Hikâye geldi, yüzde yirmi gerçek, yüzde elli kurgu, yüzde otuz esinlenme, ismi de;
“ Köpek Öldüren Kışı”
Çocukluğumun en sert kışıydı. Çok soğuk vardı memlekette. Dehşetli üşüyorduk, sokaklar ıssızdı akşamları, sobaları tüten evlerden çıkan duman sebebiyle is soluyordu dışarıda kalanlar. Kar yağdığı zaman hava yumuşuyordu sanki, ama bir yağdı mı yirmi gün yerde kalıp ayaz yapıyordu arkasından. Başıboş köpekler geziyordu sürü sürü ve biz kimseye acıyamayacak kadar çaresiz, sobanın etrafına dizilmiş beş küçük çocuktuk sadece. Anamız dört şişle yün çorap örüyordu habire bizlere. Gerçekten de sıcak tutuyordu ilk giyildiğinde ama bir kere ıslanmaya görsün eskisinden beş beter üşütüyordu bu sefer, kurumak nedir bilmiyordu üstelik. Sobanın yanında kurutmaya çalışıyorduk, bazen yanıyordu sağından solundan. Sarı rengi kahverengiye dönüyordu, eğer hızlı davranıp kurtaramazsan önce sertleşip ardından deliniyordu. Yama atıyordu anamız bu sefer. Çamaşırlarda bir tuhaf kurutuluyordu o zamanlar. Sobanın yanına serilenler için sorun yok, ama diğerleri dışarıda bekliyorlarsa buz tutuyor, biraz sert davranıp çektiğin zaman da kâğıt gibi ortasında yırtılıyorlardı.
Büyük ağabeyim Hasan sokağın en hızlı kızak kayan adamıydı ama dün akşam kara lastiklerini tam ortasından ikiye bölmüştü. Kara lastikte bir acayip ayakkabıydı, iki türü vardı astarlı ve astarsız olmak üzere. Aradaki fiyat farkı bugünün para birimiyle ben deyim bir sen de iki lira. Kışın sorun olmazdı pek ama yazın dehşetli kokuturdu ayakları. Astarlı olanı dışarıdan pek fark edilmezdi ama adamın yürüyüşünü değiştirirdi. İyide top oynanırdı, ayağı tam anlamıyla kavrayıp şekline kendini uydurduğundan hâkimiyet kurmayı sağlardı meşin yuvarlağa. Ancak kış için uygun bir ayakkabı değildi sonuçta, yüksekliği on beş santim karın her yanı kapladığı bir memlekette yürümeye yetersiz gelirdi.
Sümerbank o sene müthiş bir atak yaparak Türk girişimcilik tarihine adını altın harflerle kazdırarak bot gönderdi memlekete ve epeyce bir sıra bekleyerek, hatta ayağıma uygun numara bulamadığım için bir numara büyük de olsa bir bot edinebildim o sonbahar. Babamın tüm çocukların ayakkabılarını bu yolla tedarik etmesi iktisadi durumu epeyce sarsılmış olmalı ki borç harç lafları terennüm edilmeye başlandı büyükler arasında. Ama biz çocuklar sevinçliydik astarlı ya da değil kara lastiklerden kurtulduğumuz ve bağcıklı botlarımıza kavuştuğumuz için. Hasan’ın lastiklerini parçalaması olayı es geçilmedi ama, bir güzel azarlanıp bir daha da üzerinde durulmadı. Az sonra memleket beyaz çarşaf giydirilmiş olarak karanlığa gömülecek ve sokağa çıkma yasağıyla örtüşecekti geleneksel elektrik kesintisi. Biz bir ara elektrik denilen enerji çeşidini bir gün var olup diğer gün kaybolan iyiliksever bir peri olduğunu zannediyorduk, sonra öğrendik ki kendisinin hafta da üç beş gün üst üste kaybolabilme özelliği de varmış. Gaz lambasının fitili ne kadar uzun olmalı? Cam muhafazası neden bu kadar incedir? Duvarda oluşturduğu Gulyabani gölgeleri neye işarettir? Gibi sorularımız mevcuttu ve kimsenin bizi cevaplamaya niyeti yoktu. O gece yatakta gözüme uyku girmiyordu, çünkü eski kızağımın ayaklarına ‘ Balıksırtı ’ denilen demir aksamı sanayide demirci Kazım amcaya rica minnet taktırmıştım ve yarın ilk defa deneyecektim hızını. Hasan yeni bir yer keşfetmişti anlaşılan, “ Nah aha böyle, uçurum gibi mübarek! ” diyerek koluyla eğimini tarif ediyordu. Kızağın yağ gibi delice kaydığını ballandıra ballandıra anlatışı biz erkeklerin iştahını kabartmıştı. Kol hesabı abartılan yaklaşık altmış derece eğim biraz da tehlikeli bir yer demekti ama kimin umurunda. Az sonra annemle babam odalarına çekilecekler ve sobalı odayı ikisi kız beş çocuğa terk edeceklerdi. Yün yorganlara sarınıp düşlere dalacaktık ve erkekler tayfası olarak en hızlı kızağın üzerinde kayacağımızı görecektik rüyalarımızda. Ve Hasan orada bile geçecekti beni. En uzun mesafeyi, korkusuz manevralarıyla yönettiği eski püskü kızağıyla, benim “ balıksırtı ” kızak demirlerime rağmen O yapacaktı. Çok kış vardı memlekette, çok üşüyorduk ve çok genç adam ölüyordu sokaklarda.
O yıl, tarihlere “ Köpek öldüren kışı ” diye not düşülecekti sonradan.