Birkaç mağdur ülküdaşımızın ve şehit ailesinin hikayesini anlatayım dedim!
Atila Kaya yeni Ülkü Ocakları Genel Başkanı olmuştu..
Suat Başaran Avrupa’dan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısıydı..
Avrupa Türk Federasyon Genel Başkanı Mehmet Erdoğan’dı..
Ben de Türkmen Onur’dan sonra, Mehmet Erdoğan’ın yönetiminde yine Genel Muhasip olmuştum.
Türk Federasyon'un geleneksel olarak her yıl yaptığı zekat fitreleri Avrupa’daki ülküdaşlarımızın vekaletini alarak, daha önce mağdur Türk illerine, daha çok Kırım Türklerine gönderiyorduk.
Suat Başaran'ın 'Türkiye’de mağdur olan Ülkücü şehit ailelerine göndermek gerekir' diyerek o günden başlattığı bağışların organizasyonu hala devam etmektedir.
Bu konuyu niye anlatıyorum?
Ülkücü şehitlerin listesi, isimleri vardı fakat nerede oturdukları, ne iş yaptıkları bilinmiyordu. Sadece Genel Merkeze ihtiyaç sahiplerinden gelen olduğu zaman, Suat Başaran veya bir yönetici tarafından ihtiyaçları imkanlar ölçüsünde görülüyordu.
Tabii 1987 yıllarında Muhsin Yazıcıoğlu tarafından kurulan SOGEV, ayrılıklardan sonra pek itibar görmüyordu.
İlk yıl önemli bir zekat fitre kampanyasında toplanan yardımları Ülkü Ocakları Genel Merkezi'ne getirmiştik.
O zaman Genel Başkan olan Atila Kaya Ocağın Genel Muhasibi Ayhan Tunç’u çağırarak, benimle birlikte Türkiye genelinde şehit ailelerinin adresini bularak, yardımların elden ulaşmasını istedi..
Ayhan Tunç’la birlikte önce Ankara’dan başlayarak, Türkiye’deki ülkücü şehit ailelerinin adreslerini bularak dağıtmaya başladık.
Tabii ki öyle olaylarla karşılaştık ki; bazen bizimle gelen arkadaşlar hıçkırıkla evi terk etmek zorunda kaldılar.
Bir Ramazan ev ziyaretleri yaparak, yardımları şehit ailelerine teslim ediyorduk.
Rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nun, Fikri Arıkan’ın, isimlerini çoğumuzun unuttuğu evleri ziyaret ettik ve bir ayda birçok Ülkücü şehidimizin adreslerini çıkartmış olduk.
Ankara-Mamak’ta bir eve gittik ve kapıyı çaldık, kapıyı açan olmadı ve biz biraz daha kapıyı vurmaya devam edince, sesleri duyan komşuları yanımıza geldi..
Evdekiler yürüyemiyor, içeri girin dedi. İçeri girdik, bir baba ve bir oğul çok kötü bir evin içerisinde sadece sürünerek yol yürüyorlardı.
Oğul Mamak’ta ceza evinde hastalığa yakalanmış, baba sakat... Zor nefes alıyorlardı.
Oğul Fransızca öğretmeni, eski Ocak Başkanı... Mamak zindanları, hem babayı hem oğlunu bitirmişti..
Ülkücüler yardım getirmişler baba diye oğul seslendi, beraber ağlamaya başladılar.
O gün orada olanlar arasında rahmetli İbrahim Dülger, ben ve şu anda milletvekili olan biri vardı, hıçkırarak çıktık, bırakın Ülkücülüğü insanlığımızdan utanmıştık.
O arkadaş mağdurluğu bir tarafa, bize ne dedi biliyor musunuz?
Keçiören’de bir mağdur ülkücünün adresini vererek oraya da mutlaka uğramamızı söyledi.
Onun tarif ettiği evi bulduk, yanımızda beraber gezdiğimiz Ayhan Tunç’un Ankara’yı bilmesi işimizi kolaylaştırıyordu..
Eve vardığımızda bizi şehidimizin babası karşıladı, biz yardım amacıyla geldiğimizi söyleyince, iki katlı evin balkonundan konuşan yaşlı adam aşağı inerken, hanımına bağırdı; bak hanım Ülkücüler bizi unutmamış.
Aşağı gelen amcanın sözlerinden etkilenmemek elde değildi, bize şöyle seslendi:
Evladım sağolun benim küçük oğlum Bilecik’in bir ilçesine “kaymakam” oldu.
Siz başka bir şehidimizin ailesine yardım edin dedi ve Fikri Arıkan’ın babasının oturduğu evi bize anlatmaya çalıştı. Yanımızdaki arkadaş biliyordu fakat biz yine de dinlemiştik.
Ankara-Dikmen vadisinde Fikri Arıkan’ın babasının yaşadığı kulübeye gittik, evet kulübeye, iki odalı bir küçük baraka gibi evdi.
Rahmetliye bir ihtiyacınız var mı diye sorduk?
Bize net bir şekilde; "Evladım benim tek şeye ihtiyacım var, sadece bir çamaşır makinası alın, yeter" dedi ve ekledi; "Diğer şehit ailelerine de yardım yaptınız mı?"
Bu şehitlerin ve mağdur olanların iki eli yakamızda, Ülkücü hareketin iktidarını engelleyerek Saraylarda poz vermenin vebalinden kimse kurtulamayacaktır.
Evet!
Şehitlerimiz ölmedi, ebediyen Türk milletinin kalbinde yaşayacaktır..
Ancak şehitlerimizin ve mağdur edilen bir neslin vebali Ülkücü hareketi iktidar etmeyenlerin yakasında olacaktır.
Habib Yalçın
...ve işin en kötü tarafı ne biliyor musunuz? Yaşadığımız savaş sonrası Genel merkezin bile elinde net bir şehit, gazi ve yusufiyeli listesi yok! Bu bizim kurumsallaşamadığımızın en bariz göstergesidir. Kızılcahamam Şehitler Anıtında sadece benim görebildiğim kadarıyla onlarca yalan yanlış isim yazılmış, teşkilatımızla, anıtta davamızla uzaktan yakından alakası olmayan insanların isimleri var.