5 Şubat 2023 bitmiş, 6 Şubat 2023'e girmiştik. Sabah okullar açılacaktı. Ben her tatilde olduğu gibi yine çok geç yatıp çok geç uyanacak, uykusuz şekilde okula gidecektim. Çoğu zaman yaptığım gibi kitap okuyordum. Saat 04.30'u geçmişti. Gecenin sessizliğinde telefonum bir anda çalınca epey tırstım, ekranda “Kayınbabam" yazınca anlam veremedim. Tam açacaktım ki telefon kapandı. “Allah allah, bu saatte niye aradı ki?” diye birkaç saniye düşündüm. Eşimin annesi bizdeydi, yan odada yatıyordu, uyandırdım. Hemen yanına gittim. “Anne! Babam aradı. Yetişemedim. İstersen sen onu ara.” dedim. Aradı. Yanındaydım. Depremi Kayseri’de hissetmiş, Antalya’da olan bizi merak edip aramış. Hemen televizyonu açtım, internete girdim. Sonra kendi annemi ve babamı aradım, önce ulaşamadım. Dakikalar sonra annemin sesini duydum, kesik kesik geliyordu. Sanki enkaz altında kalmış da öyle konuşuyor sandım, kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Hatlarda sorun vardı, çok zor konuşuyorduk. Ailemin iyi olduğunu öğrendim. Rehberimde olan bazı arkadaşlarımı, tanıdıklarımı, akrabalarımı aradım. Ne olduğunu anlamaya, nasıl olduklarını öğrenmeye çalışıyordum. Sabaha kadar uyuyamadım. Okula gittim, derslere girdim ama resmen yaşayan bir ölü gibiydim. Kafam yerinde değildi. Gün içinde hep haberlere baktım. Günlerce sabahlara kadar uyuyamadım. Hatay'dan, doğup büyüdüğüm İskenderun'dan ardı ardına ölüm haberleri geliyordu. Derslerine girdiğim eski öğrencilerimin, eski okul arkadaşlarımın, bazı dostlarımın yakınlarının, bazı akrabalarımın hayatını kaybettiğini öğreniyordum. İzlediğim videolara, gördüğüm fotoğraflara hiç dayanamıyordum. Sürekli ağlıyordum. Sabah ezanları okunana kadar uyuyamıyordum, ezanı dinleyip yine ağlıyordum. Çocukluğumdan beri sabah ezanları bana hep hüzün verirdi, deprem ve sonraki süreçle bu hüzün daha da koyulaşmıştı. Yiyip içtiğimden tat alamıyordum, lokmalar boğazımda düğümleniyordu. İnsanlar enkaz altında can çekişirken yemek yemekten bile utanıyordum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu, çıldıracak gibi oluyordum. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi sosyal medyada alçak, onursuz, namussuz trollerin iğrenç konuşmalarına ve sözlerine denk geliyordum. Öfkeden deliye dönüyordum. Televizyon ekranlarında veya deprem bölgelerinde halkı azarlayan, tehdit eden, acılı insanlara kin ve nefret kusan birtakım siyasi figürlere maruz kalıyordum. Görüp duyduklarımız ve yaşadıklarımız bana çok ama çok ağır geliyordu. Psikolojim altüst olmuştu. Berbat bir distopyanın içindeymişim gibi hissediyordum kendimi, benim gibi hisseden milyonlarca insan gibi.
Depremin olduğu günden beri aylarca hem gerçek (fiziksel) hem manevi anlamda kalbim acıdı. O kadar çok üzüldüm, ağladım, kahroldum ki... Depremden sonra bir gün sabah ezanında balkona çıkıp elimi başımın arasına koydum. Kendimi tutmaya çalıştım, olmadı. Ezan bitince içeri girdim, sandalyeye oturdum, biraz sakinleşeyim dedim olmadı ve hüngür hüngür ağladım. 11 il yerle bir olmuştu. Nasıl ayağa kalkacağımızı bilemiyordum. Bir yanım "umutla" direnmelisin diyordu, diğer yanım "umutsuzlukla" bir şey yapamıyordu. Depremden hemen sonra İskenderun’a gitmek istemiştim. Ailem "bu kaosta gelmene gerek yok" dediği için hemen gitmedim. Özellikle babaannemi görmek istiyordum ki 2 Mart Perşembe günü babaannemin ölüm haberini aldım. 3 Mart Cuma sabahı 06.30'da İskenderun otogarına indim. Müthiş bir fırtına ve toz bulutu vardı. Gecenin karanlığında dakikalarca yürüdüm. Şehre ölüm sessizliği hakimdi. Bir savaş filminin içindeymişim gibi hissettim kendimi. Güzel şehrimi ilk kez böyle görüyordum. Kelimelerle tarif edilemez duygular yaşıyordum. 5 gün kaldığım İskenderun'da depremin oraları nasıl vurduğunu bizzat gözlemledim. 1 ay geçmesine rağmen enkazlar kaldırılmamıştı. Yıkıntıların altında halâ insanlar vardı. Şehir resmen ceset kokuyordu. İskenderun kaderine terk edilmişti. Doğup büyüdüğüm, çocukken caddelerinde oyun oynadığım, yıllarımın geçtiği mahallem tanınmaz haldeydi. Gerisi herkesin bildiği şeyler...
