Önümüzdeki yıl güzel Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılını kutlayacak. Neler yaşanmadı ki bu yüzyıl boyunca? Darbeler, idamlar, karartmalar, sürgünler, hüzünler, fazla uzun sürmeyen sevinçler, oldukça uzun süren kederler... "İnsan ölümlü bir canlı olduğunu sürekli düşünse yaşayamaz" derler.
Biz de sanki bu söze nazire yaparcasına yaşanılan kötülük ve hüzünleri hep gözardı ederek koyu bir unutkanlık halini seçmiş bir toplum olduk. "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür", kimliklerimize kazınması gereken bir söz gibi adeta. Eğer hayatımızın çoğunu etkilemiyor olsaydı elbette kötülükleri toplumsal hafızamızın karanlıklarına gömüp yola devam etmek tercih edilebilir olurdu. Ancak unuttukça karanlıklara gömüldük, unuttukça mazi bizi eskitti, unuttukça silindik belki de. Şimdi bugün seçimler yaklaştıkça unuttuklarımız geliyor en çok aklıma. Bu ülkenin bir şeyleri değiştirmeye çalışan bir evladı olarak hatırlatmak istedim o yüzden bazı şeyleri, belki birkaç kişinin hafızası tazelenir diye. Tabi bir nedeni daha var, onu da yazımın sonunda anlatmak isterim.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş aşamasından itibaren gerici İslamcı tehlike altındadır. Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın katliyle sembolleşen bu zorba tehlike dönem dönem bastırılmış gibi gözükse de damar kurutulamadığı için her zaman kendi bütünlüğü korumuştur. İnsanların en saf ve kalbi manevi duygularını kendi çıkarları için kullanan yobaz erk sahipleri, bu gücü kimi zaman en açık kimi zaman kapalı usüllerle ayakta tutmuşlardır. Gün gelmiş insanları diri diri yakmış, gün gelmiş el kadar çocukların ırzına geçmiş, gün gelmiş ülkenin kurucusuna sövmekten ve heykellerine dahi saldırmaktan geri durmamışlardır. Günümüzde bu tehlike açık biçimde devam etmesine rağmen büyük bir kesim tarafından yokmuş gibi davranılmakta, safiyane bir inançla inananların üstüne basarak yürüyen bu karanlık taife propaganda ve faaliyetlerine en açık biçimde devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğinin aydınlanmasının önündeki en büyük engellerden biri bu gerici İslamcı taifedir.
Bir diğer habis urumuz Kürtçü terör odaklarıdır. Yine memleketin başına büyük bir bela açan bu güruh tıpkı İslamcıların temiz inançlı müslümanlardan faydalanması gibi, memleketine büyük bir aidiyet hisseden temiz Kürt yurttaşlarımızdan faydalanmaktadırlar. Milletin birlikte yol kat edebilmesine engel olmak için sürekli farklı olunduğuna dair yobaz fikirlerini zulüm, baskı ve katliamlarla milletin ensesine dayatan bu yapılar, özellikle fikri sembol isimlerinden Abdullah Öcalan'la terörize olma hallerini had safhaya ulaştırmışlardır. Bebeklerden, öğretmenlere, askerlerden, koruculara büyük katliamlar yaratmış, bu katliamları çalıntı ideolojiler ile süsleyip kendilerini uluslararası alanda makul bir zeminde yaşatmaya çalışmışlardır. Kendilerini aydın olarak nitelendiren işbirlikçileri ile birlikte yarattıkları büyük karanlık gün gelmiş İslamcılarla yol yürüyüp, ortak hareket ederek alan genişletme çalışmalarını sürdürmüştür. Marksist-Leninist olarak kurulan bu yapının İslamcılarla birlikte hareket etmesi nedense yeteri kadar gündeme getirilmemiş, ezilenlerin ittifakı gibi sahte algılar yaratılarak geçiştirilmeye çalışılmıştır. Günümüzde halen süren bu tehlike ülke geleceğinin önündeki dinamitlerdendir.
