40 Yıl oldu.
12 Eylül’ü anlata anlata ihtiyarladık.
Peki, anladık mı?
Emin değilim…
***
Anlasaydık halen yönlendirilmeye bu kadar açık olmazdık.
En azından ‘devlet’ ile ‘iktidarı’ birbirine karıştırmaz;
Velev ki MGK kararları olsun, saçma sapan eğilimleri ‘devlet politikası’ olarak görmezdik.
Anlasaydık 12 Eylül’de kendini devlet sananlarca, devlet düşmanı muamelesi gördüğümüzü unutmazdık.
***
12 Eylül bizlere iki temel bakış açısı kazandırmalıydı.
Birincisi, adalet olmadan devlet olmayacağını, ikincisi ise temel hak ve özgürlüklerin su gibi hava gibi, gerekli olduğunu.
Maalesef halen, bize çok yabancı olan, ‘kutsal devlet’ anlayışına marazî tutkunlukları olan insanlarla dolu hareket…
Ve insan hakları demek, özgürlük demek, kardeşlik demek, ‘sol ağız’ olarak yaftalanıyor.
12 Eylül sadece dokunduklarına etki etmiş anlaşılan. Onlar da birer birer çekiliyor bu dünyadan.
Ve korkarım yeni nesil, Allah korusun bir 12 Eylül görmeden anlamayacak adaletin ne olduğunu.
***
Zaten yöneticilerimizin de aradığı bu.
Bir operasyon partisine dönüşmemizdir muratları.
12 Eylül’ü anlamak işlerine gelmiyor bu yüzden.
Çünkü 12 Eylül’ü anlamak, adaletin yanında durmak demektir. İşkencenin karşısında olmak, hukukun üstünlüğüne inanmak ve demokrasiyi geliştirmek.
Sivil bir yapılanmaya, eleştirel akla, hürriyet ve şahsiyetçiliğe sarılmaktır.
Bu da keyfi uygulamaların, ilkesizliğin, despotizmin, ben yaptım olduculuğun; yani mevcut yönetimin sonu anlamına gelir.
Bunun için istemezler, 12 Eylül’ü anlamasını ülkücülerin.
Onun için iktidarın arkasına sığınıp, hayatlarını zehir ederler, operasyon partisi olmak istemeyenlerin…
Suat Başaran