İsrail'in İran'a başlattığı saldırı sonrasında tüm gözler yeniden İsrail'in askeri teknoloji ve kapasitesine çevrildi. İsrail'in bölgede artan saldırganlığını daha iyi anlayabilmek için ise ülkenin iç siyasetinde son yıllarda yaşanan keskin dönüşümü mercek altına almak gerekiyor.
Dünyada popülist sağın yükseldiği bir dönemde İsrail bu yükselişin belki de en çarpıcı ve sürekli örneklerinden biri haline geldi. Son yıllarda üst üste seçimleri kazanan dinci ve popülist sağ koalisyonlar, İsrail siyasetinin neredeyse "yeni normali" haline dönüştü. İsrail, esasen seküler Siyonist sosyalistlerin öncülüğünde; Yahudi ulusal kimliği, sosyalist ekonomi modeli ve Batılı demokratik yönetim anlayışının birleşimiyle kuruldu. Peki, İsrail’de bu dönüşüm nasıl gerçekleşti? Birkaç yılda olup biten bir dalgalanma mı, yoksa köklü ve sistematik bir yapı değişimi mi?
Bu sorunun cevabını anlamak için İsrail siyasetinin derin yapısına, demografik dinamiklerine ve jeopolitik bağlamına yakından bakmak gerekiyor.
Sandık Sonuçlarını Belirleyen Demografik Değişim
Toplumsal demografi, uzun vadeli siyasal eğilimleri belirleyen en sert gerçekliklerden biridir. İsrail de bunun tipik bir örneğini teşkil ediyor.
- İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan ultra-ortodokslar (Harediler), çok yüksek doğurganlık oranlarıyla her nesilde daha da genişliyor. Harediler eğitim ve ekonomi politikalarında statükoyu savunuyor, güvenlik ve dış politikada ise aşırı sağa yakın duruyorlar.
- Özellikle Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimlerde yaşayan Dini Siyonistler, genişlemeci ve sertlik yanlısı politikalara destek veren bir başka kesim durumunda. Siyonizm'i, Ortodoks Yahudiliğin temel bir bileşeni olarak gören dini siyonistler, İsrail'in sınırlarının genişlemesi gerektiğine inanıyor ve barış görüşmelerini ideolojik bir sapma olarak görüyor.
- Arap ve Müslüman ülkelerden gelen Mizrahi Yahudiler, 1950’lerden beri kendilerini Avrupa kökenli Aşkenaz sol elitin dışlayıcı tavırlarına karşı sağda konumlandırdılar. Benyamin Netanyahu'nun liderliğini yürüttüğü Likud’un belkemiği oldular.
- "Aliyah 90" göçmenleri olarak tanımlanan ve 1990’lı yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden (SSCB) İsrail'e göçen yaklaşık 1 milyon Yahudi, seküler milliyetçi çizgide ama güvenlikçi sağcı siyaseti destekleyen seçmen kitlesini oluşturuyor.
Söz konusu bu dört ana damarın toplamı, İsrail seçmen tabanının büyük kısmını bugün sağa ve aşırı sağa konsolide ediyor.
Güvenlik ve Terör
İsrail, kuruluşundan itibaren çevresindeki düşman kuşatması, sınır savaşları, intifada ayaklanmaları, terör saldırıları ve İran tehdidiyle kuşatılmış bir devlet. Yakın döneme kadar tehdit sıralamasında tepede olan Hamas ve Hizbullah gibi örgütler, İran’ın nükleer programı, Batı Şeria ve Gazze’deki güvenlik hassasiyeti gibi unsurlar ülkedeki güvenlik kaygısını her zaman canlı tutuyor.
Dinci ve popülist sağ siyasi hareketler, her dönemde olduğu gibi güvenlik endişelerini kendi lehine dönüştürmekte büyük bir ustalık sergiliyor. "Barış ancak güçle sağlanır" anlayışı geniş kitleleri etkiliyor.
Solun barış projeleri ise özellikle 2000 sonrası ikinci intifada ve Gazze’den çekilme sonrası Hamas’ın güç kazanmasıyla büyük darbe almış durumda.
Çözümsüzlük Siyaseti
İsrail toplumunun büyük çoğunluğu artık iki devletli çözümden umudu kesmiş durumda. Bu da solun en önemli argümanını hükümsüz hale getiriyor. Dinci ve popülist sağ ittifakı, Filistin devletinin kurulmasına hiçbir şekilde izin vermemeyi stratejik hedef olarak ilan etmiş durumda. Yasa dışı yerleşim politikalarıyla da Batı Şeria’da fiilen yeni bir durum yaratıldı. Bu durum da statükoyu aşırıcılar ve popülist sağın lehine donduruyor.
