Medya, acil durum dış politikası krizlerinde nasıl bir rol oynar? Bu rol, zaman içinde nasıl bir değişime uğradı? Peki, günümüz dijital medya çağında ne tür bir dönüşüm geçiriyor? İşte bu yazıda, CNN etkisi olarak bilinen olguyu ele alacağız ve medyanın acil durum dış politikası üzerindeki gücünü sorgulayacağız. Dilerseniz şöyle başlayalım, CNN etkisi nedir ve nasıl tanımlanır?
'CNN etkisi' en basit tanımıyla, ‘’haberlerin politika oluşturabileceği’’ yönünde bir iddiadır. Yani, kesintisiz yayın akışı sağlayan uluslararası medya kuruluşlarının dış politikada ve karar alma sürecinde ciddi bir güce sahip olduğunu savunan teoridir. Cable News Network (CNN) kanalı 1980 yılında Amerikalı Ted Turner tarafından kurulmuştur. Tarihte topluma 7/24 haber aktaran ilk kanaldır, bu sebeple önem teşkil eder. Aslında teorinin adı da buradan gelir. Colin Powell'ın, “Canlı televizyon yayını politikayı değiştirmez, ancak politikanın yapıldığı ortamı yaratır'' cümlesi de bu tezi geliştirebilmek adına değerlidir.
Teoriye göre, medya bir savaş durumunda gerçekleşen tüm olumsuzlukları şeffaf bir şekilde kamuoyuna sunar. Politika yapım sürecinde karar vericiler için, kamuoyunun görüşü ve tepkileri son derece önem teşkil eder. Aslına bakılırsa bu demokratik toplumlar için oldukça normal bir durumdur. Başkanlar aşırı seçim riski taşıdığı düşünülen kararları almayı erteleyebilir, hatta değiştirebilirler. Kamuoyundan gelebilecek herhangi bir tepkiyi minimalize etmek için politika yapım süreçlerinde hiç olmadıkları kadar hassas davranabilirler. Yakın tarihte bunun en büyük örneğine, 2011 yılında ABD Başkanı Barack Obama’nın, Amerikan askerlerini Afganistan’dan geri çekmesi ile rastladık. Dolayısıyla, politika yapım sürecinde kamuoyu daima önemlidir ve medya kamuoyunun görüşlerini şekillendirmede önemi tartışılmaz bir aktördür.
CNN Etkisinin Somut Örneği: Batı’nın Somali Müdahalesi
Bu teorinin savunucuları, bu teorinin özellikle savaşta veya insani kriz durumlarında çok etkili olduğunu iddia eder. Savaş alanından hassas içerikli olabilecek dahi olsa tüm görüntülerin seyirci ile buluşturulması, seyirciyi harekete geçirebilir. Savaşın karanlık yüzü ile burun buruna gelen toplumun, duygusal ve vicdani tarafı terazinin dengesini bozabilir. Böyle bir durumda devletler tepkisiz kalmak istese veya durumu görmezden gelmeye çabalasa da, bu artık pek de mümkün değildir. Çünkü artık toplum durumdan haberdardır ve politika yapıcıları müdahaleye çağırır. Durumun görmezden gelinmesi halinde ileri dönemdeki seçimler de tehlikeye girecektir. Bu bağlamda toplumun duygusal çağrısı çoğu zaman ‘’seçim ve iktidarı koruma telaşesi’’ ile yanıt bulur.
Amerika’nın 1992 yılında Somali’ye müdahalesini göz önüne alalım. Somali’de yaşanan iç savaş ve kuraklık, kıtlık ve çocuk ölümlerini de beraberinde getirmişti. Somali'deki kıtlık öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, 1991'de dünyanın en kötü insani felaketi olarak tanımlandı. Konu dünya kamuoyunda büyük yankı getirmiş, hatta çeşitli kurumları ve gönüllü organizasyonları da harekete geçirmişti. Bu toplumsal baskı, ABD ve Batı dünyasını da Somali’deki insani krize müdahale için aksiyon almak durumunda bırakmıştı. 24 Nisan 1992'de Birleşmiş Milletler 751 sayılı kararı onaylayarak, UNOSOM çatısı altında insani yardım operasyonlarını başlattı.
Dijital Medya Çağı ve Sosyal Medya
Küreselleşme ile birlikte iletişim ağları geleneksel medyaya göre ciddi manada genişledi. Dünyanın herhangi bir yerinde olan bir olayın anında ses getirmesi ve kitlelere ulaşmasındaki en büyük rol şu anda şüphesiz sosyal medyaya ait. Bu bağlamda internete erişim ve bunun getirdiği avantajlar son derece önemli olsa da, dezavantajları da göz ardı edilemeyecek seviyede. İnternet ve sosyal medyanın derin bir dehliz olması sebebiyle, günümüzdeki en büyük sorunlardan birisi, bilginin doğruluğu ve güvenilirliği. O halde yaygınlaşan dezenformasyonun dış politikaya etkileri nasıl olacak?