Değinmek istediğim bir diğer yapı ise radikal komünist terör ve onların yasal düzlemdeki destekçileridir. Tarihin karanlıklarına gömülmüş ideolojilerini, silah ve bombalı baskı unsurlarıyla günümüzde sürdürmeye çalışan bu gerici güruhun kendilerini modern ve aydınlanmacı bir sahtelikle tanıtmaları en önemli ve önde gelen özelliklerindendir. Söylem olarak özgür ve kardeşlik içerisinde bir dünya masalını tutturan bu radikaller kendilerinden olmayan herkesin ölmesi için eylem yapmaktan çekinmez, yeri geldiğinde daha ılımlı grupların içerisinde örgüt faaliyetleri yürüterek eleman kazanırlar. Sol görüş bünyesindeki birçok siyasi grup içerisinde hücre faaliyeti yürüterek uygun zemin buldukları her alanda tekrar kendilerini gösterirler. Sınırları dışındaki düşüncelerin asla benimsenmemesi adına çok katı ve kontrollü bir örgüt halkaları olsa da bunu dışarıya tam tersi biçimde yansıtmaktan da geri durmazlar. Gelişen bir Türkiye Cumhuriyeti'nde asla yeri olmaması gereken unsurlardan biri de bunlardır.
Sahte özgürlükçü, sözde demokrat bir güruhtan da bahsetmek isterim. Dünyayı yakından takip eder ve çağın gerisinde durmak istemeyen gibi gözüken bu güruh aslında yukarıdaki bahsettiğim diğer üç yapının fahişesi gibidir. Hangisi o gün baskın bir kimlikle dünya ile etkileşim sağlarsa bu grup onların fikir yatağında yer almaktan çekinmez. Çünkü çağın gerisinde kalmamakla, kullanışlı paryalar olmak arasındaki farkı bilemeyecek kadar cahildirler. Bu cahilliklerini tapındıkları ülkelerin söylevlerini taklit etmekle kapatmaya üstün bir gayretleri vardır. Tanrıları hangi devletse ona koşulsuz iman eder, o devletin belirlediği peygamberlerin arkasından gitmekten asla geri durmazlar. Pasif bir tehlike olarak gözükseler de nesillerin gelişimini engelledikleri için ülkemizin geleceğindeki bir tehdit unsuru olmaktan geri durmazlar.
* * *
Yukarıda saydıklarımın dışında elbette daha orta ya da küçük ölçekli zeminde kendi sözde arayışlarını sürdüren tehlike unsuru güruhlar bulunmakta. Ancak öncelikli olarak bu yapılardan bahsetmek istedim.
Bunun nedeni bu yapılar kendilerini medyada, sanatta, eğitimde, kültürel faaliyetlerde, sivil toplum kuruluşlarında, vakıflarda, siyasette, kısaca toplumun tüm damarlarında aktif bir biçimde göstermekteler. Yürüttükleri faaliyetlere kısa bir süre ara verip farklı bir dil kullanarak konuşmaya başlayınca kim oldukları hemen unutulup büyük bir kuvvetle alkışlanmaya başlıyorlar. Milletimiz büyük bir demans içerisinde sürekli kendini zehirleyen, soyan, aşağılayan, talan eden yapıları zihninde temize çıkarıp elleri kızarırcasına alkışlamaktan çekinmiyor. Onlar kılık değiştirdikçe peşlerine takılanlar saflık kelimesinin yetersiz kalacağı bir ifadeyle, adeta haşyetle takiplerini sürdürmekten geri durmuyorlar. Oysa bu milletin geleceğini değiştirmek isteyen evlatları daima yalnız, daima bir başlarına ve birbirlerine tutunmaktan başka bir çare bulmadan inandıkları yolda yürümeye çalışıyorlar. Üstüne üstlük yukarıdaki yapılar daima uluslararası alanda tanrılar belirledikleri için milletin vatansever evlatlarını kendi kulluklarıyla yaftalamaktan geri durmuyorlar.
Bir millet kendi aydınlanma mücadelesinin evlatlarına değil, karanlığın iblislerine sahip çıktığı sürece yaşayacağı yer cehennemin tasviri olmaktan kurtulamaz.
