İnsanın hayatta birtakım kutsalları ve değerleri vardır ve bunlarla yaşar. Hayatına bu şekilde bir anlam katar. Yaşamın zorluklarına belki böyle dayanabilir ve umudunu hep diri tutar. Ancak kendince inandığı o değerlerine ve kutsallarına hadsizce saldırıldığını görünce veya patavatsızca laflar edildiğini duyunca insan ne kadar sakin olsa da zıvanadan çıkabilir. Ben de bir tarih öğretmeni olarak binlerce veya yüzlerce yıllık tarihi şahsiyetlerimize, Mustafa Kemal Atatürk'e, cumhuriyete, cumhuriyetin ilkelerine, Kurtuluş Savaşı mücadelemize, Kuvayı Milliye şehitlerimize, bu topraklar için kan akıtmış can vermiş milli figürlerimize saldırıldığında çok öfkelenirim. Hele bir de tarih gibi ciddi ve önemli bir bilim dalında kahvehane ağzıyla zevzekçe konuşanlar veya yazanlar tam bir tarih cahili olunca öfkem katlanarak büyür. Bu kadar cehalet ve ihanet karşısında çoğu zaman dayanamam ve ağzımdan sinkaflı küfürler bile duyulabilir. Çünkü bu saldırıların çoğunun ideolojik zırvalıklarla yapıldığını veya emperyalist projelerin ve onların yerli işbirlikçilerinin bir ürünü olduğunu iyi bilirim. Üç günlük dünyada birilerine yaranmak için ülküsü olmayan dalkavuklardan, kraldan çok kralcılardan da etimle kemiğimle nefret ederim.
Yıl içinde bazı günlerde veya dönemlerde milli duygularım oldukça şahlanır. İttihatçılık da milli duygularımı şahlandıran konuların başında gelir. İttihat ve Terakki ile ilgili müzikler veya şiirler dinlediğimde çok keyiflenirim. Aynı zamanda özellikle imparatorluğun 1908 ile 1918 arasındaki 10 yılına günahları ve sevaplarıyla, doğruları ve yanlışlarıyla, iyilikleri ve kötülükleriyle ama niyetlerinin temizliğiyle damga vuran bu cemiyetin devleti kurtarma yolundaki çabalarının karşılıksız kalmasına çok hüzünlenirim. Yaşadıkları zorluklar, çektikleri acılar, vatan uğruna döktükleri kanlar ve yitirdikleri canlar gözümün önüne gelir. Bir ülkü ve ideal uğruna verdikleri mücadelelerine çok büyük saygı duyarım, ruhlarını şad ederim. İşte tam böyle bir haleti ruhiye içindeydim. Özellikle youtube üzerinden Muhammed Akif Kalaycı kardeşimizin Bahadırhan Dinçaslan’ın "İttihat ve Terakki Destanı" şiirini enfes biçimde yorumladığı besteyi onlarca kez dinledim. Dinlerken kendimden geçip iki elimle Türklüğün sembolü olan "Bozkurt" işaretini yaparak evin içinde dolaştım. Biri 4 diğeri 9 yaşında olan iki kızıma da bu destanı dinletirken bozkurt işareti yaptırdım, onlarla birlikte karşılıklı oynadım. Gece çocuklar yatmıştı ve eşim odasında kitap okuyordu. Ben ise salonda yüksek sesle destan dinlemeye devam ederken ve “Bir gece Trablus cehenneminde/ Saç sakal karışık at koşturanlar/ Allah'a gülerek feda ceminde/ Şeytanıyla kadeh tokuşturanlar" sözlerinde edebi olarak müthiş bir haz duyup resmen kendimden geçmişken eşim yüksek sesten rahatsız oldu ve bana telefondan "Geldi yine Türkçü perilerin gece gece." diye mesaj attı. Ben de "Her daim gardaşım." diye biraz -belki de epey!- kıroca cevap verdim. Neyse efendim. Geç saatte uyudum ve neredeyse akşam üzeri uyandım. Benim Türkçü perilerim sadece geceleri gelmiyordu elbet. Türkçü damarlarım kabarmış şekilde uyandım, yine gün içinde üst üste “İttihat ve Terakki Destanı" dinledim. Tam böyle Resneli Niyazi gibi dağlara çıkacak, Enver Paşa gibi Babıali basacak kıvama gelmişken duayen(!) bir gazetecimizin ittihatçılık ve milliyetçilik konusundaki sözlerine maruz kaldım. Bir anda beynimde şimşekler çaktı, çakralarım açıldı, büyük bir aydınlanma yaşadım! Müthiş bir analiz yapmış! Bir tarihçi olarak kendisine minnettarım! Zaten her biri başlı başına efsane olan figürler ırkçılık çizgisinde efsaneleştiriliyormuş! Kime diyor? Enver, Talat ve Cemal paşalara, Kuşçubaşı Eşref'e, Kara Vasıf'a, Resneli Niyazi'ye, Sakallı Nurettin’e, Yakup Cemil'e ve kelle koltukta gezip adı bu satırlara sığmayacak nice kahramana...
