Dünyada iletişimin arttığı her an çağın belirlediği ortak zeminlerde sosyal, kültürel tavırlar ve de çağın temel bağlamıyla ilgili olan tüm aksiyonlar benzerleşme tavrı gütmeye meyilli olmakta.
Elbette tüm coğrafyaları kapsamasa da ve aynı oranda etkisi gözükmese de bu durum iletişimin ve iletişimi yönlendirebilecek etkiye sahip olanların çalışmalarını sürdürmesine engel değil. Tarihin belirli dönemlerinde özellikle savaşların geçtiği alanlarda rastladığımız bir tutum ise tarafgirlik.
Tarafgirliğin özünde tüm şartlar altında, ne olursa olsun katı bir yaklaşımla mevcut karşılıklardan birinin koşulsuz destekçisi olmak gibi bir öz yatar. Tarafgirliğin belirli alanlarda olumlu kullanımını görebiliriz, ancak bu başlı başına bir yazı konusu. Ben burada kontrolsüz göç ve sığınmacılar sorununa dair elbette bir Türk açısından, Türk’e göre ancak mümkün olduğunca tarafgir bir üslup kullanmadan, olayı karmaşıklaştırmamaya çalışarak ve herkese hitap eden bir dil kullanarak bu sorunun yarattığı problemler üzerine bazı durum ve gerçekliklerden bahsedeceğim. Bu gibi konularda gerçekten kafası karışık olan ya da kafası karışıkmış gibi davrananların yaklaşımları hakkında açıklamalar yaparak durumu örnekleştirmek bu konuda iyi bir yoldur.
Öncelikle size ülkemizdeki sığınmacı sayısı konusunda net bir sayı vererek başlamak isterdim ancak bu, şu an Tanrı’dan başka kimsenin bilmediği bir şey. Kayıt altına alınmış geçici sığınmacı statüsündeki güncel Suriyeli sayısı 3 milyon 746 bin 674, ancak kayıt altına alınmamış sığınmacı sayısını bilemiyoruz ve araştırmalar bu sayının hiç de azımsanamayacak oranda olduğunu söylüyor. Bazı kaynaklar 8 milyon üzeri olduğunu söylese de bu sayı kesin olarak bilinmiyor ve elbette 8 milyon üzeri sığınmacı nüfusu sadece Suriyelilerden oluşmuyor.
Yıllardır aktif silahlı çatışmaların sürdüğü bölgelerden gelen ve herhangi bir kayıtları bulunmayan kayıtsız kitleler artık ülkemizde. Bu insanlardan kaçının bölgelerindeki suç örgütleriyle bağlantısı olduğu, kaçının ise terör örgütleriyle bağlantısı olduğu hakkında net bir fikrimiz elbette yok. Bununla beraber kaçının uluslararası istihbarat ve buna bağlı eylemler doğrultusunda ülkemizde yer aldıkları ilgili tahmini bir rakam da yok.
Bu konuda bilgi verici konumda olanların elinde net bir sayı olduğuna dair bir emare gözükmediği gibi, ülkemizin sınırlarında yapılan geçişlerin sadece izlenimi bile bu insanların kayıtsız bir şekilde topluma karışmasına yorumda bulunmak için yeterli öngörüyü sağlamakta.
Organize ve terör suçlarından bahsettik, bunun dışında bireysel işlenmiş suçlar ise başlı başına ayrı bir başlık konusu, tecavüz, cinayet, yağma, gasp, hırsızlık gibi suçları işleyen, cezasını çekip çekmediğini bile bilmediğimiz çok sayıda şahsın ülkelerindeki savaş ortamını fırsat bilerek ülkemize giriş yaptığı da oldukça açık.
Yukarıda sayısının ve içeriğinin bilinmediği suçlulardan bahsettik.
Bir de resmi olarak kayıt altına alınıp alınmadıkları net olarak bilinmeyen, ancak Türkiye’de varlıklarını sürdürdükleri konusunda sahih istihbari bilgiler olan Allah Gul Mujahid gibi çocuk tecavüzcüsü örgüt liderleri ve örgüt yapıları da bulunmakta.
Bu işin bir yönü, işin bir diğer yönü ise sosyo-kültürel farklılıklar. Öncelikle kontrolsüz sığınmacı savunma haklarını kendilerine gönüllü ya da görevli olarak misyon edinmiş bazı zatların sürekli isnat ettikleri gibi tüm göçmenler aynıdır gibi basmakalıp bir düşünceyle hareket etmiyoruz. Elbette ülkemizde kendisine bir iş bulmaya vs. çalışıp uyum içerisinde hayatını sürdürmeye çalışan sığınmacılar da bulunabilir, bu doğaldır. Bu insanlar dünyaya uyum sağlamış da olabilirler.
