Adalet ve Kalkınma Partisi çok uzun süredir iktidarda. Şu ana kadar yaptıkları ve yapmayı taahhüt ettiklerine baktığımda, ülkeyi yönetmeyi “hak ettiklerini” ve “istediklerini yapabileceklerini” söyleyen tarafta durmak benim için mümkün değil, dolayısıyla muhalefetteyim şahsen. Bu benim yasal ve doğal hakkım. Ancak muhalefet tarafında olmak bu ülkede gitgide zorlaşıyor; muhaliflere uygulanan baskılardan bahsetmiyorum, yanlış anlaşılmasın, o başlı başına bir(kaç) yazı konusu, benim bahsettiğim başıboşluk ve umutsuzluk hissi. Ülkeyi bu kadar verimsiz yöneten, tek adam yönetimine sürüklemeye çalışan, eğitimi-adaleti-ekonomiyi bu kadar kötü hale getiren bir iktidarın karşısında muhaliflerin eli git gide güçlenmesi gerekirken, muhalefetin değişim isteğini organize ve kanalize edebilmesi gerekirken, sokaktaki muhalif adam kendini yalnız hissediyor. Kendisi gibi bir sürü insan tanıyor, ama her biri tek başınayken bir güç oluşturmadıklarını görüyor, sıklıkla yılgınlığa kapılıyor. Her yerin AKP işgalinde olması, memlekette sadece onların at oynatması gücünü gidiyor. Ekonomik kriz halinin ötesinde bir mutsuzluk ve umutsuzluk var, bu yeni mezun gençlerin yurt dışına kaçmasından kitap satışlarına, spor yapanların azalmasından obeziteye kadar her alanda kendini gösteriyor. Ülkedeki her alan artık AKP’nin hakimiyetinde (gibi görünüyor). Siyaset alanı daraltıldı, “uslu” olmayan her siyasetçi FETÖ’cülükle veya hainlikle suçlanabiliyor. Medyada sesini duyurma şansı yok denecek kadar az hale geldi. Eğitim ellerinde, YÖK’ünden Milli Eğitimine kadar. Adalet mekanizmasını istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Kolluk kuvvetlerini iktidarın küçük ortağı ile paylaştıklarını düşünen tek kişi ben değilim. Ekonomide serbest piyasa kuralları geçerli değil. Devlet ihalelerinden memur alımlarına kadar her kamu alanı iktidarın elinde. Üstelik bunları gayet haklı, normal gören bir de seçmenleri var: “Seçimi kazandıklarına göre, yapacaklar elbette!” Eğer muhalefet bir gün iktidar olmak istiyorsa, ama gerçekten istiyorsa, önce bu alanları ele geçirmek durumunda. Gündemi belirlemek, sesini duyurmak, insanları bir araya getirmek, birlik olmanın gücünü onlara göstermek ve umut vermek zorunda. Yani AKP’nin alanını daraltmak zorunda. Muhalefet bunu bugüne kadar yapamadı; kendimizi kandırmayalım, AKP ekonomi yönetimi bu kadar beceriksiz olmasa ve işsizlik %14’lere vurmasa, belediye seçimlerinde de ciddi bir başarı görülemeyecekti. Demek ki bugüne kadar yapılan şeyler, izlenen yöntemler başarılı değil – AKP’nin alanını daraltacağına ona sürekli alan bırakan bir çalışma biçimi var muhalefetin. Aman her şeyi de biliyorsun madem, ne yapmalı muhalefet? Benim naçizane önerilerim aşağıdaki dört önermenin doğruluğuna dayanıyor ve bunları temel alan öneriler içeriyor.
Dört ön kabul: Temel hak ve özgürlükler, basın hürriyeti, laiklik, şeffaflık, hesap verme gibi ahir zaman erdemleri bu halkın pek umurunda değildir. Bunlar üzerinden yapılan muhalefetin halkta (iktidarı değiştirecek düzeyde) bir karşılığı yoktur. AKP beton dökerek, yol genişleterek, kocaman hastaneler yaparak – yani halkın gündelik yaşamına somut biçimde dokunarak – halkın gözüne girmiştir/girmektedir/girecektir. Bugünden sonra hiçbir şey yapmasa bile duble yollardan daha on sene ekmek yer.
