Türkiye, zengin olmak isteyenlerin ülkesi. O bir lokma, bir hırka lafı çok uzun süre önce hayattan kalkmıştı, artık dilden kalktı.
Ama aynı zamanda herkes çalışmadan kazanmak derdinde: İstiyoruz ki bitcoin alalım, bir senede beşe katlansın; herkesten önce duyalım bir yerden imar geçeceğini, bir taşlı tarla bulalım, değeri on kat artsın üç ay sonra. Oysa ortada öyle büyük ve kolay ulaşılır fırsatlar yok, varsa bile size denk gelmesi, piyango ihtimali kadar düşük.
Eskiden bu kadar uzak değildik çalışmaya; ama iki şey oldu son yirmi yılda. Birincisi çalışanın kazandığı ortam özenle ve dikkatle ortadan kaldırıldı, bugün asgari ücretli işler için bile AKP’den icazet isteniyor. İkincisi genç girişimcilerin, plaza insanlarının, kendini genç hisseden emeklilerin bir iş kurma, istihdam yaratma, hayallerini gerçekleştirme ÜMİDİ ellerinden alındı. Yaratıcı, enerjik, çalışmaktan korkmayan insanların bu ülkeye, ülkenin ekonomisine veya geleceğine olan ümidi o kadar az ki, o kişiler şu anda yurt dışına kapağı atmak için planlar yapıyorlar, bir kısmı ise zaten gitti.
Şimdilerde hükümet aslında bir ekonomik kriz olmadığını, her şeyin neredeyse mükemmel gittiğini, her gelecek aynı bir eskisinden daha iyi geçeceğini söylüyor. Öyle iyi gidiyormuş ki işler, dünyada sözü dinlenen, korkulan bir ülke olmuşuz. Biz az sayıdaki NankörMuhalif olarak inkâr etsek de bir dünya devi olmuşuz. İşin politik yanını bir kenara bırakalım, nüfusunun dörtte üçünden fazlası “oturan” bir ülke nasıl olur da böyle bir kudrete erişebilir?
Hemen milli gelirdeki artışı sürüyorlar öne, gelir çok artmışmış, evimizde artık buzdolabı, çamaşır makinesi varmış. Yollarımız yapılı, köprülerimiz boy boy, hastanelerimiz kocamanmış. Çalışan nüfusunun %60’ından fazlası asgari ücret alan, çocuğun okul masrafını karşılayamayız diye çocuk yapmaktan çekinen gençlerin olduğu benim yaşadığım ülke, Berat Albayrak’ın bahsettiği ülke mi gerçekten?
Eğer bir kalkınma, gelişme, inkişaf, terakki, adına ne derseniz deyin, bir ilerleme olsaydı bunu ilk önce istihdam rakamlarında görürdük. Bugün ülke nüfusunun yarısı çalışma yaşında, onun da yarısı çalışıyor kabaca söylersek. Her dört kişiden üçü, o çalışan diğer kişinin eline bakıyor. İkisi çocuk, kendine bakamıyor, biri de emekli, maaşını almak için birileri SGK’ya prim yatırsın diye dua ediyor. Navtex’lerle, Ayasofya’larla gündemden uzak tutulan şey bu! Muhalefetin her gün sıkılmadan ortaya koyması gereken durum bu! Nüfusun dörtte biri çalışıyor, onun da %60’ı asgari ücrete talim ediyor.