(10.02.2023)
Depremin olduğu günden beri, enkaz altında kalanlar veya kurtarılanlar için yardım organizasyonu yapan gençlerin sohbet odasını dinliyorum. Günümün birçok saati onlarla geçiyor ve acılarım biraz hafifliyor. An itibariyle küçücük bir çocuğu kurtarmak için seferber oldular. Türk halkı için maddi manevi canhıraş şekilde çalışan insanların sosyal medyada inanılmaz hikayelerine şahit oluyorum. Tarih boyunca devletin yetmediği yerde bu millet hep vardı, yine var, sonsuza kadar var olacak. Her ne kadar birçok güzel vasfını yitirse de önemli bir kısmı soysuzlaşsa da halkımızın mayası sağlamdır. Tarih boyunca Türk milleti devletini ayakta tutmuştur. Kuvayı Milliye ruhumuz yeniden canlanıyor. Felaket günlerinde buna bir kez daha şahit oluyorum.
(11.02.2023)
Akrabalarımı, arkadaşlarımı, öğrencilerimi, sevdiklerimizi kaybetmenin derin acısını yaşıyorum. Halâ enkaz altında kimleri kaybettiğimizi bilemiyoruz. Günlerdir o enkazın altında kurtarılmayı bekleyen sevdiklerimiz var veya artık yok! Güzel İskenderun, Hatay yerle bir oldu. Bunun üzerimizdeki şoku, öfkesi bilimsel olarak da söyleniyor. Yani bugünlerde benden normal şeyler beklemeyin. Duygularımı kontrol edemiyorum, sonraki süreçte de edemeyebilirim. Depremdeki ihmale, insanların pisi pisine ölmesine, ülkede yaşanan onca acıya söylenecek o kadar çok şey var ki, Feyyaz Yiğit'in "Duygularımı hapse girmeyecek şekilde ifade edemiyorum." sözündeki gibiyiz. Bu deprem hayatımızda milat oldu. Depremden önceki Salih ve depremden sonraki Salih günlük hayatında başka olabilir. Siyaseten çok kalp kırabilirim. Kendimi mümkün olduğunca frenlemeye çalışacağım. Ne kadar başarırım bilemiyorum. Beni tanıyanlar, günlük yaşamda bir arada bulunduğum insanlar bu durumu göz önünde bulundursun lütfen. Öfkelerim, hüzünlerim ve travmalarımla her şeye rağmen iyi bir insan olmaya devam edeceğim. Umudumu hiç kaybetmemeye çalışacağım. Tanrı ulusumuza sabır versin. Geride kalanlar olarak kaybettiklerimizin yasını tutarak yaşamaya devam edeceğiz.
(14.02.2023)
Günlerdir fotoğraflara ve videolara bakıp çocuk gibi ağlıyorum. Çok yoğun duygular yaşıyorum. Çoğu sevdiğimiz gitti, artık geri gelmeyecekler. İçimde asla geçmeyecek çok büyük bir öfke, kin, isyan var. Bugüne kadar hakkını vererek doya doya yaşayamadığım Hatay için çok pişmanım, çok büyük bir hüznüm var. Ama bir gün mutlaka yeniden başlayacağız. Kalbimizi Hatay'a gömdük. Oraya mutlaka geri döneceğiz, sonuna kadar yaşayacağız, ölenlerimizi anacağız, bedenimizi oraya gömecekler. Sonra o topraklardan yeni filizler ve umutlar yeşerecek... Bekle bizi Antakya, İskenderun, Belen, Arsuz... Bekle bizi Hatay... Elbet bir gün yeniden kavuşacağız...