Düşünmek, anlamak ve ibret almak zamanıdır...
Emrah Birgül
Biz de sanki bu söze nazire yaparcasına yaşanılan kötülük ve hüzünleri hep gözardı ederek koyu bir unutkanlık halini seçmiş bir toplum olduk. "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür", kimliklerimize kazınması gereken bir söz gibi adeta. Eğer hayatımızın çoğunu etkilemiyor olsaydı elbette kötülükleri toplumsal hafızamızın karanlıklarına gömüp yola devam etmek tercih edilebilir olurdu. Ancak unuttukça karanlıklara gömüldük, unuttukça mazi bizi eskitti, unuttukça silindik belki de. Şimdi bugün seçimler yaklaştıkça unuttuklarımız geliyor en çok aklıma. Bu ülkenin bir şeyleri değiştirmeye çalışan bir evladı olarak hatırlatmak istedim o yüzden bazı şeyleri, belki birkaç kişinin hafızası tazelenir diye. Tabi bir nedeni daha var, onu da yazımın sonunda anlatmak isterim.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş aşamasından itibaren gerici İslamcı tehlike altındadır. Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın katliyle sembolleşen bu zorba tehlike dönem dönem bastırılmış gibi gözükse de damar kurutulamadığı için her zaman kendi bütünlüğü korumuştur. İnsanların en saf ve kalbi manevi duygularını kendi çıkarları için kullanan yobaz erk sahipleri, bu gücü kimi zaman en açık kimi zaman kapalı usüllerle ayakta tutmuşlardır. Gün gelmiş insanları diri diri yakmış, gün gelmiş el kadar çocukların ırzına geçmiş, gün gelmiş ülkenin kurucusuna sövmekten ve heykellerine dahi saldırmaktan geri durmamışlardır. Günümüzde bu tehlike açık biçimde devam etmesine rağmen büyük bir kesim tarafından yokmuş gibi davranılmakta, safiyane bir inançla inananların üstüne basarak yürüyen bu karanlık taife propaganda ve faaliyetlerine en açık biçimde devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğinin aydınlanmasının önündeki en büyük engellerden biri bu gerici İslamcı taifedir.
Bir diğer habis urumuz Kürtçü terör odaklarıdır. Yine memleketin başına büyük bir bela açan bu güruh tıpkı İslamcıların temiz inançlı müslümanlardan faydalanması gibi, memleketine büyük bir aidiyet hisseden temiz Kürt yurttaşlarımızdan faydalanmaktadırlar. Milletin birlikte yol kat edebilmesine engel olmak için sürekli farklı olunduğuna dair yobaz fikirlerini zulüm, baskı ve katliamlarla milletin ensesine dayatan bu yapılar, özellikle fikri sembol isimlerinden Abdullah Öcalan'la terörize olma hallerini had safhaya ulaştırmışlardır. Bebeklerden, öğretmenlere, askerlerden, koruculara büyük katliamlar yaratmış, bu katliamları çalıntı ideolojiler ile süsleyip kendilerini uluslararası alanda makul bir zeminde yaşatmaya çalışmışlardır. Kendilerini aydın olarak nitelendiren işbirlikçileri ile birlikte yarattıkları büyük karanlık gün gelmiş İslamcılarla yol yürüyüp, ortak hareket ederek alan genişletme çalışmalarını sürdürmüştür. Marksist-Leninist olarak kurulan bu yapının İslamcılarla birlikte hareket etmesi nedense yeteri kadar gündeme getirilmemiş, ezilenlerin ittifakı gibi sahte algılar yaratılarak geçiştirilmeye çalışılmıştır. Günümüzde halen süren bu tehlike ülke geleceğinin önündeki dinamitlerdendir.