Dezenformasyon kampanyalarının temeldeki amacı, kamuoyunu diledikleri gibi, belirli bir amaca hizmet edecek şekilde yönlendirmektir. Başarılı yürütülen bir dezenformasyon kampanyası halkı manipüle ederek, halkın tutumunu ciddi şekilde etkileyebilir ve bu durum elbette hükümetlerin dış politika kararlarına da yansır. Öte yandan, dezenformasyon kampanyaları, devletler arası güven duygularında ciddi hasar yaratarak uluslararası ilişkilerdeki dengeleri de bozabilir. Bunun en yakın örneği, Ukrayna krizinde Rusya’nın yürüttüğü dezenformasyon kampanyalarıdır. Rusya, yürüttüğü bu kampanyalar ile uluslararası arenanın Ukrayna’ya olan büyük desteğine bir darbe vurmak istemiştir ancak ne kadar başarılı olduğu tartışmaya açıktır.
Sonuç olarak, sosyal medyanın yaygınlaşması ve dezenformasyonun etkisiyle, CNN etkisi günümüzde son derece karmaşık bir hale büründü. Değişen ve dönüşen bu yeni atmosferde, hükümetler ve ve politika yapıcılar karar alma süreçlerinde artık hem geleneksel medyanın hem de sosyal medyanın etkilerini dikkate almak durumundalar. Neticede, dezenformasyon kampanyalarının başarılı bir şekilde yürütülmesi, uluslararası ilişkileri karmaşıklaştırabilir ve dış politika kararlarınının şekillenmesinde önemli bir rol oynayabilir. Buna şahit olduğumuz en yakın örnek Rusya-Ukrayna krizidir. Yaratılan bu yeni medya ekosisteminde bilgi savaşları tabiri caizse bir uçurumun kenarıdır.
Tam da bu sebeple, doğru bilgiyi tüm şeffaflığıyla sunarak halka ışık tutmak, hem hükümetlerin, hem de medya kuruluşlarının birincil görevi olmalıdır. Günümüzde CNN etkisinin yeni versiyonunu da, geleneksel medya ve sosyal medyanın işbirliğinde bulabilir ve yorumlayabiliriz. Çünkü geleneksel medya, bilgi doğrulama süreçlerine önem verir ve bu anlamda sağlam süzgeçlere sahip. Ancak sosyal medyanın herkes tarafından erişimi ve dolayısıyla bu süreçlerin eksikliği, yanlış bilgilerin hızla yayılmasının önünü açmaktadır. Bilginin doğrulanması süreçlerine gereken önemi veren CNN ve benzeri medya kuruluşları, dezenformasyonun önüne geçebilmek adına yeni dijital çağda da var olmaya devam etmelidir.
Küreselleşme, medya ve dezenformasyonun dış politikaya etkilerini tartıştığımız bu yazıda son olarak, CNN etkisinin yanı sıra, medyanın belirli güç gruplarının ellerinde olduğu ve sadece onlara hizmet eden bir araç olduğunu iddia eden elitist görüşün de son derece önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Bir sonraki yazıda buna odaklanacak, medyanın tarafsız bir bilgi kaynağı olmaktan ziyade, politik ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda şekillendirildiğini iddia eden elitist görüşü derinlemesine inceleyeceğiz. Ve şunu soracağız, CNN etkisi gerçekten abartılıyor mu? Gerçek mi, yoksa algı mı?
Özlem Şahan
Cenova, 2024
REFERANSLAR
Erickson, H. L. (2020, July 7). CNN. Encyclopedia Britannica.
Etyan Gilboa, “The CNN Effect: The Search for a Communication Theory of International Relations”, Political Communication, Volume 22, No. 1, (2005)
Peter Viggo Jakobsen, “Focus on the CNN Effect Misses the Point: The Real Media Impact on Conflict Management is Invisible and Indirect” Journal of Peace Research, Volume 37, No. 2, (Mart 2000),
Robinson, P. (1999). The CNN Effect: Can the News Media Drive Foreign Policy? Review of International Studies, 25(2), 301–309.
Eline yüreğine sağlık güzel kızım..Çok güzel bir konuya değinmişsin, tebrik ediyorum. Sonraki yazını sabırsızlıkla bekliyorum. Selamlar sevgiler canımın içi.