Bu konuda kontrol, uyum çalışmaları ve önlemleri alınmış olsa ve nüfusumuza oranla milli bütünlük, ekonomik koşullar ve sosyo-kültürel yapımızı etkilemeyecek bir göç nüfusundan bahsedebilseydik belki de bu konunun başlığı ve içeriği farkı olabilirdi. Ancak gerçekler böyle değil.
Geldikleri coğrafyalardaki sosyo-kültürel farklılıklara büyük bir bağlılık içeren kalabalık yığınlar mevcut.
Ülkemizin geleceğini düşünüyorsak gelen insanların coğrafyalarındaki durumların bilincinde olmalıyız. Son dönem büyük ölçüde sığınmacının giriş yaptığı Afganistan’ın belli bölgelerinde yaygın olan bir iğrençlik çeşidi olan Bacha Bazi bunlardan biri. Erkek çocukların eğlencelerde dans ettirilmesi, taciz edilmesi ve tecavüze uğramalarından oluşan bu "gelenek" Afganistan’ın belirli bölgelerinde yaygın. Para karşılığı satın alınan bu çocukların istismarı ile ilgili çeşitli yapımlara internet araştırmalarıyla ulaşabilirsiniz.
Bir diğer konu ise kadına bakış ve yaklaşım konusunda. Giyim, hak ve özgürlükler, yaşam tarzı geldikleri coğrafyada çok daha primitif olan birçok göçmen öncelikle seküler yaşam çizgisinde olan kadınlara kendi değer yargılarına göre basit bir cinsel meta olarak bakmaya çok müsait. Doğdukları kültürden, günümüze kadar yetiştirildikleri kültürün onlara öğrettiği içsel yaklaşımın bireysel yargı kodlarında giyim, konuşma, tavır gibi birçok özellikten bu sonuca ulaşabiliyorlar. Bu sonuçlara ulaşmaları erişebildikleri yerlerde kadınlara yapabildikleri tüm zorbalıkları ve saldırıları zihinlerinde meşrulaştırıyor.
İçerisinde bulunduğumuz ekonomik koşullar yaşam kavgasını gerçek bir yaşam savaşına dönüştürmüş durumda. Bu savaşa bir de sığınmacıların ekonomik külfeti ekleniyor. Kendi milletine tanınmayan birçok imtiyaz onlara tanınırken zaten işsizlik konusunda yaşanılan sorunlara bir yenisi daha ekleniyor.
Seçimlerde daha önce yapılan sandık oyunlarında artık kullanışlı yığınlar da oluşmuş durumda, bunun ne kadar engellenebileceği, ne kadarının yasal vatandaşlık satışı vesilesiyle yasallaştırılacağıysa henüz netleşmedi.
Yukarıda saydıklarımdan sadece bir tanesi bile bir ülkenin geleceğini karartmaya yeterli olsa da asıl tehlike aidiyet hissetmekleri bir ülkede yaşayacaklarını tamamen kabul ettikten sonra gerçekleşecek olanlardır.
Bireyin bir arada yaşadığı toplumla her alanda birçok aidiyeti vardır, aidiyeti olmayanlar ise kendi aidiyet alanlarını oluştururlar. Çeşitli bölgeler kuruldu, çeşitli oluşumlar ve suç faaliyetleri başladı, çeşitli sorunları yaşıyoruz. Ancak henüz tam manasıyla 'artık burada yaşıyoruz' mantalitesi, sürdürülen çalışmalar nedeniyle zihinsel olarak oturmadı. Ülke, coğrafya ve dünya gündeminin belirsizliği, Avrupa ve çeşitli ülkelere gitme çalışmaları gibi etmenler buna bir nebze engel oluyor. Ancak eğer doğru tavır gösterilmezse 10 sene içerisinde suç ve suça bağlı değişim had safhaya çıkacaktır.
Bir insanın aidiyet hissetmediği yerde kendi aidiyetini yaratması ancak kendi kuralları ve kendi çizgileriyle olur. Büyük çoğunluğu gruplaşma tavrında olan ve kendini geldikleri ülkeye adapte etmekten kaçınan bu yapılar hem güçlenmek hem de bir arada kalabilmek adına içlerinden çok sayıda uyuşturucu, silah, fuhuş, organ ticareti, insan ticareti, hırsızlık ve gasp çeteleri çıkaracaktır. Suç işledikleri devlete bir aidiyet hissetmediklerinden dolayı suçu işleme rahatlıkları da kendilerine karşı çıkan kolluk kuvvetleriyle mücadele etmedeki tutumları da çok daha sert ve yok edici olacaktır.