Değinmek istediğim bir diğer yapı ise radikal komünist terör ve onların yasal düzlemdeki destekçileridir. Tarihin karanlıklarına gömülmüş ideolojilerini, silah ve bombalı baskı unsurlarıyla günümüzde sürdürmeye çalışan bu gerici güruhun kendilerini modern ve aydınlanmacı bir sahtelikle tanıtmaları en önemli ve önde gelen özelliklerindendir. Söylem olarak özgür ve kardeşlik içerisinde bir dünya masalını tutturan bu radikaller kendilerinden olmayan herkesin ölmesi için eylem yapmaktan çekinmez, yeri geldiğinde daha ılımlı grupların içerisinde örgüt faaliyetleri yürüterek eleman kazanırlar. Sol görüş bünyesindeki birçok siyasi grup içerisinde hücre faaliyeti yürüterek uygun zemin buldukları her alanda tekrar kendilerini gösterirler. Sınırları dışındaki düşüncelerin asla benimsenmemesi adına çok katı ve kontrollü bir örgüt halkaları olsa da bunu dışarıya tam tersi biçimde yansıtmaktan da geri durmazlar. Gelişen bir Türkiye Cumhuriyeti'nde asla yeri olmaması gereken unsurlardan biri de bunlardır.
Sahte özgürlükçü, sözde demokrat bir güruhtan da bahsetmek isterim. Dünyayı yakından takip eder ve çağın gerisinde durmak istemeyen gibi gözüken bu güruh aslında yukarıdaki bahsettiğim diğer üç yapının fahişesi gibidir. Hangisi o gün baskın bir kimlikle dünya ile etkileşim sağlarsa bu grup onların fikir yatağında yer almaktan çekinmez. Çünkü çağın gerisinde kalmamakla, kullanışlı paryalar olmak arasındaki farkı bilemeyecek kadar cahildirler. Bu cahilliklerini tapındıkları ülkelerin söylevlerini taklit etmekle kapatmaya üstün bir gayretleri vardır. Tanrıları hangi devletse ona koşulsuz iman eder, o devletin belirlediği peygamberlerin arkasından gitmekten asla geri durmazlar. Pasif bir tehlike olarak gözükseler de nesillerin gelişimini engelledikleri için ülkemizin geleceğindeki bir tehdit unsuru olmaktan geri durmazlar.
* * *
Yukarıda saydıklarımın dışında elbette daha orta ya da küçük ölçekli zeminde kendi sözde arayışlarını sürdüren tehlike unsuru güruhlar bulunmakta. Ancak öncelikli olarak bu yapılardan bahsetmek istedim.
Bunun nedeni bu yapılar kendilerini medyada, sanatta, eğitimde, kültürel faaliyetlerde, sivil toplum kuruluşlarında, vakıflarda, siyasette, kısaca toplumun tüm damarlarında aktif bir biçimde göstermekteler. Yürüttükleri faaliyetlere kısa bir süre ara verip farklı bir dil kullanarak konuşmaya başlayınca kim oldukları hemen unutulup büyük bir kuvvetle alkışlanmaya başlıyorlar. Milletimiz büyük bir demans içerisinde sürekli kendini zehirleyen, soyan, aşağılayan, talan eden yapıları zihninde temize çıkarıp elleri kızarırcasına alkışlamaktan çekinmiyor. Onlar kılık değiştirdikçe peşlerine takılanlar saflık kelimesinin yetersiz kalacağı bir ifadeyle, adeta haşyetle takiplerini sürdürmekten geri durmuyorlar. Oysa bu milletin geleceğini değiştirmek isteyen evlatları daima yalnız, daima bir başlarına ve birbirlerine tutunmaktan başka bir çare bulmadan inandıkları yolda yürümeye çalışıyorlar. Üstüne üstlük yukarıdaki yapılar daima uluslararası alanda tanrılar belirledikleri için milletin vatansever evlatlarını kendi kulluklarıyla yaftalamaktan geri durmuyorlar.
Bir millet kendi aydınlanma mücadelesinin evlatlarına değil, karanlığın iblislerine sahip çıktığı sürece yaşayacağı yer cehennemin tasviri olmaktan kurtulamaz.
Düşünmek, anlamak ve ibret almak zamanıdır...
Emrah Birgül