Öğrencilerimiz neden kitap okumuyor?
Öğretmenlik mesleği neden saygınlığını yitirdi?
Maarif meselesini neden 200 yıldır çözemiyoruz?
Bu soruların birçok cevabı var elbet. Bunlar detaylıca incelenmesi gereken meseleler. Ama bence bu soruların ortak cevaplarından birisi de öğretmenlerin çoğunun yeterince kitap okumuyor olmasıdır.
Öğrenciler Okuduklarını Anlamıyor
Öğrencilerin okuduğunu anlamadığından, iki satır yazıyı düzgünce yazamadığından, dikkat sürelerinin çok kısa olduğundan hatta şimdilerde dinlediğini bile anlayamadıklarından şikayet edip duran biz öğretmenler değil miyiz?
Peki bu işler nasıl düzelecek? Cevap basit: Bittabi, kitap okuyarak.
Öğretmenlerin Yarısı Ayda Bir Kitap Bile Okumuyordur
İddia ediyorum öğretmenlerin yarısı ayda bir kitap bile okumuyordur. Hatta oransal olarak bakacak olursak okul yöneticileri açısından durum daha fenadır. Fakülte yıllarından beri hiç kitap okumadığını söyleyen 20 yıllık öğretmen tanıdım bu meslekte. Kitap okumak bana göre değil diyen öğretmeni de gördüm.
Bence öğretmenler elinde sürekli kitapla gezmeli. Hem de o kitap iyi bir kitap olmalı. Kitap, öğrencilerin dikkatini çekmiyorsa öğretmen bilerek ve isteyerek öğrencilerin dikkatini bir şekilde o kitaba çekmeli. Gerekirse bir pasaj okumalı. İçinden sorular sormalı. Öğrencileri düşünmeye davet etmeli. Öğretmenin elindeki kitap mümkün olan en kısa sürede değişmeli. Kitabın değiştiğini öğrenci fark etmelidir. Öğrenci bu değişikliği fark etmezse öğretmen yine bir yolunu bulup öğrencilerin dikkatini mutlaka yeni kitaba çekmelidir.
Bir aralar öğretmen arkadaşlar ortak kitap okuma etkinliği yapıyordu. Gerçekten öğretmenlerini merak eden öğrencilerin dikkatini çekmişti o kitap. Aralarında o kitabı alıp okuyan öğrenciler bile vardı. Keşke yıllarca sürüp gitseydi o etkinlik. Bir gün çantam yarı açık şekilde sınıfta kalmış öğrenciler derse girince hocam çantada ne var diye şöyle bir göz ucuyla baktık kitaptan başka bir şey yokmuş dediler.
Öğretmen, Varlığıyla Doğrudan Akıllara Kitapları Getiren Kişi Olmalıdır
Bunlar olması gerekenler. Öğretmen, varlığıyla doğrudan akıllara kitapları getiren kişi olmalıdır. Kütüphaneler ise öğretmenlerin sıkça uğradığı mekanlar olmalıdır. Okul kütüphaneleri öğrencilerin ilgisini çekecek kitapların bolca bulunduğu yerler haline gelmelidir. Okul yöneticileri ve öğretmenler hep birlikte okulun en önemli mekanlarından birinin kütüphane olduğunu her fırsatta dile getirmelidir. Öğrenciler Uluğ Bey’in dedesi Timur’la Semerkand’a girdiği vakit gördüğü kütüphaneden etkilendiği gibi etkilenmelidir. Aradıklarını orada bulmalı, bulacaklarını orada aramalıdır.
Öğretmenlerin Tanzimat’tan beri asıl görevi cehaletle savaşmaktı der Zeki Sarıhan ve hatta Tevfik Fikret’in kaleme aldığı Darulmuallimîn Marşı’nda bu görevin açıkça vurgulandığını yazar.
“Fikr ordusu, cehd ordusu, azm ordusuyuz biz;
Cehlin, gecenin hâdimiyiz; hâdim-i ilmiz.”
İsmail Hikmet Ertaylan’ın da Öğretmen Marşı’nda “Candan açtık cehle karşı bir savaş” dediği aynı görevin hatırlatılmasından başka bir şey değildir.
“Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!
Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;
Durma durma koş.”
BİR OKUMA SEFERBERLİĞİ İLAN EDELİM.
Gelin bu milletin gerçek sorunlarından biri olan kitap okuma alışkanlığı konusunda bari birlikte mücadele edelim. Tüm olumsuzlukları, branşlarımızı, maaşlarımızı, bakanlıktan beklentilerimizi, siyasi görüşlerimizi, sendikalarımızı bir kenara bırakalım bu meseleye yoğunlaşalım. Bir okuma seferberliği ilan edelim. 2025 yılının eğitim gündemi “Kitap Okumak” olsun.
Öğretmenler olarak bu bizim adına hangisini derseniz deyin ortak ülkümüz, davamız, idealimiz, amacımız olsun.
Ramazan Eryılmaz
Tevfik Fikret'in yazıda geçen beyitindeki "hâdim" sözcüğünün anlamını bilmiyordum. Benim gibilere amme hizmeti. HÂDİM(ﻫﺎﺩﻡ)= Yıkan, yıkıcı, hedmedici. HÂDİM(ﺧﺎﺩﻡ)= Hizmet eden, yardımcı olan kimse.