Bunun yanı sıra gelenler terör örgütleri için bir havuz niteliği taşımaktadırlar. Hem mevcut terör örgütleri hem de sonradan kurulacak terör örgütleri ile büyük bir milli güvenlik sorununun da önü açılacaktır. Kullanışlı elemanlar yoluyla uluslararası şiddet eylemlerinin önü daha da açık hale getirilecektir.
Yağma ve hırsızlığın had safhaya ulaşacağını söylemek bile yersiz.
En önemli konulardan biri de sokakların ve çocukların güvenliği, şimdiden başlayan çocuk tacizleri ileride çok daha üst bir boyuta taşınma emareleri göstermektedir.
Çağ şimdi tarafgirlik çağı demiştim ya, kendilerini kontrolsüz sığınmacılardan korumak için yüklü miktarlarda para dağıtan ülkelerin ülkemizdeki sözcülerinin ya da bu ihanete gönüllü olarak ortak olanların sürekli tekrarladıkları birkaç konuya da açıklık getirmek isterim. Özellikle genç kardeşlerimiz bu konulardan etkilenebiliyorlar.
—Türkiye'den çeşitli ülkelere gitmiş Türkler de var onlara sesiniz çıkmıyor!
Türkler bugün yoğun olarak yaşadıkları ülkelere, o ülkelerin iş ihtiyacı dolayısıyla yaptıkları çalışmalar sonrasında ve yapılan özenli kontroller sonucu alınmıştır. Hem devlet hem özel sektör hem de gittikleri ülkelerdeki insanlar onları en ağır şartlarda istedikleri gibi çalıştırmış, ekonomik anlamda kendi çıkarlarında kullanmıştır.Buna rağmen birçok saldırı girişimine uğramışlar, aralarında acı bir şekilde hayatını kaybedenler olmuştur.
—Türkiye’de suç yok mu, sapık yok mu, örgüt yok mu onlara da ses edin!
Var ve ediyoruz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’yi hedeflediği noktaya ulaştırmak ve yanlış bakış açılarını değiştirmek için mücadele edebildiğimiz tüm alanlarda mücadele ediyoruz. Özellikle son yıllarda bu konuda atılan geri adımlara karşı çıkıyoruz. Kadının ötekileştirilmesinden tutun, suçlardaki cezai yaptırımların yetersizliğine kadar her konuya da karşıyız. Bu yüzden kendi iç meselelerimizi dahi halletmemişken sosyolojik ve kültürel olarak birçok noktada ayrıştığımız ve bu topraklara aidiyet hissetmeyen yığınların çıkaracakları daha büyük problemlerin önüne geçmek istiyoruz.
—Savaştan kaçıp gelenler var bizim ülkemizde savaş çıksa siz de onların konumuna düşebilirdiniz!
Savaşın olmamasını istiyorsanız önce milli çıkar ve değerlerinize sahip çıkıp ülkenizi yol geçen hanına, ya da deli bir iktidarın oyun alanı haline bırakmamanız gerekir. Bunun için mücadelenizi önceden sürdürmeniz bu konu hakkında toplumunuza katkı sunmanız gerekir. Bu ve benzeri yazıların hedefi de budur. Bununla beraber tüm önlemleri almanıza rağmen bir savaş çıkarsa yapmamız gereken şey mücadele etmek olacaktır.
***
Yazımın son bölümünde fazla konuşulmayan bir konudan kısaca bahsetmek isterim. AKP hükümeti uluslararası alanda başarılı tutamadığı imaj ve çalışmalarını ülkemizi Ortadoğu sığınmacıları yaşam kampı haline getirmeyi üstlenerek kapatma gayretlerini hızlandırdı. Dünya bu büyük meselenin kendine sıçramaması adına mevcut hükümetle yeni anlaşmalar kurma yoluna gidebilir.
Bununla beraber henüz iktidarda olmayan başka partilerle de bu konularla ilgili yeni görüşmeler yapılabilir.
Elbette bu siyasetle sınırlı kalmadan yeni stklar, vakıflar, medya kuruluşları da satın alınabilir.
Bunun karşısında durabilecek tek irade Türk Milleti’dir. Bir ses olup hareket edilmediği takdirde ortaya çıkacak manzara açıktır.
