesi ve kiminin öldürülmesi, Putin sonrası gelişen Rus siyasetine önemli bir karakteristik özellik kazandırıyor.
Yolsuzluk karşıtı propagandalar ile adını duyuran Navalni, sosyal medya araçlarını etkili kullanması ve geniş bir dinleyici kitlesine hitap etme potansiyeli çerçevesinde Vladimir Putin karşısında adı çok anılan muhaliflerden biri haline geldi.
Navalni’nin Rus siyaseti üzerindeki etkisi ve Putin karşısındaki muhalif pozisyonunun Avrupa medyasında abartılı olarak yansıtılmasına rağmen, genç Rus nüfusa hitap eden Navalni, hafife alınmayacak bir politik potansiyel barındırıyor.
13 Eylül’deki yerel seçimlere hazırlanan ve Kremlin’deki belli politik figürleri hedef alan yolsuzluk iddiaları üzerinden propaganda yapan Navalni’nin çalışmalarının, yerel seçimlerde daha belirgin bir etki yapacağına inanılıyordu.
Suikastokrasi
Tarihçi Yuriy Felştinskiy, Putin dönemi Rus siyasetini değerlendirerek, mevcut durumda Rusya’nın bir ‘killocracy’ ye dönüştüğü iddia etmek suretiyle yeni bir terim ortaya attı. Bu kelimenin Türkçe terminolojide karşılık bulması niyetiyle, ‘suikastokrasi’ kelimesini kullanmayı uygun gördüm.
Putin dönemindeki siyasi suikastlar, Stalin döneminde olduğu kadar sık ve gelişigüzel olmasa da, aynı geleneğin bir devamı.
2006 yılında Aleksandr Litvinenko, çayına damlatılan radyoaktif Polonyum-210 ile zehirlenerek öldürüldü.
Aynı yıl Rus gazeteci Anna Politkovskaya, dairesinde vurularak öldürüldü.
2015 yılında muhalif politikacı Boris Nemtsov, Kızıl Meydan yakınlarında vurularak öldürüldü.
2018 yılında Sergey Skripal ve kızı, Noviçok ile zehirlenerek öldürülmek istendi ancak hayatta kalmayı başardılar.
Ve son olarak muhalif politikacı Aleksey Navalni, çayına damlatılan zehirli maddeyle öldürülmek istendi.
Alman yetkililerin yaptığı açıklamalara göre, Navalni’yi zehirlemek için kullanılan madde Novichok’un geliştirilmiş bir versiyonu.
Siyasi suikastların arkasında Kremlin’in olduğu iddiaları giderek güç kazanırken, Vladimir Putin bu konularda sessiz kalmayı tercih ediyor. Fakat ne hikmettir ki, Putin muhaliflerinin suikasta uğramak gibi kötü bir huyu var.
Nitekim Angela Merkel, bu saldırı ile Navalni’nin susturulmak istendiğini söyledi.
Öte yandan, Sovyetler döneminde üretilmiş olan Noviçok’un, geliştirilmiş bir versiyonunun kullanıldığı iddiası üzerine Navalni’nin ekibinden Leonid Volkov, ‘Navalni’yi zehirlemek için Noviçok kullanmak, suç mahallinde fotoğraf bırakmak ile aynı şeydir’ diyerek Kremlin’i işaret etti.
Belarus Rüzgârı
Post-Sovyet cumhuriyetlerdeki iç politik gelişmeler her daim Rusya Federasyonu’nun iç ve dış politikasını doğrudan etkileme potansiyeline sahip. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra AB ve NATO’nun Post-Sovyet coğrafyasını yeniden şekillendirmesi ihtimali, Rusya’nın varlığını ve bütünlüğünü tehdit edecek bir tabu olarak değerlendiriliyor.
Nitekim 2008’de bu senaryoya yönelik ihtimal gören Rusya, yakın çevre doktrini çerçevesinde ordusunu Güney Osetya’ya sevk etti. Ve 2014’te Ukrayna’da devrim ile sonuçlanan protestoları da aynı şekilde ulusal güvenliğine tehdit olarak telakki etti.
Belarus’taki şaibeli seçimler sonrası durmak bilmeyen Lukaşenko karşıtı protestolar da, bir devrime doğru büyürse Kremlin, muhakkak olası devrimi Ukrayna ve Gürcistan örneğinde olduğu gibi ulusal güvenliğine karşı tehdit olarak değerlendirecektir. Dolayısıyla mevcut protestoların devamı Kremlin’i diken üstünde tutacaktır. Öte yandan Habarovsk’daki (Rusya) Putin karşıtı protestolar da hala dinmiş değil.
Levada Center’ın yapmış olduğu güncel bir anket, Rusya’nın bir diktatörlüğe dönüştüğünü düşünen Rusların sayısının, önceki yıllara göre ciddi bir artış yaşadığını gösteriyor.
Habarovsk’ta süregelen Putin karşıtı eylemler, Belarus’taki şiddet dolu protestolar ve son olarak Rus halkında Kremlin’in diktatörlüğe dönüştüğüne yönelik fikrin güçlenmesi ile beraber, bu faktörler temelinde Navalni’nin zehirlenmesi olayı, Kremlin’in bir reaksiyonu olarak değerlendiriliyor.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, adaletin yerini bulması için uluslararası partnerler ile çalışma sözü verdi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, yapılan saldırıyı korkakça ve aşağılık olarak tanımladı. Fransa ise Rusya ile bakanlar seviyesinde yapacağı görüşmeyi iptal etti.
Navalni’nin tedavi gördüğü ülke olan Almanya’da ise Merkel yönetimi, Kuzey Akım-2 projesinin iptalinin de masada olduğu seçenekleri değerlendiriyor. ABD’nin yaptırım tehditlerine rağmen Kuzey Akım-2 projesine devam etme kararlılığı gösteren Almanya, Navalni’nin zehirlenmesi üzerine Rusya’yı cezalandırmak için projeyi iptal eder mi, şu an için merak konusu.
Navalni vakası Rusya’daki siyasal suikastların ilk örneği değil, ama eğer AB bunun son olmasını istiyorsa, Rusya’ya yönelik ciddi bir kolektif reaksiyon göstermeli. Aksi takdirde ciddi bir tepki görmeyen Kremlin, bunu suikastlara devam etmek için bir tescil olarak görecek ve muhtemelen benzer durumlar devam edecektir.
Ozan Çiftci