Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan eylemler, Türkiye’de bugüne kadar yapılmış eylemlerden çok daha farklı bir atmosferde gerçekleşti. Eylemcilerin davranış ve profili beklenenden bambaşka bir çizgi çizmekte. Bu durum araştırma kurumlarının dikkatini çekmiş olacak ki; Toplum Çalışmaları Enstitüsü raporuna göre eylemci profili ‘Milliyetçi Protest Gençlik’ olarak da tanımlanmıştır. Eylemcilerin dövizlerinde kullandığı sözler, attığı sloganlar bu tanımı doğrulayacak niteliktedir.
2023 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle, milliyetçi genç kitlelerin varlığını siyaset arenasında daha net şekilde görmeye başlamış olsak da onları sokakta ve meydanlarda görmek herkes için sürpriz oldu. Özellikle, sol grupların ‘devlet tapar’ olarak nitelendirdiği milliyetçi kesimin sokaklarda eylemci rol üstlenmesi ve bunu fazlasıyla kalabalık kitleler ile gerçekleştirmesi, sol grupların bu eylemlerde yeterli varlık gösterememesine neden oldu. Bu şaşırtıcı durum aslında kaçınılmazın gerçekleşmesinin sonucu. Türk siyasetinin son 20 yılda sebep olduğu bazı olaylar toplumsal hafızalarda bu gençliğin oluşmasında önemli etkenleri oluşturmuştur. Bir başka deyişle, protest milliyetçi gençlik, tıkanan ve sürekli olarak kriz üretmeye devam eden Türk siyasetinin kendi meyvesidir. Bu yazıda protest milliyetçi gençliğin, sosyolojik ve toplumsal hafızadan beslenen ideolojik oluşumu incelenecektir.
Küreselleşen Dünyanın Milliyetçisi
AKP’nin 2002’de seçimleri kazanması ve iktidara gelmesi sonucu başlayan Avrupa Birliği'ne uyum çalışmaları, ekonomik stabilite ve neoliberal politikalar özellikle orta sınıf üzerinde önemli etkiler yarattı. Küreselleşmenin etkileri gözle görülür ölçüde orta sınıfça hissedilse de orta sınıf küreselleşmeye şu an bile tam uyum sağlayabilmiş değil. Fakat orta sınıfın çocukları bu küreselleşmenin içinde doğduğu için doğrudan bu düzene entegre oldu. Gelişen teknoloji ile dünyanın her yerini takip edebilen bir konuma gelirken bu durumun sonucu olarak da muhafazakâr anne, babası gibi milliyetçi eğilimleri taşısa da onlardan farklı düşünmesi de kaçınılmaz olmuştur.
Toplumsal Hafızanın İlk Utancı: Çözüm Süreci
2012 yılında başlayan "çözüm süreci" esnasında şahit olunan rezaletler o zamanlar çocuk yaşta olan milliyetçi gençliğin hafızasında derin bir yer tuttu. Habur kapısından giren teröristlerin alkışlanması, Diyarbakır’da askerlerin yuhlanması gibi olaylar, çocukların bugüne kadar öğrendiği vatan, bayrak sevgisi gibi kavramlarla ve ideallerle oldukça çelişen hadiselerdi. Bir köy düğününde jandarma gördüğünde asker selamı veren bu çocuklara Türk askerinin yuhlatıldığı görüntüler izletilmişti. Bunun elbette bir sonucu olacaktı. Çözüm süreci sonucunda 700’den fazla şehit verilmesi de terörle müzakere edilemeyeceğini bu çocuklara acı yoldan öğretmişti.
Din, Devlet ve Ordu: 15 Temmuz
İlerleyen süreçte bu çocuklar liseye gitmeye başladı. Onlar lisede eğitimlerini sürdürürken yıllardır orduya sızan Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarının, hepimizin hafızasında tazece yer eden 15 Temmuz darbe girişimine şahit oldular. Küresel dünyanın bir getirisi olan laiklik algısını besleyen bu olay sonucunda, dini yapılanmaların devlet içerisine yerleşmelerinin ne kadar tehlikeli olduğunu yine acı yoldan öğrendiler.
Bu olayın yaşanmasına neden olan sebepleri kronolojik incelemek istediklerinde ise karşılarına Ergenekon ve Balyoz davaları çıktı. Tasfiye edilen Atatürkçü paşaların yerlerine FETÖ üyesi teröristlerin yerleştirilmesi Atatürkçülüğün bu ülkenin turnusol kağıdı olduğunu idrak etmelerine olanak sağladı. Bu olaylar sonucunda gençlerin ideolojisi artık şekillenmişti: Muhalif seküler milliyetçi bir çizgideydiler. Fakat kendilerini tam anlamıyla temsil edecek bir siyasi oluşum bulmakta zorlandılar. MHP-AKP yakınlaşması da bu gençlerin MHP’ye kuşku ile bakmalarına sebep oldu
Seni Yok Sayacaklar Sen Daha Çok Var Olacaksın: 2023 Seçimleri
Geçen yılların ardından söz konusu milliyetçi gençler artık oy verecek yaşa geldiler. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İYİ Parti'nin, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kıskaca alınmasıyla muhalif milliyetçi gençliğin tek aday Kılıçdaroğlu’na oy vermesi hedeflendi. Yukarıda saydığımız birçok olay neticesinde çözüm süreci ve Kürt meselesine hassasiyetle yaklaşan milliyetçi gençlerin adeta damarına basan açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı, seçimi gerçekten kazanmak isteyip istemediği üzerine soru işaretlerine neden oldu.
Bu seçimin ikinci tura uzamasıyla seçimin kaderini belirlemede muhalif milliyetçi gençlik önemli bir rol oynadı. Seçime giden süreçte ‘oy bölme, utangaç akpli’ gibi damgalarla küçümsenen gençlik artık Türk siyasetinde ağırlığını hissetiriyordu.
Her Firavunun Bir Musa’sı, Her İstibdadın Bir İttihatçısı Var
Yıllar boyu AKP’nin tarih revizyonizminin ana malzemesi İkinci Abdülhamid olmuştur. İkinci Abdülhamid döneminin baskıcı rejimi ile günümüz Türkiyesi'nin koşulları arasında bağlantı kurularak günümüzde inşa edilmeye çalışılan baskı rejiminin tarihi arka planı oluşturulmak istenmiştir.
AKP’nin bu tavrı, kimliksel olgunlaşmasına devam eden muhalif milliyetçi gençliğe yeni bir zihniyet kazandırmıştır. Karşılarındaki baskıcı rejim kendini İkinci Abdülhamid ile özdeşleştiriyorsa, kendileri de Enver, Talat ve Cemal Paşalar olacaktır. Bu eklemlenmenin sonucunu şu an görebilmekteyiz.
Yeni milliyetçi gençlik eylemciliği, devleti çok sevdikleri için korumaya çalışmak olarak değerlendirmiştir. Eylemler sırasında polisin Türk bayraklı göstericilere tekme attığı, paçavra taşıyan bölücü örgüt sempatizanlarına ise pamuk şeker ikram ettiği görüntüler toplumsal hafızaya şimdiden işlenmiştir.