Ülkene sahip çık, silahsız işgale dur de!
Elbette tüm coğrafyaları kapsamasa da ve aynı oranda etkisi gözükmese de bu durum iletişimin ve iletişimi yönlendirebilecek etkiye sahip olanların çalışmalarını sürdürmesine engel değil. Tarihin belirli dönemlerinde özellikle savaşların geçtiği alanlarda rastladığımız bir tutum ise tarafgirlik.
Tarafgirliğin özünde tüm şartlar altında, ne olursa olsun katı bir yaklaşımla mevcut karşılıklardan birinin koşulsuz destekçisi olmak gibi bir öz yatar. Tarafgirliğin belirli alanlarda olumlu kullanımını görebiliriz, ancak bu başlı başına bir yazı konusu. Ben burada kontrolsüz göç ve sığınmacılar sorununa dair elbette bir Türk açısından, Türk’e göre ancak mümkün olduğunca tarafgir bir üslup kullanmadan, olayı karmaşıklaştırmamaya çalışarak ve herkese hitap eden bir dil kullanarak bu sorunun yarattığı problemler üzerine bazı durum ve gerçekliklerden bahsedeceğim. Bu gibi konularda gerçekten kafası karışık olan ya da kafası karışıkmış gibi davrananların yaklaşımları hakkında açıklamalar yaparak durumu örnekleştirmek bu konuda iyi bir yoldur.
Öncelikle size ülkemizdeki sığınmacı sayısı konusunda net bir sayı vererek başlamak isterdim ancak bu, şu an Tanrı’dan başka kimsenin bilmediği bir şey. Kayıt altına alınmış geçici sığınmacı statüsündeki güncel Suriyeli sayısı 3 milyon 746 bin 674, ancak kayıt altına alınmamış sığınmacı sayısını bilemiyoruz ve araştırmalar bu sayının hiç de azımsanamayacak oranda olduğunu söylüyor. Bazı kaynaklar 8 milyon üzeri olduğunu söylese de bu sayı kesin olarak bilinmiyor ve elbette 8 milyon üzeri sığınmacı nüfusu sadece Suriyelilerden oluşmuyor.
Yıllardır aktif silahlı çatışmaların sürdüğü bölgelerden gelen ve herhangi bir kayıtları bulunmayan kayıtsız kitleler artık ülkemizde. Bu insanlardan kaçının bölgelerindeki suç örgütleriyle bağlantısı olduğu, kaçının ise terör örgütleriyle bağlantısı olduğu hakkında net bir fikrimiz elbette yok. Bununla beraber kaçının uluslararası istihbarat ve buna bağlı eylemler doğrultusunda ülkemizde yer aldıkları ilgili tahmini bir rakam da yok.
Bu konuda bilgi verici konumda olanların elinde net bir sayı olduğuna dair bir emare gözükmediği gibi, ülkemizin sınırlarında yapılan geçişlerin sadece izlenimi bile bu insanların kayıtsız bir şekilde topluma karışmasına yorumda bulunmak için yeterli öngörüyü sağlamakta.
Organize ve terör suçlarından bahsettik, bunun dışında bireysel işlenmiş suçlar ise başlı başına ayrı bir başlık konusu, tecavüz, cinayet, yağma, gasp, hırsızlık gibi suçları işleyen, cezasını çekip çekmediğini bile bilmediğimiz çok sayıda şahsın ülkelerindeki savaş ortamını fırsat bilerek ülkemize giriş yaptığı da oldukça açık.
Yukarıda sayısının ve içeriğinin bilinmediği suçlulardan bahsettik.
Bir de resmi olarak kayıt altına alınıp alınmadıkları net olarak bilinmeyen, ancak Türkiye’de varlıklarını sürdürdükleri konusunda sahih istihbari bilgiler olan Allah Gul Mujahid gibi çocuk tecavüzcüsü örgüt liderleri ve örgüt yapıları da bulunmakta.
Bu işin bir yönü, işin bir diğer yönü ise sosyo-kültürel farklılıklar. Öncelikle kontrolsüz sığınmacı savunma haklarını kendilerine gönüllü ya da görevli olarak misyon edinmiş bazı zatların sürekli isnat ettikleri gibi tüm göçmenler aynıdır gibi basmakalıp bir düşünceyle hareket etmiyoruz. Elbette ülkemizde kendisine bir iş bulmaya vs. çalışıp uyum içerisinde hayatını sürdürmeye çalışan sığınmacılar da bulunabilir, bu doğaldır. Bu insanlar dünyaya uyum sağlamış da olabilirler.
