Bir kış gecesi rüyası
Ders çalışmaktan sıkılmış yere yayılıp elli bir oynarken daldı içeri, "Bakanlar çekilsin, başbakan geldi..." diyerek. "Bir selam ver be mübarek..." dedi Ramazan. Tam papaz atacaktım ki vazgeçtim, üçlü seriden sinek ikiliyi bıraktım yere. "Essalamünaleyküm diyek o zaman!" Her yere girdiğinde önce kendini mimler, her gün geldiği öğrenci evinde bile değişmez bu tutumu. Selamı aldık geçti oturdu kanepeye. Biz oyunu bitirmek üzereyiz, bir kupa kıza eli bitereceğim ama gelmiyor da gelmiyor meret. "Oğlum Trabzon'un maçı var bu akşam, benimle gelecek bir delikanlı arıyorum..." Laz, ama ne laz. Bileğini kesiyorlar kanı bordo mavi akıyor, Hami adını duyduğu anda her nerede olursa olsun, iki dakika saygı duruşunda bulunuyor. Abdullah ve Ogün daha tıfıl o aralar, doksan üçün kışı ve kaçak elektrik kullanarak ısınıyoruz ne yalan söyleyeyim şimdi. Ertesi gün de sınav var aksi gibi, kimseler gitmek istemiyor. Bu soğukta yola düşecen de Ulus'a gidecen, oradan stada in, ne kadar bekleyeceğin de şüpheli. Bir de dönüşü var bu işin, çok uzun iş ciğerim. Teker teker hepimize asılıyor, en son bana kancayı takıyor. "Selim hadi da! İkinci yarı açıyorlar kapıları..." Bedava girmenin en hurdasız yolu. Müdavimleri bilir, İstanbul takımları bu kıyağı bile çok görür parasızlara, ama Anadolu'da gelenek hala. "La get işine! Akşam akşam ne işimiz var statda? Otur radyodan dinle..." "Onla o bir mi olum ya, aha buraya yazıyorum Hami bu akşam gol atacak, ta otuz beş metreden..." Bizim Osman'a göre her hafta Hami gol atıyor o zamanlar. Alttan giriyor, üstten çıkıyor, otobüs bileti paralarını üstlenme pahasına ikna ediyor beni.
Sırtında bordo mavi renkte bir kaban, başında beresi, boynunda kaşkolu ile yola düşüyoruz. Ulus'ta Gençlik Parkı'nın yanından aşağı yürürken önüne gelen herkes ters ters bakıyor bize...
İkinci yarı başlarken hakikaten açılıyor kapılar, dalıyoruz içeri. Kaşkolu ben alıyorum artık, soğuğun haddi hesabı yok. İçeri girip oturuyoruz naylon sandalyelere. Takımlar saha da değil henüz, yedekler top çeviriyor sadece. Bir terslik var ama ney ola derken üst tarafa bir bakıyorum herkes sarı lacivert. Yanımız yöremiz üstümüz arkamız her taraf Ankaragücü taraftarı ile çevrili. Giriş kapısına bakıyorum bizim gibi bedavacılar dalga dalga giriyor içeri ama bir farkla hepsi yine sarı lacivert. Kaşkol boğazımı sıkıyor birden, Osman oralı değil, yedekleri bile tanıyor puşt. Bana anlatıyor bir yandan, "Şununla Faroz'da maç yaptık, buna acayip çalım attım..." saydırıyor habire. "Osman oğlum yanlış yere girmişiz yav?" "Ne yanlışı hacı ya, dur iki dakka, az sonra maç başlayacak." "İyi de her taraf Ankaragücülü..." "Ney?" "Eben, görmüyon mu her taraf sarı lacivert, az sonra yeni gelenlerle birlikte dolup taşacak bura..."
İlk defa gözünü sahadan ayırıp yukarı doğru bakıyor. Kaşkol kolay sokarsın bir yere kaybolur da, kaban kabak gibi ortada, ah ulan Osman yarın da sınav var, hay senin laz aklına uyup buralara gelen beynimi diye dertlenirken, "Geldiğimiz yerden çıkalım hacı, stadı dolanır Trabzon tarafına geçeriz..." "İyi de asıl ora kalabalık şimdi, baksana gelenin gidenin haddi hesabı yok..."
Kaşkolu çıkardım paltonun içine soktum, en azından tanımıyorum derim dedim içimden gevrek gevrek. Bu fikir o kadar hoşuma gitti ki gülümsedim bile. "Dur hacı, aklıma bir şey geldi şimdi!" Ne şeyi oğlum ya, ben seni tanımıyorum zaten diyecektim ki; "Bak şimdi ben bu şapkayı kafama indirecem, sen de kaşkolu peşmerge usulu başına saracaksın, sadece gözlerimiz görünecek, sonra ağır ağır tel örgülerin yanından yürüyerek öbür başa gideceğiz" deyiveriyor ve başlığı kafasına geçiriveriyor. Kaşkolu çıkartıp kafama sarıyorum ve hiçbir şey olmamış gibi yavaş yavaş aşağıya iniyoruz. Hiç yukarı bakmıyoruz bu arada, ağır ağır, dayı usulü yürüyoruz yan yana. Trabzonlular görüş mesafesinde ama yürü yürü bitmiyor mesafe. Ankaragücü taraftarlarının hepsinin gözü üstümüzdeymiş gibi geliyor o ara ve ben hayatımın o beş dakikasında, en koyu Trabzonspor tayfasından daha fanatik bir taraftar olarak yürüyorum gündüz gece. Takımlar sahaya çıkıyor o sırada, bizim laz bir an duraklıyor ama dürtmemle birlikte devam ediyoruz yola, daha tenha olan diğer giriş kapısından atıyoruz kendimizi dışarı. Burası da bela ama hiç değilse etrafta bir kaç tane de olsa polis var. Tüm stadın neredeyse yarısını arka tarafından dolaşıyoruz bu sefer. Trabzon taraftarlarının bölümüne girdiğimizde bir an duygulanıyorum, ortam müsait olsa "şükür kavuşturana" diye eğilip öpeceğim yeri. Ama Laz, az önce hiçbir şey olmamış gibi inanılmaz bir hızla uyum sağlıyor ortama...
Sonrası mı?
Ne olsun gözüm, Hami gerçekten de gol atıyor ikinci yarının ortalarına doğru, he mi de otuz beş metreden...