“Ama öylesine kana bulandım ki,
Günah günahı kışkırtacak.
Gözyaşı ve merhametin yeri yok bu gözlerde”
William Shakespeare- III. Richard
Matta İncili’nde anlatılana göre; Roma’nın Yahudiye’ye atadığı Vali Pontius Pilatus, Hz. İsa’nın ölüme mahkûm edilmesinden sonra toplanan kalabalığa sordu: “öyleyse, Mesih denen İsa’yı ne yapayım?’. Tümü birlikte ‘çarmıha çakılsın’ diye karşılık verdi. Vali yeniden sordu: ‘ne kötülük işledi ki?’. Ama onlar daha hızlı bağırarak, ‘çarmıha çakılsın’ diye diretti. Pilatus tartışmanın yarar sağlamak bir yana, tam tersine kargaşalık doğurduğunu gördü. Suya uzanıp topluluğun önünde ellerini yıkadı ve ‘nipto tas xeiras mou’ 1 dedi. ‘Başınızın çaresine kendiniz bakın’. Böylece İsa’yı affetme yetkisi olan Pontius Pilatus, bu yetkiyi kullanmak yerine suçu İsa’nın çarmıha çakılmasını isteyen halka attı.
İncil’deki bu hikâyeden bahsetmemin sebebi sizlere Hristiyan teolojisi anlatmak istemem değil elbette. Öyle ya, “biz ilhamımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz”. İncil’deki bu hikâyeden size bahsetme sebebim, İYİ Parti’nin 24 Haziran günü gerçekleştirmiş olduğu “3. Olağan Büyük Kurultay”ında Meral AKŞENER’in yaptığı konuşmanın bana İncil’deki bu hikayeyi yaşıyormuşum gibi hissettirmesi oldu.
Sayın AKŞENER, kendisini zayıf hissettiği, sıkıştığı durumlarda sıklıkla başvurduğu bir yönteme kurultayda da başvurdu, deyim yerindeyse “esti gürledi”. Parti dışındaki ve az sayıda da olsa parti içindeki muhalifleri AKŞENER’in konuşmasından nasibini fazlasıyla aldı. Bunda şaşırtıcı bir şey yok. Fakat asıl şaşırtıcı olan, AKŞENER’in konuşmasında partisinin seçime giderken takip ettiği birtakım politikaları eleştirdiği kısımlardı. AKŞENER, partisinin politikalarını son derece sert ve açık bir şekilde eleştirdi ve fakat bu eleştiriler sanki kurultayı yeni kazanmış, önceki parti yönetimini devirmiş ve liderin ağzından çıkıyor gibiydi. AKŞENER’in konuşmasının tonu bir özeleştiriden çok eleştiri gibiydi. Oysa AKŞENER, kurultaydan önce usulen bile istifa etmediği gibi kurultayda da eleştiriye konu ettiği politikaların mimarı olan kurmaylarını “kimseye yedirtmemişti”.
Bu satırların yazarının (ve muhtemelen okurların pek çoğunun) yaşı kadar siyasi tecrübesi olan AKŞENER’in konuşmasının tuhaf yanları bununla da sınırlı değil elbette. Kurultay’da bir saate yakın konuşan AKŞENER’in, nasıl yaptığına hala hayret ediyorum, 3-6 Mart’ta sergilenen “otur-kalk”lardan bahsetmeden konuşmasını tamamlaması ancak siyasi “tecrübe”siyle mümkün olmuştur. Zira o tarihten bu yana benim dost sohbetlerim bile bir saat sürdüğünde konu bir şekilde 3-6 Mart’ta yaşananlara geliyor. Gerçi AKŞENER’in masadan kalkarken hangi gerekçelerle hareket ettiğini 3 Mart gecesi gerçekleştirdiği son derece sert ve haklı açıklamalarıyla öğrenmiştik. Fakat masaya nasıl ve neden tekrar oturulduğunu o gün bugündür ikna edici biçimde açıklayan olmadı biz zavallılara. Görünen o ki; sayın AKŞENER, o hafta sonu yaşananlardan bahsetmezse bizlerin de unutacağını düşünüyor. Oysa, o meşum hafta sonunun sorumlularının hesap vermesini dört gözle bekleyenler için unutmak söz konusu bile değil. Çünkü, AKŞENER masadan kalkma veya masaya tekrar oturma kararı verenlerin hesap vermesini sağlamayacaksa, asla hesap vermeyen ve asla hesap verdirmeyen Recep Tayyip ERDOĞAN’dan veya seçim üstüne seçim kaybetmesine rağmen asla sorumluluk almayan Kemal KILIÇDAROĞLU’ndan farkı ne olacak, öyle değil mi? Bir saat konuştuktan sonra, ne seçim yenilgisinin sebepleri, ne kendi hataları ve ne de kurmaylarının bu yenilgideki sorumluluğu hakkında açıklama yapan AKŞENER, kurultayı belli ki hesap vermek için değil, parti içindeki iktidarını tahkim etmek için yapmış.
Siz bakmayın muhalif liderlerin sürekli demokrasiden bahsettiğine, özeleştiri yapıyor“muş” gibi yaptıklarına. Yaşadıkları başarısızlıktan ve yaşattıkları hayal kırıklığından sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamayacakları için Pontius Pilatus gibi “ellerini yıkıyorlar”. Oysa yaptıkları netice vermeyecek ve o zaman da Shakespeare’in ünlü karakteri Lady Macbeth ne yaptıysa öyle yapacaklar. Macbeth, Lady Macbeth’in kışkırtmaları neticesinde kralı öldürdükten sonra (her nasılsa) vicdan azabı duyan Lady Macbeth ne diyordu: “nasıl, bu eller hiç temizlenmeyecek mi? Hala kan kokuyorlar. Arabistan’ın tüm baharatları şu minik eli nasıl olur da kokutamaz”.
AKŞENER’in ve KILIÇDAROĞLU’nun ellerindeki leke, “Temiz Türkler”in hürriyet ve adalet umutlarını öldürttükten sonra kolayca geçmeyecektir. Bunun için infazı durdurmayan Pontius Pilatus’tan veya vicdan azabı duyan Lady Macbeth’ten fazlasını yapmaları gerekliydi. Her ikisi de bunu yapmayacaklarını gösterdi.
Peki öyleyse “Temiz Türkler” ne yapacak? Pontius Pilatus’un dediğini yapacaklar elbette: “başınızın çaresine kendiniz bakın”. Bakacağız da. Hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret mücadelesini birlikte verip eski siyasetin önce muhalefetteki, sonra da iktidardaki temsilcilerini demokrasiye mecbur edeceğiz.
1 ‘ellerimi yıkadım’: bu adamın kanından ben suçsuzun