Bu konuda kontrol, uyum çalışmaları ve önlemleri alınmış olsa ve nüfusumuza oranla milli bütünlük, ekonomik koşullar ve sosyo-kültürel yapımızı etkilemeyecek bir göç nüfusundan bahsedebilseydik belki de bu konunun başlığı ve içeriği farkı olabilirdi. Ancak gerçekler böyle değil.
Geldikleri coğrafyalardaki sosyo-kültürel farklılıklara büyük bir bağlılık içeren kalabalık yığınlar mevcut.
Ülkemizin geleceğini düşünüyorsak gelen insanların coğrafyalarındaki durumların bilincinde olmalıyız. Son dönem büyük ölçüde sığınmacının giriş yaptığı Afganistan’ın belli bölgelerinde yaygın olan bir iğrençlik çeşidi olan Bacha Bazi bunlardan biri. Erkek çocukların eğlencelerde dans ettirilmesi, taciz edilmesi ve tecavüze uğramalarından oluşan bu "gelenek" Afganistan’ın belirli bölgelerinde yaygın. Para karşılığı satın alınan bu çocukların istismarı ile ilgili çeşitli yapımlara internet araştırmalarıyla ulaşabilirsiniz.
Bir diğer konu ise kadına bakış ve yaklaşım konusunda. Giyim, hak ve özgürlükler, yaşam tarzı geldikleri coğrafyada çok daha primitif olan birçok göçmen öncelikle seküler yaşam çizgisinde olan kadınlara kendi değer yargılarına göre basit bir cinsel meta olarak bakmaya çok müsait. Doğdukları kültürden, günümüze kadar yetiştirildikleri kültürün onlara öğrettiği içsel yaklaşımın bireysel yargı kodlarında giyim, konuşma, tavır gibi birçok özellikten bu sonuca ulaşabiliyorlar. Bu sonuçlara ulaşmaları erişebildikleri yerlerde kadınlara yapabildikleri tüm zorbalıkları ve saldırıları zihinlerinde meşrulaştırıyor.
İçerisinde bulunduğumuz ekonomik koşullar yaşam kavgasını gerçek bir yaşam savaşına dönüştürmüş durumda. Bu savaşa bir de sığınmacıların ekonomik külfeti ekleniyor. Kendi milletine tanınmayan birçok imtiyaz onlara tanınırken zaten işsizlik konusunda yaşanılan sorunlara bir yenisi daha ekleniyor.
Seçimlerde daha önce yapılan sandık oyunlarında artık kullanışlı yığınlar da oluşmuş durumda, bunun ne kadar engellenebileceği, ne kadarının yasal vatandaşlık satışı vesilesiyle yasallaştırılacağıysa henüz netleşmedi.
Yukarıda saydıklarımdan sadece bir tanesi bile bir ülkenin geleceğini karartmaya yeterli olsa da asıl tehlike aidiyet hissetmekleri bir ülkede yaşayacaklarını tamamen kabul ettikten sonra gerçekleşecek olanlardır.
Bireyin bir arada yaşadığı toplumla her alanda birçok aidiyeti vardır, aidiyeti olmayanlar ise kendi aidiyet alanlarını oluştururlar. Çeşitli bölgeler kuruldu, çeşitli oluşumlar ve suç faaliyetleri başladı, çeşitli sorunları yaşıyoruz. Ancak henüz tam manasıyla 'artık burada yaşıyoruz' mantalitesi, sürdürülen çalışmalar nedeniyle zihinsel olarak oturmadı. Ülke, coğrafya ve dünya gündeminin belirsizliği, Avrupa ve çeşitli ülkelere gitme çalışmaları gibi etmenler buna bir nebze engel oluyor. Ancak eğer doğru tavır gösterilmezse 10 sene içerisinde suç ve suça bağlı değişim had safhaya çıkacaktır.
Bir insanın aidiyet hissetmediği yerde kendi aidiyetini yaratması ancak kendi kuralları ve kendi çizgileriyle olur. Büyük çoğunluğu gruplaşma tavrında olan ve kendini geldikleri ülkeye adapte etmekten kaçınan bu yapılar hem güçlenmek hem de bir arada kalabilmek adına içlerinden çok sayıda uyuşturucu, silah, fuhuş, organ ticareti, insan ticareti, hırsızlık ve gasp çeteleri çıkaracaktır. Suç işledikleri devlete bir aidiyet hissetmediklerinden dolayı suçu işleme rahatlıkları da kendilerine karşı çıkan kolluk kuvvetleriyle mücadele etmedeki tutumları da çok daha sert ve yok edici olacaktır.