İsrail iç siyasetinin dönüşümünde, medyada kurulan popülist sağ hegemonyayı da göz ardı edemeyiz. Sheldon Adelson’un kurduğu Israel Hayom gazetesi, uzun yıllar Netanyahu yanlısı yayınlarıyla sağ tabanı konsolide etti. Sosyal medya, küçük sağ partilerin seçmenle doğrudan bağ kurmasına imkan tanıdı.
Solun akademi ve medyadaki eski etkisi erozyona uğradı. Bugün kültürel alanda dinci ve popülist sağ, sadece siyasal olarak değil, fikri hegemonya kurma yolunda da ilerliyor.
Koalisyon Matematiği
İsrail’in çok partili sistemi ve düşük seçim barajı, küçük aşırıcı partilerin pazarlık gücünü artırıyor. 120 sandalyeli Knesset’te (Meclis) yüzde 3.25 barajını aşan küçük partiler dahi kilit hale geliyor.
Netanyahu, bu sistemi çok iyi kullanarak dinci ve aşırıcı partileri koalisyon çatısında toplamayı başardı. Sol ve merkezde ise parçalanmışlık ve liderlik krizleri birleşmeyi engelliyor. Bu matematiksel yapı, dinci ve aşırıcı siyaset için sürekli avantaj üretiyor.
Netanyahu'nun Siyasi Mühendislik Becerileri
Benyamin Netanyahu, İsrail tarihinin en yetenekli siyaset mühendislerinden biri olarak öne çıkıyor. Kendi tabanını "yargı darbesi" ve "elit komplosu" söylemiyle sürekli mobilize ediyor. Karşı blokları bölüyor, merkez solu küçük parçalara ayırıyor.
Dinci ve aşırıcı yapılar ile pragmatik ittifaklar kurarak kendini koalisyonların merkezinde vazgeçilmez kılıyor. Hakkındaki yolsuzluk davalarını dahi siyasi desteği artırmak için araçsallaştırabiliyor. Netanyahu sonrası İsrail'deki bu yapının aynı başarıyı sürdürüp sürdüremeyeceği ise ayrı bir tartışma konusu.
İsrail Solunun Çöküşü
1948’de İsrail’in bağımsızlık bildirgesini dünya kamuoyuna ilan eden David Ben-Gurion'un Mapai'si (Mifleget Poalei Eretz Yisrael — Eretz İsrail İşçileri Partisi), İsrail'in ilk hükümetini de kurmuştu. Siyonist işçi hareketi ve kadroları, 1977 yılında Likud'un yükselişine dek İsrail'in yönetimini elinde tutuyordu.
İsrail solu, 1990’ların sonunda barış sürecinin çökmesi ve ikinci intifada ile büyük darbe aldı. İşçi Partisi ve Meretz gibi partiler bugün siyasal haritadan neredeyse silinmiş durumdalar. Güvenlik garantisi veremeyen sol partiler seçmenin güvenini kaybetti.
Sosyal politika ve ekonomi ekseninde de popülist sağ ile yarışacak güçlü alternatifler geliştiremediler. Liberal sol seçmen kitlesi kısmen yurt dışına göç etti; kalanlar ise merkez partilere kaydı. Bugün İsrail’de sol; marjinalleşmiş, elitist imajla yüklenmiş, etkisiz bir muhalefet görüntüsü veriyor.
Gerilimler ve Bilindik Bir Tablo
Ultra-Ortodoksların artan ekonomik bağımlılığı ve askerlikten muaf olmaları sistem içi gerilimleri tırmandırıyor. Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlerin genişlemesi, uluslararası sistemde baskı üretiyor. Genç kuşak seküler İsrailliler arasında artan otoriterlik ve yargı reformları tepki doğuruyor. İsrail'de dinci ve aşırıcılar ile popülist sağın uzun vadeli sürdürülebilirliği, bu iç gerilimlerin nasıl yönetileceğine bağlı olacak.
İsrail’de aşırıcılar ve popülist sağın yükselişi bir tesadüf ya da geçici dalga değil; toplumun demografik, kültürel, güvenlikçi ve siyasal yapısında meydana gelen çok katmanlı ve sistematik bir dönüşümün sonucu olarak ön plana çıkıyor.
Türkiye’den bakıldığında bu tablo bize çokça tanıdık geliyor. Yalnızca İsrail’i değil, çağımızın siyasal dönüşüm dinamiklerini ve sağ popülizmin uluslararası yükselişini de anlamada önemli dersler sunuyor.