Türkiye, son yüzyılında önemli bir tarih olan 3 Mayıs 1944’ün 80. yıldönümünü idrak etti. Bu gün aslında 1944’teki muhalif, demokratik, Türkçü yürüyüşünün 80. yıl dönümü. Takvim 3 Mayıs'ı gösterince Türk tarihi meraklılarının içini yoğun bazı duygular kaplar. Günün adı Türkçülük günü ise, o günü yaşamış olan bir Türkçünün hatıraları üzerinden o günü idrak etmek doğru olmaz mı?
Reha Oğuz Türkkan. Çok değerli bir insan, adam gibi adam. Onunla ilgili pek çok şey söylenebilir fakat hayat hikâyesini öğrenince pek çok yönüyle hayran olunacak, saygı duyulacak, hatta örnek alınacak özel bir kişilik olduğu görülecektir. 3 Mayıs’ı Reha Oğuz Hoca’nın üzerinden okuyup anlatmaya değer.
11.11.1938. Önemli bir tarihtir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kırılma noktasıdır belki. Avrupa'da faşizmin ve nazizmin zirve yaptığı diktatörler çağı. O zaman Reha Oğuz Türkkan 18 yaşında bir delikanlı. Ergenekon adında bir dergi çıkartıyor. Derginin kapağında bir bozkurt vardır. Ergenekon Dergisinin içinde, Reha Oğuz Hocanın yazısında “faşizm tehlikedir” yazmaktadır. Kasım ayının 11'idir, bir cuma günüdür. Türkçüler faşizm tehlikedir derken bir yandan Türkiye'de zihniyet değişmektedir.
Atatürk rahmete gidince başa İsmet İnönü geçmiştir, Almanlara yaranmaya çalışmaktadır. Faşizm tehlikedir dediği için Ergenekon dergisi kapattırılır. İnönü'nün baskı yılları yeni başlamaktadır. Yıl 1938'dir ve Türkçülerin dergisi faşizm tehlikedir demektedir; bunu dediği için de hükümet tarafından kapattırılmaktadır. Mustafa Kemal'in yalan dünyayı bize bırakıp hakiki dünyaya varmasının ardından; pullardan, paralardan onun resmi kaldırılıp, İnönü'nünkiler konulmuştur. Devlet dairelerinde Ata'nın resmi yanına İnönü'nünki gelmiştir. Ders kitaplarına Milli Şef'in resmi basılmaktadır.
O dönemde, İstanbul'da Robert Kolej öğrencileri bir dergi çıkartmaktadır. Reha Oğuz Hoca'dan bir yazı isterler. Hoca yazmaz mı hiç? Atatürk'e yapılan saygısızlığa tepkilidir. Ata'nın siyasetten tasfiye ettiği adam, ölümünün ardından devletin başına geçmiştir. Reha Oğuz Hoca kalemini hicivle kullanır. "yakında" der, "Atatürk'ün atlı heykelleri de kaldırılacak, yerine 'Millî Şefimizinki' konacak; bu çok israf olacak. Bundan sonra şeflerimizin heykellerinin başını vidalı yapalım, sade kafa kısmını değiştiririz" Ah Reha Hoca, milli şef devrinde bu denir mi? Dergi toplatılır ve Reha Oğuz Hoca mimlenir.
Reha Oğuz Hoca duracak, susacak kimse değildir. Kitap Sevenler Kurumu diye bir sivil toplum örgütü kurar. Aradan kısa süre geçmiştir ki bu kurum hükümet eliyle, bir emrivakiyle ve zorla Halk Evlerine ilhak ettirilir. Cumhurbaşkanı İnönü, Atatürkün temel davalarından olan Türkçülük'ün tam karşısındadır. Mütareke döneminde ABD mandacısı olan İnönü asla tam manasıyla tam bağımsızlığı sindirememiştir. Türkçülüğü de...
Tarihe meraklı olanlar bilir, eski fotoğraflarda da görenler olmuştur; o dönemde ilkokul öğrencileri okul kıyafetlerinin üstüne tektip kasket takarlardı. Kasketlerin önünde bir bozkurt arması vardı. İnönü'nün ilk yaptığı işlerden biri, okul kasketlerindeki bu Bozkurt amblemini kaldırmak olmuştur. Reha Oğuz Hoca ise eylem adamıdır: bir sonraki dergisinin adı Bozkurt olur. Derginin kapağına Türklerin yaşadığı coğrafyaları gösteren bir harita koyarlar... Dergi kapatılır.