Gündem gereğinden uzunca bir süredir iktidar tarafından belirlenmektedir. Muhalefetin bu ayrıcalığı muhalefetten aldığı tek dönem, asgari ücrete zam yapma vaadiyle iktidarı köşeye sıkıştırdığı dönemdir. AKP, ünlü bir yazarımızın deyişiyle “Türkiye’nin C takımıdır”. Çok becerikli, düzenli, organize, yetenekli, akıllı, öngörülü oldukları söylenemez. Milli Eğitim sistemini ve ihale yasasını kaç kez değiştirdiklerine (ve hala istedikleri hale getiremediklerine) bakarak bile korkulacak bir zekâya sahip olmadıkları anlaşılabilir. Hele de tek adam dönemine geçmelerinden beri, her şey için herkes tek adamın ağzına bakar olmuştur. AKP, ağırlığından dolayı güçlü, her yere eli uzanan, her şeyden haberi olan ama hızlı tepki veremeyen bir mega-makine haline dönüşmüştür. Peki bu mega-makineye nasıl meydan okunacak? Elbette zayıf yanlarından faydalanılarak! Şu anda iktidara oynayan her partinin farklı icraat planları, ideolojileri, öncelikleri, hayalleri olabilir. Ama bu mega-makine alaşağı edilmeden bunlara erişmek mümkün görünmüyor; o nedenle önce bu makineyi ve içindekileri yormak, silkelemek, sersemletmek ve domine ettikleri alanlarda etkisiz elemana çevirmek gerekiyor.
İnşaat/Proje Fetişi: Madem ki halkın yapı aşkına, beton ve asfalt tutkusuna “Kaça mal oldu? Kimin cebinden çıkacak bedeli?” diyerek karşı çıkamıyoruz, o zaman bu proje aşkının üzerine oynamak gerekir. Seçmenlere “yaptırmam” demek yerine somut, gerçekçi ve işe yarayacak vaatlerle gidilmelidir. Üstelik büyük ve çılgın projeler yerine küçük ve faydalı bir sürü projeyle. Bir sabah kalktıklarında ülkedeki her ilçede yeni bir vaatle karşılaştıklarını düşünün. Ankara Altındağ’da kapalı pazar, Manisa Soma’da gençler için spor sahası, Yozgat Sorgun’da yeni oto sanayi sitesi. O yörede neye ihtiyaç varsa. Böyle bir hamle karşısında: (1) Merkezden, Reis’ten izin almadan “biz zaten yapacağız bunu” veya “Buna gerek yok” diyemezler, (2) Parayı nereden bulacaksın dedikleri anda seçmenler bile dünyanın her yerine asker yollamaya para var da bize mi yok diye sinirlenir. Elinde parası kalmamış, ekonomik kriz olduğunu itiraf edemeyen, artık Yap-İşlet-Devret projelerini üstlenecek müteahhit bile bulamayan ama tek övündüğü şey projeler olan bir iktidarı dört yandan sıkıştırmak bu şekilde mümkün olabilir.