Bunun yanı sıra gelenler terör örgütleri için bir havuz niteliği taşımaktadırlar. Hem mevcut terör örgütleri hem de sonradan kurulacak terör örgütleri ile büyük bir milli güvenlik sorununun da önü açılacaktır. Kullanışlı elemanlar yoluyla uluslararası şiddet eylemlerinin önü daha da açık hale getirilecektir.
Yağma ve hırsızlığın had safhaya ulaşacağını söylemek bile yersiz.
En önemli konulardan biri de sokakların ve çocukların güvenliği, şimdiden başlayan çocuk tacizleri ileride çok daha üst bir boyuta taşınma emareleri göstermektedir.
Çağ şimdi tarafgirlik çağı demiştim ya, kendilerini kontrolsüz sığınmacılardan korumak için yüklü miktarlarda para dağıtan ülkelerin ülkemizdeki sözcülerinin ya da bu ihanete gönüllü olarak ortak olanların sürekli tekrarladıkları birkaç konuya da açıklık getirmek isterim. Özellikle genç kardeşlerimiz bu konulardan etkilenebiliyorlar.
—Türkiye'den çeşitli ülkelere gitmiş Türkler de var onlara sesiniz çıkmıyor!
Türkler bugün yoğun olarak yaşadıkları ülkelere, o ülkelerin iş ihtiyacı dolayısıyla yaptıkları çalışmalar sonrasında ve yapılan özenli kontroller sonucu alınmıştır. Hem devlet hem özel sektör hem de gittikleri ülkelerdeki insanlar onları en ağır şartlarda istedikleri gibi çalıştırmış, ekonomik anlamda kendi çıkarlarında kullanmıştır.Buna rağmen birçok saldırı girişimine uğramışlar, aralarında acı bir şekilde hayatını kaybedenler olmuştur.
—Türkiye’de suç yok mu, sapık yok mu, örgüt yok mu onlara da ses edin!
Var ve ediyoruz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’yi hedeflediği noktaya ulaştırmak ve yanlış bakış açılarını değiştirmek için mücadele edebildiğimiz tüm alanlarda mücadele ediyoruz. Özellikle son yıllarda bu konuda atılan geri adımlara karşı çıkıyoruz. Kadının ötekileştirilmesinden tutun, suçlardaki cezai yaptırımların yetersizliğine kadar her konuya da karşıyız. Bu yüzden kendi iç meselelerimizi dahi halletmemişken sosyolojik ve kültürel olarak birçok noktada ayrıştığımız ve bu topraklara aidiyet hissetmeyen yığınların çıkaracakları daha büyük problemlerin önüne geçmek istiyoruz.
—Savaştan kaçıp gelenler var bizim ülkemizde savaş çıksa siz de onların konumuna düşebilirdiniz!
Savaşın olmamasını istiyorsanız önce milli çıkar ve değerlerinize sahip çıkıp ülkenizi yol geçen hanına, ya da deli bir iktidarın oyun alanı haline bırakmamanız gerekir. Bunun için mücadelenizi önceden sürdürmeniz bu konu hakkında toplumunuza katkı sunmanız gerekir. Bu ve benzeri yazıların hedefi de budur. Bununla beraber tüm önlemleri almanıza rağmen bir savaş çıkarsa yapmamız gereken şey mücadele etmek olacaktır.
***
Yazımın son bölümünde fazla konuşulmayan bir konudan kısaca bahsetmek isterim. AKP hükümeti uluslararası alanda başarılı tutamadığı imaj ve çalışmalarını ülkemizi Ortadoğu sığınmacıları yaşam kampı haline getirmeyi üstlenerek kapatma gayretlerini hızlandırdı. Dünya bu büyük meselenin kendine sıçramaması adına mevcut hükümetle yeni anlaşmalar kurma yoluna gidebilir.
Bununla beraber henüz iktidarda olmayan başka partilerle de bu konularla ilgili yeni görüşmeler yapılabilir.
Elbette bu siyasetle sınırlı kalmadan yeni stklar, vakıflar, medya kuruluşları da satın alınabilir.
Bunun karşısında durabilecek tek irade Türk Milleti’dir. Bir ses olup hareket edilmediği takdirde ortaya çıkacak manzara açıktır.
Ülkene sahip çık, silahsız işgale dur de!