Çok basitleştirerek anlatacağım, bir ülke kendi yağıyla kavrularak pek büyüyemez, adı üstünde “kavruk” kalır. Tüm dünyaya satabileceğimiz, oradan elde ettiğimiz gelirle gelişebileceğimiz ürünlere, hizmetlere ihtiyacımız var bizim. Kanal İstanbul’un kıyısındaki 10 liralık tarlaların değerini 10 bin liraya çıkartabilir, oraya mis gibi pırıl pırıl betonlar dökebilirsiniz. Çimento fabrikalarınız, inşaat firmalarınız çalışır, bir sürü fatura kesilir, ortada bir sürü para döner, ihaleleri alan birileri zengin olur, milli geliriniz de maşallah artar. Ama bu sizi bir üst lige taşımaz; kendimiz üretip kendimiz tüketerek, rant yaratarak, ülke içinde gelirleri oradan buraya transfer ederek geleceğimiz yer en fazla 2-3 yıl önceki halimizdir, sonra düşüş başlar. Kendi ürettiğimizi kendimiz tüketerek gidebileceğimiz yer bellidir, onun acısını çekiyoruz şu anda. Kendi bilimini üretmeyen, bunu teknolojiye dönüştüremeyen, tüm dünyadan birkaç adım önde olup onların gelirini kendi hanene getirmeden gelinebilecek en son nokta budur. AKP’liler onlarca yıl önce geliştirilen SİHA’ları bugün üretiyor olmakla övünebilir (az başarı da değildir aslında), ama hayal güçleri bununla sınırlıdır. Yılda 25 bin elektrikli araba üretecekmişiz, o da güzel haber, ama bu ülkede devletin yıllık Passat ihtiyacını bile karşılamaz bu, ama en azından dünyadaki teknolojik düzeyi 30 değil 10 yıl arkadan takip etmeye başlıyoruz demektir.
Bizim ülke olarak daha çok çalışmamız lazım. Daha iyi, daha güçlü, daha adil, daha müreffeh olmanın kolay ve kısa bir yolu yok. Karadeniz’de trilyor metreküp gaz bulsak onu da çarçur ederiz çalışmadan yemeye alıştığımız için, Akdeniz’de içinde ufak pırlantalar olan petrol bulsak yine beş senede harcarız hepsini betona gömerek. Çalışmalıyız, emeğimizle kazanmanın zorluğunu ve tadını almalıyız, bunu da ülke kültürünün “leitmotiv”i haline getirmeliyiz, bugünkü gibi “light motive” değil. Atatürk’ün “Türk milleti çalışkandır” sözü bir tespitten çok bir dilektir, o dilek gerçek olunca, işte o zaman önümüzde duramaz kimse.
Nasıl olacak peki? “Bir kişilik istihdam yaratmak için 500.000 USD lazım” öyle ya. Eğitimli iş gücümüz düşük, eğitim kalitemiz yerlerde. Şimdi düzeltmeye başlasak 20 yılda ancak istihdam düzelir, diyebilirsiniz. Ben de size hem haklısınız, hem de değilsiniz derim.
Doğru düzgün yapısal reformların yapıldığını, ekonomide girişimcilerin önünün açıldığını hayal edelim hep beraber. Evet, elbette AKP iktidardan inmiş seçimle, muhalefet olmuş. Düzgün, ülkeyi düşünen, liyakate önem veren, adil bir hükümet var diyelim mesela. Vergi rejimi basitleştirilmiş, tekeller kırılmış, ihaleler hak edenlere veriliyor, diyelim mi, diyelim. İstihdam oranı hemen arttırılamaz mı? Arttırılır.
Öncelikle kadın nüfusun evde çocuk bakmak yerine işgücüne katılması için her mahalleye birer kreş açarız, gündüz bakımevi, etüt merkezi, adına ne derseniz. Alın size binlerce kişilik istihdam.
Doğru düzgün bir tarım reformu ile tarımı canlandırır, işlenmeyen arazileri kullanıma açarız, gerekirse satın alma garantisi ile şirketleri sübvanse ederiz, yine binlerce kişiye iş olanağı.
Yılda 200 günden fazla güneş alan yüzlerce tarıma elverişsiz araziye fotovoltaik sistem kurmaya başlarız, bunların üretimi, taşınması, kurulumu ve bakımı/gözetimi için yine bir sürü iş yaratılır.
Bu açılan işlere kalifiye eleman yetiştirmek için 3-6 ay süreli kurslar açar devlet, kursları verecek hocalardan onları taşıyacak servislere kadar yine bir sürü insana iş fırsatı.
Tarım mahsullerini kullanan sanayiler gelişir, enerji maliyetleri ucuzlar, vergiler makul düzeye inerse, ülkede genel bir hareketlenme ve umutlanma başlarsa, bunun kıvılcımıyla hangi girişimcilerde ne ateşler yanacağını tahmin edebilir miyiz? Ben edemiyorum şahsen. Ama şunu tahmin edebiliyorum, istihdam oranı arttıkça bu ülke ileri gider.
Erkin Çam