Açık konuşalım ve en son söylenecek şeyi en başta söyleyelim (çünkü yazının gerisi bu önermeye yaslanacak). Geçtiğimiz birkaç yılda gördük ki, bu muhalefet partilerine güvenirsek işimiz yaş. İstediğimiz yıpratıcı, yorucu, zorlayıcı, gündemi-ele-geçiren, yanlışları engelleyen ve hatta düzelten bir muhalefet yok bu ülkede. Bu kadar net, bu kadar basit.
Nedenlerini bilmiyorum, artık umurumda da değil;
AKP kendi kendini yıksın diye bekliyor olabilirler,
kazanacaklarına inanmıyor olabilirler,
kazanırlarsa ülkeyi yönetmeyi gözleri kesmiyor olabilir,
gerginliği artırmak istemiyor olabilirler,
geleneksel muhalefetten fazlasını nasıl yapacaklarını bilmiyor olabilirler,
riske girmek istemiyor olabilirler,
muhalefetin sözde “sorumsuzluğundan” memnun olabilirler,
güçleri iktidarı devirmeye değil, ancak kendi koltuklarını korumaya yetiyor olabilir!
Belli ki biz bir şey yapmazsak kimse bizim adımıza bir şey yapmayacak. Sendikalar işçilerin hakkını korumuyor, yüksek yargı tamamen güçsüz, barolar bölünmeye başladı, muhalefet partileri “böyle bir şey olabilir mi?!” seviyesinde, sivil toplum o kadar cılız ki sesi çıkmıyor. Bizim adımıza birilerinin bir şey yapmasını beklersek 2023’te de bir şey değişmeyecek (ya da değişirse AKP ülke ekonomisini yerle yeksan ettiği için AKP seçmeni kendiliğinden muhalefete oy verdiği için olacak).
Ne yapmalı? Oğuz Atay’dan beri bunu soruyoruz kendimize. Tutunamayanlar okuyan her Türk genci aynı başlıkla bir şeyler yazmaya niyetlenmiştir. Ben kendi listemi aşağıda paylaşıyorum, tek bir kişi olarak ve tamamen yasal sınırlar içinde bir şeyleri değiştirmeye nasıl başlayabiliriz sorusuna benim cevabım burada… Sizin cevaplarınız da vardır eminim, o yüzden siz de yazın, konuşun, harekete geçin. Yoksa bir gün padişahlık ilan edilirse Anayasa Mahkemesine itiraza gidecek bir muhalefetle yetinmek zorunda kalacağız.
Örgütlü olalım. Bir sendikaya, derneğe, kalbimize uyan bir partiye gidip kaydolalım. Sivil toplum, kendi hayatımıza siyasal olarak sahip çıkmanın ilk adımıdır. Sadece üye olmak değil, arkadaşları da üye yapmak, kalabalık olmak, birleşmek, bu organizasyonların yönetimine dâhil olmak. Emin olun birkaç yıl içinde somut ilerlemeler sağlanabilir. Ben mesela çeviri yaptığım için ilk iş çevirmenler sendikasına üye olmaya çalışacağım!
Para biriktirelim. Özgür, güçlü ve kendi yolunu çizebilen biri olmanın ilk adımı muhannete muhtaç olmamaktır. Elimize geçen her parayı harcamak, kendimizi alışverişle oyalamak ve hatta avutmak yerine para biriktirelim. Günü geldiğinde kimseye eyvallah dememek için… Ayrıca işler iyi gider ve özgür bir Türkiye gelirse girişimcilik için sermayeniz de olur.
“Çok sıkıcı!” dediniz değil mi, ama bunlar da lazım. Hadi sıkıcı olmayanlara başlayalım!
Reis’in son dönemi olduğunu cümle âleme yayalım. Anayasa’ya göre bir kişi ancak iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Eh, Reis de ikinci dönemini sürüyor. 2023’te bir daha seçilemez. Kimsenin tersini söylemesine izin vermeyin, daha konuya girmeye çalıştıkları anda kestirip atın. İster yandaş AKP gönüllüsü olsun, ister ümitsiz bir muhalif olsun – “O yine seçilir yeaa” demelerine izin vermeyin. Alın size AKP’nin hiç sevmeyeceği bir gündem! Burada da durmayın hatta, “Bakalım seyircilere kıps kıps diye göz kırpan bakan mı, istifa etmeyi beceremeyen bakan mı olacak yeni başkan adayı?” diye iyice zorlayın konuyu.