Bu sırada İkinci Dünya Savaşı sürmektedir, yıl 1943 olmuştur. Artık Almanların üstünlüğünün yerini Ruslar alır. İsmet Paşa'nın da ağırlık merkezi kayar. Azerbaycan'dan kaçan 150 kadar Azerbaycan Türkü Türkiye'ye sığınmıştır. Moskova, Stalin bunları geri ister. Bu kişilerin teslim edileceğine dair dedikodular Reha Oğuz Hocanın da kulağına gelir. Hoca, babasının arkadaşı olan Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Kemal Gedeleç ile temasa geçip İsmet Paşa'yla tanışmak ve elini öpmek istediğini söyler. Gedeleç, Reha Oğuz Hocayı Yalova'da Termal Otel'e çağırır. Cumhurbaşkanı oraya gelmiştir. Birkaç dakikalığına tanışıp elini öpme imkanı vardır.
Hoca, İnönü'nün yanına çıkarılır. Duyduğu dedikoduyu, sığınan Türklerin iade edileceğiyle ilgili dedikoduları dile getirir, “bunlara inanamıyoruz, bunlar gerçek olamaz” der. İnönü bu sözlerden hoşlanmaz, genç Türkkan'nın konuşması İnönü'yü çok kızdırır, neredeyse polisleri çağırıp tutuklatacaktır onu. Bu olay böylece kalır fakat, İnönü'nün meşhur kindarlığı pek yamandır. Daha sonra, Türkçülere tabutluk işkencesi yapılırken çıkar bunun acısı. Rahmetli Hoca, tabukluklara giren 23'lerin en çok işkence göreni olmasını böyle izah eder (Tabutluk'ta 3 gün 4 gece kalmıştır).
En nihayetinde 150 kadar Azerbaycanlı iade edilir ve sınırı geçer geçmez kurşuna dizilir. O sırada Türkiye'de Komünist Rusya yanlıları ile tam bağımsızlıkçı Türkçüler arasında kıyasıya bir kalem savaşı yükselmektedir. Dünya Savaşı Rusya’nın lehine ilerledikçe ilerlerken, hükümetin de müdahalesiyle Nihal Atsız aleyhine bir yargılama başlar. Komünist Rusya yanlıları ile tam bağımsızlıkçılar arasındaki kalem savaşlarında hükümet tarafını açıkça belli eder.
Reha Oğuz Hoca, hükümetin elinden çıkan haksızlıkları protesto etmek için Ankara'da insanları örgütlemeye başlar. Büyük bir gösteri yapılır. Türkiye demokrasi tarihinde o güne kadar ki en büyük nümayiş olur 3 Mayıs 1944'teki buluşma. Hükümeti protesto eden Türkçü muhalifler yakıp yıkmadan yürürler. Türkiye Cumhuriyetindeki demokratik örgütlü muhalif kitlesel tepkileri bu olayla başlatmak mümkündür.
3 Mayıs 1944 eyleminin ardından 22 arkadaşıyla beraber Hoca da tutuklanır. İki hafta sonra İnönü, 19 Mayıs konuşmasında Türkçüleri hedef gösteridr ve takibat daha da şiddetlenir. Nazi Almanyasından temin edilmiş 500 mumluk işkence ampulleriyle, askılarla, tabutluklarla işkenceler yapılır. İtiraf ederlerse işkencenin duracağı söylenir. Hoca kabul etmez ve en uzun işkenceyi o görür. Kabul etmeyen diğer arkadaşları ise daha çabuk çıkarlar işkenceden. Türkkan'ın "Tabutluktan Gurbete" adlı kitabı bu dönemi çok güzel anlatır.
Tabutluk nedir? 50 cm genişliğinde, 40 cm derinliğinde, iki buçuk metre yüksekliğinde dört tarafı beton bir oyuk. İçine giren adam ya askıyla giriyor, ya da belinden ve ellerinden bağlanarak. Eğilmek, diz çökmek, oturmak mümkün değil. Yemek yok, su yok. Tuvalet yok. En tepede Nazilerin geliştirerek Milli Şef Türkiye'sine de verdikleri 500 mumluk işkence ampullerinden üç-dört tane. Yakıcı, mahveden bir ışık. Yirmi dört saat yanıyor.
Ahlaki bir duruşla, hükümet politikasına barışçıl şekilde karşı çıkan gençlerin vicdanıdır 3 Mayıs. Onlara yapılan zulüm ve işkencenin unutulmamasının adıdır 3 Mayıs. Bu gün bazı kaynaklara göre ilk kez 1945’te hatırlanır. Yıllar geçtikte Türkçülük Günü/Bayramı olarak kutlanmaya ve hatırlanmaya başlanır. Bir vakit sonra adına Türkçüler Günü de denilmeye başlanır. Bugün ise adına “Milliyetçiler Günü” gibi garip yakıştırmalar da olduğunu görüyoruz. Tarihini, geçmişini bilen insanlar; aslında kim olduklarını ve nereden geldiklerini bilir. Kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bilen insanların günüdür 3 Mayıs.
3 Mayıs 1944’ü yaşayanlar, o işkencelerden geçenler bugün gerçek aleme göçmüş olsalar da hala bizimledirler. 3 Mayıs’un 80’inci yıl dönümü kutlu olsun.