Herkes tarihçi olmak zorunda değil ama bazı konular hakkında konuşmak ve yazmak için biraz ciddiyet ve bolca kitap okumak gerekir. 1908 Meşrutiyet devrimini, Jön Türk hareketini, imparatorluğu kurtarmak için ortaya çıkan Türkçülük akımını, Teşkilat-ı Mahsusa'yı, Milli Mücadele yıllarında İttihatçıların kurduğu gizli cemiyetleri ve faaliyetlerini okumak gerekir. "Hür ölünecek fakat asla esir ve zelil yaşanmayacaktır!" diyen Karakol cemiyetini, Müdafaa-i Milliye (Mim Mim), Felah, Mukavemet-i Bahriye, İmalat-ı Harbiye örgütlerini bilmek gerekir. Milli Mücadele yıllarında vatan işgal altındayken Kazım Orbay'ın eşi ve Enver Paşa'nın kız kardeşi Mediha Hanım'ı; Sait Halim Paşa'nın akrabası Prenses Nimet Muhtar'ı; Topkapılı ebe Şahende Hanım'ı; şair Şükufe Nihal'i, Nakiye Hanım'ı tanımak ve vatan için mücadeleleri karşısında saygı duruşuna geçmemiz şarttır.
“İttihat ve Terakki evvela bir ruh! İttihatçı olmak ayrı bir şey!” diyen, İttihat ve Terakki üzerine uzmanlığı sebebiyle kendisine “Son İttihatçı" denilen Erol Şadi Erdinç 2008 yılında katıldığı bir programda “İsmail Hakkı Paşa, Enver Paşa ve Talat Paşa'yı yemeğe çağırıyor. Bu iki paşa için yarım kilo bir un bulmuş, onunla da birtakım şeyler yaptırmış. Sofraya oturulunca Talat Paşa ve Enver Paşa'nın dikkati bunun üstünde yoğunlaşıyor ve sofradan kalkıyorlar. Çünkü millet, o kötü ekmeği yerken biz bunu yemeyiz diyorlar. İttihatçılık budur." sözlerini söyleyince çok duygulanmıştım. Birinci Dünya Savaşı yıllarında halk çok zor koşullarda yaşarken birazcık yemek keyfi yapmayı bile zül sayan İttihatçılar... Paraya pula tamah etmeyen, vatandan başka sevgili bilmeyen, “Zulme karşı mukavemet!” diyen, “Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet, Adalet!” sloganlarını benimseyen, imparatorluk dağılırken Türkçülüğü özümseyip bir kurtuluş çaresi arayan, vatanı düşman işgalinden kurtarmayı amaçlayan, milletin namusunun ve şerefinin ayaklar altına alınmasına dayanamayan kahramanlar...
İmparatorluğun son döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası arasında çok şiddetli ve hiddetli bir rekabet vardı. Tabiri caizse birbirlerini bir kaşık suda boğarlardı. Kan gövdeyi götürüyordu. İşte böyle bir siyasi ortamda bazı insanlar mezarlık yanından geçerken fatiha okurlarmış ama okudukları bu duanın siyasi rakipleri için geçerli olmamasını dileyip "Ben duamı İttihatçıların ruhuna gönderiyorum." dermiş. Biz de şimdi öyle yapıyoruz ve dualarımızı İttihatçıların ölümsüz ruhlarına gönderiyoruz. Biz onlardan razıyız. Tanrı ve tarih de onlardan razı olsun. Hepsinin kutlu ruhu şad olsun!..
Ne mutlu İttihatçıyım diyene!
Salih Snz öğretmenim çok teşekkür ediyorum. Muhteşem bir yazı. Aklınla, yüreğinle, bilginle bin yaşa emi.
Ben sınıf öğretmeni ve de Atatürkçü bir öğretmenim. Siz, ben ne kadar uğraşsak ta bu geri zekalı halkı uyandırmamız mümkün değil. Biz okumayan bir toplum olduk. Biraz okumayı öğrensek her şey değişecek. Saygılarımla Mehmet Arabacı
Kısaca soyleyeyim ben ve benim gibi düşünen bir çok muhafazakar türk vatandasi da bizde Osmanlı'dan razıyız ve Bu Osmanliyi yıkmaya çalışanlardanda rahatsiziZ ve bu guruhlari sevmiyoruz
Kalemine yüreğine sağlık kardeşim
Kaleminiz güçlü olsun, elleriniz dert görmesin. körler çarşısında ayna satmanıza devam edin. Bu gözü ile gören, gözü ile düşünen, aklını kiraya vermiş toplumu, İsrafil'in suru bile tatlı uykusundan uyandıramaz...İttihatçılar, ülkenin en cesur, yurtsever, namuslu insanlarıdır.(sadrazam Talar paşa'nın Sultanahmette oturduğu ev kiradır) Düşünün bir başbakan... Darısı, bu günkü yöneticelere... selam, saygı ve başarı dileklerimle...
Kaleminize sağlık. Harika
Kaleminize sağlık