Yapamadıkları her şeyi sürekli gözlerine sokalım. Ne kadar uzak dursak da mutlaka burnumuzun dibinde biten bir AKP’li var, gevrek gevrek gülen. O gülüşü nelerin dondurduğunu, AKP’nin yumuşak karınlarını unutmayın. Hiç sektirmeden saldırın. “Dünya lideri oldu ama bir teröristbaşını alamıyor Pensilvanya’dan, İsrail olsa şimdiye kadar on kere alırdı” deyin, “O değil de rahibi nasıl verdi şak diye?” deyin, “S-400’ler paslanıyor depoda, ona ne diyeceksin?” deyin, “Hadi Amerika’ya diş geçiremiyor, İş Bankasını CHP’nin elinden bile alamadı” deyin. Hem de sözünü kesip deyin, sürekli deyin. AKP’lileri yolsuzluk, adaletsizlikle falan ikna edemezsiniz, çünkü onlar güçlülüğün kibrini paylaşıyorlar Reis’leriyle. Güçsüz oldukları anları hatırlatın, sinirlendirin. Ben yakaladığıma yapıyorum, pek tatlı oluyor.
Muhalefetin münzevi yıldızlarına destek verelim. Ankara’da, İstanbul’da, Adana’da bize umut veren bir güneş doğmasa da ışığıyla umut veren yıldızlar var. Onların kampanyalarını takip edelim, elimizden gelen yardımı mutlaka yapalım. Güçlenmelerine, büyümelerine yardımcı olalım.
Eski protesto biçimlerini unutalım, yenilere odaklanalım. Şimdi kırk elli kişi toplansak, herhangi bir şeyi protesto etsek öyle bir dayak yeriz ki, üç ay her yerimiz sızlar. Daha da kötüsü; diğer muhaliflerin ümitsizliğini perçinlemiş oluruz ve A Haber seyredenlerin yüreğini biraz olsun yumuşatamayız. Yirminci yüzyılın eylem biçimleri, yani yürüyüşler, protestolar, grevler ile bu çağın sorunlarına çare bulamayız. Twitter falan da 3 aya elimizden alınacak. Daha yeni, yaratıcı eylemler lazım; örneğin kurulduğu günden bu yana hiçbir şey yapmayan Uzay Ajansına bilimkurgu roman alıp gönderelim kargoyla, Her ay 50 lira ayırıp Google reklamı alalım ve yandaş medya sitelerinde görünecek “yaratıcı” reklamlar verelim, gördüğümüz ve beğendiğimiz yeni yöntemleri yaygınlaştıralım. Eski bir güreşçiyi bir bankaya yönetim kurulu üyesi mi atıyorlar, üşenmeyip yüzlerce, binlerce mektup gönderelim “tebrik” için.
Görselleştirelim. Emin olun AKP’ye oy veren seçmen rakamlara, verilere, istatistiklere değil gördüklerine inanıyorlar. Tazecik dökülmüş lacivert asfalt, yapılmış koskoca binalar, dev gibi köprüler onları etkiliyor. O zaman AKP’nin faaliyetlerinde “israf” ettiği parayı gözlerine sokmamız gerekiyor.
İhalelerde, Yap-İşlet-Devret’lerde, Saraylarda harcadıkları para kaç liraysa o kadar kâğıt keselim, üst üste yığalım. Hatta adına israf fuarı diyerek ücretsiz halka sergileyelim. Sergiyi kapatırlarsa fotoğraflarını yayalım. Bir adamın yanında sembolik yüz liralardan oluşan metrelerce yükseklikte kuleleri, bir araba hatta TIR kadar büyük harcamaları yanına bir insan koyup gözlerine sokalım.
İtirafçılar için bir fon kuralım. Daha dün okudum, TOKİ hazretleri Ak Saray’ın maliyetini açıklarsak infial olur mealinde bir şeyler demiş. Bunu bilen, söylemek için de hevesli insanlar vardır, biliyorum. Bu insanların öne çıkıp konuşmasını sağlayalım, işinden olacaksa iş bulalım, evinden atılırsa ev tutalım, ama bu adamlar bildiklerini çıkıp delilli ispatlı söyleyebilsin korkmadan.
Onların gündeminin peşinden koşmayalım. Çok maaş almasıyla ünlü Fahrettin Altun’un, saman alevi öfkeli Metiner’in, saçı ve bıyığının rengi konusunda bile yalan söyleyen Kalın’ın ve hele de “Reis”in gündemi belirlemesine izin vermeyelim. AKP’nin ortaya attığı konuları tartışmayalım, tweet’lerine cevap vermeyelim, asıl gündemi unutmayalım, unutturmayalım!
Eminim düşünürsek bu yukarıdakilerden çok daha iyi, vurucu, etkili muhalefet eylemleri ile ortaya çıkabiliriz. Yeter ki şunu unutmayalım: AKP yüzünden Türkiye’nin zaman kaybettiği her andan hepimiz sorumluyuz! Bu sorumluluğu Kılıçdaroğlu’na, Akşener’e, köşe yazarlarına atıp, Twitter’da laf sokup düzeltemeyiz. Herkes bir şeyler yapmalı, hem de bugünden başlayarak.
Erkin Çam