İcraat Alanları: Dediğim gibi, muhalefetin gündemi ele geçirdiği tek an, asgari ücret konusundaki vaadiydi. AKP gerçekleştirmiş olsa bile herkes o zamların aslında Kılıçdaroğlu sayesinde yapıldığını bildi; bunun oya dönüşmemiş olması başka bir konu. O zaman iktidarın sinir uçlarına dokunan her konuda somut önerilerle gelmeli muhalefet. Bir sürü devlet memuru AKP’nin hazır kıtası mı sanılıyor, sanki yarın seçim olacakmış gibi zamları masaya yatıracak muhalefet. Her gün bundan bahsedecek, gerekirse ilanlar, pankartlarla tüm bütçeyi harcayacak, halkın gündemi olacak. Çiftçiye destek mi, mazot desteğinden tohum desteğine kadar hepsini sürekli göz önünde tutacak. İşsizlik için çareleri neyse onu söyleyecek, yarın sabah iktidar olsa neler yapacağını somut biçimde sayacak bir bir. Tam, eksiksiz, somut, gerçekleştirilebilir bir parti programı yazmalı önce. “AKP alıp aynısını yapar” diye korkmadan ülkeyi düze çıkarmak için tam ve eksiksiz bir planı masaya koyacak, adalet reformunu yasa tasarısı halinde masaya koyacak, eğitim sistemi önerisini bağıra çağıra anlatacak. AKP bu önerileri (veya benzerlerini) yapmak zorunda kalırsa hem reaksiyon veren taraf hale geçip psikolojik üstünlüğü kaybedecek, hem de çözümsüz kaldığını itiraf edecek. Yok eğer bu konularda adım atmazsa, ciddi bir halk baskısı oluşmaya başlayacak.
Fikr-i Takip: AKP’nin en güçlü yanlarından biri de sürekli gündem değiştirip konuların unutulmasını sağlaması. Deprem vergilerinden bir anda Kızılay’a dönüyor konu, Kanal İstanbul bir anda yok oluyor sanki vazgeçilmiş gibi. O zaman yapılacak şey basit, sürekli bastırmak. Kendi gündemini sürekli hatırlatmak. Bir rektör kızını ve damadını ve yedi sülalesini işe mi aldı, muhalefet liderleri toplanıp “Hayırlı olsun”a gidecekler, “Bir çayını içeceğiz” diyecekler. Daha bugün okudum, yine kaçak bir madende göçük olmuş, altında iki kişi var, muhalefetten “Soma’dan sonra hani her önlemi almıştınız?” diye bas bas bağıracak, üstelik bunları hafta unutup akıldan çıkmasına da izin vermeyecek. Gerekirse orada çadır kurup oturacak. Bir web sitesi yapıp X veya Y olayı olalı kaç gün olduğunu mu sayar, gerekirse bütün parasını harcayıp internet reklamları ile bazı kelimelerin günde 20 kere karşımıza çıkmasını mı sağlar, bilmiyorum. Belki bir fuar yaparlar, banknot büyüklüğünde kâğıtlar kesip, yığınlar haline getirip AKP belediyelerinin israflarını görselleştirirler, belki de bir hukuk ofisi kurup duyup gördükleri HER YOLSUZLUK için Cumhuriyet Savcılarına başvururlar.
Birlikten Kuvvet Doğar: Sonuncu önerim de insanları bir araya getirmek. Bilmem ne ilçesinde istediği delegeyi seçtirmek zor olur diye üye kaydı almayı bırakan muhalefet partisinden, milyonlarca üyesi olan partilere dönüşmek zorunda tüm muhalif partiler. İnsanlara umut vermeli, elini taşın altına sokma fırsatı sunmalı, birlikte nasıl güçlü olunacağını göstermeli. Birlikten doğacak güç ile kastım mitingler, grevler falan da değil, hiçbir organizasyon olmadığı halde Kanal İstanbul ÇED raporu için saatlerce bekleyenleri düşünün; kendi homurtularını “ses”e çevirme fırsatı bulan insanlar bunu hemen kullandılar. Bir de buna benzer, yasal, zararsız, Reis’in bile kızamayacağı kadar naif ama milyonlarca kişinin örgütlü biçimde katıldığı eylemler yapılabilir, belki sonuç alınamaz ama birlikte olmanın tadını alır insanlar. Ülke, il, hatta ilçe bazında gölge kabineler kurulabilir, seçmenlere sürece dâhil olma fırsatı verilebilir, bir cep telefonu uygulamasıyla milyonlar aynı anda harekete geçirilebilir. Kısacası homurdanmaktan da, umutsuz olmaktan da, elinden bir şey gelmemesi hissinden de bıktı bu millet. Kendisine bir ses arıyor. Asgari müşterekleri bilen, sorunlar değil çözümlerden bahseden, umut veren, müşfik ama kararlı bir ses.
Erkin Çam