(15.02.2023)
Sabah 07.40... An itibariyle belediye çalışanları çöpleri topluyor. Bu sesler bana çok tanıdık. İskenderun'da, sabahlara kadar uyumayınca çöp kamyonunun ve işçilerin sesini duyardım. Özellikle yaz aylarında bu sıkça olurdu. Çoğu insan uyurken ben hep uyanıktım. Kendimi bildim bileli böyleyim. Geceleri yalnız kalmayı çok severim, gecenin sessizliğine aşığım. Ben hep düşünürüm, geceleri daha çok düşünürüm. Önemli, önemsiz, basit, zor, kısa, uzun, anlamlı, anlamsız binlerce düşünce... 38 yıllık hayatımda kim bilir neler düşündüm. Yaşamı, sevdiklerimi, ailemi, işimi, çocukluğumu, gençliğimi, neşelerimi, üzüntülerimi, isyanlarımı, öfkelerimi, kavgalarımı, arkadaşlarımı, 17 yaşımda kaybettiğim Salih dedemi ve mezarının başında ona verdiğim sözü, babaannemi, akrabalarımı, Beşiktaş’ı ve hayatın içindeki her şeyi... Bunları bazen kaleme döktüm. Yirmili yaşlarımın başında yazmaya başlamıştım, sonra devam ettim, sonra durdum, sonra sustum, sonra çok konuştum, sonra içime döktüm, sonra dışıma taştım, sonra kendi yatağıma aktım, sonra içime baktım, sonra yalnızlığımla baş başa kaldım, sonra eksikliklerimle büyüdüm ve fazlalıklarımla yürüdüm, sonra gerçeklerle yüzleştim ve acılarla olgunlaştım, sonra bencilliğe kapıldım, sonra özüme döndüm, sonra benliğimi yitirdim, kendimi aradım ve buldum... Sonralar hiç bitmedi ve bundan sonra da hiç bitmeyecek. Bir kısır döngü devam edecek. Ateş hep düştüğü yeri yakacak. Her koyun kendi bacağından asılacak. Her toplum hak ettiğini yaşayacak. Herkes kaderine razı olacak. Bazen kadere isyan olacak. Bazen isyanlar çok kanlı bastırılacak. Bazen ölümler muktedirlerce "kader planı" çerçevesinde değerlendirilecek, vicdanlar bunu asla kabul etmeyecek. Cesareti olmayanlar krala çıplak diyemeyecek. Kral bu yüzden aramızda çıplak dolaşacak. Dalkavuklar ona hayali elbiseler dikecek. Herkes ektiğini biçecek. Bazen bardağı taşıran son damla olacak. Kral çıplak diyen birileri ortaya çıkacak. Bazen kralın hiçbir şeyden haberi olmayacak, kraldan çok kralcılar hep köşeyi dönecek. Bazen namuslu insanlar bu duruma boyun eğecek. Tarihi hep egemenler yazacak. Bazen halklar devrim yapacak. Bazen saraylar çoğalacak. Bazen saraylar saltanatlar çökecek. Ne çok bazen dedim. İyi halt ettim. Lafı yine çok uzattım. Bugün de gevezeliğim üstümde, çok kafa şişirdim. Bundan sonra bazen susacağım, bazen içimdekileri kusacağım. Belki böylece insan olacağım.
(04.03.2023)
Dün Nadire babaannemi, Salih dedemin yanına defnettik. Önce 16 yaşımda kaybettiğim dedem; sonra 38 yaşımda kaybettiğim babaannem ile anılarım saniyeler içinde gözümün önünden geçti. İkisinin de üzerimde çok emeği vardı. Kendimi tutamayıp hüngür hüngür ağladım. Canım dedem, canım babaannem. Sizi hep güzel hatırlayacağım ve anacağım. Döktüğüm gözyaşları sizinle geçen ve şimdi yitip giden anılarım, çocukluğum, gençliğim ve belki doya doya yaşayamadığımız yıllar içindi. Seninle Belen'de çocukken saatlerce yaptığımız cuma pazarı alışverişlerini hayatım boyunca unutmayacağım dede. Üniversite sınavına hazırlanırken bizim eve gelen giden çok oluyor diye hemen karşımızda senin evinde sınava çalıştığım günleri, yaptığın fedakarlıkları hiç unutmayacağım babaanne. Biz çocukken siz hacca giderken (ya da hacdan gelince de olabilir) topluca fotoğraf çekilmiştik ya oradaki neşemizi, size olan sevgimizi, gülen yüzlerimizi yansıtan fotoğrafı hiç unutmayacağım. Çocukluğumu zenginleştiren, beni ben yapan anılarımızı unutmayacağım. İlk erkek torununuz Salih sizi hep çok sevdi ve hep çok sevmeye hep devam edecek...
(10.03.2023)
Umutlu olmak istiyorum. Gazapizm'in içimize işleyen şarkısında dediği gibi: "Unutulacak dünler. Yaşanılacak günler var, öyle günler. Var, inan." Evet inanıyorum. Güneş bir gün yine en güzel haliyle üzerimize doğacak. İnsanlar yeniden özgürce sokaklarda dolaşacak. Yüreğimizdeki umut, hiçbir zaman kaybolmayacak. Hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacak ama yine de güzel şeyler olacak. 40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalmayacak. Atatürk'ün şahsi meselesi Hatay hepimizin meselesi olacak. Daha çok kenetleneceğiz, daha çok dayanışacağız. Bu kapkara günleri birlikte atlatacağız. Ata topraklarımızı asla yalnız bırakmayacağız. Bir gün bu ülkede akıl, bilim, liyakat, hukuk egemen olacak. İnsanlar göz göre göre ölmesin, buna "kader" denilip geçilmesin diye çok çalışacağız. Sevdiklerimize, kaybettiğimiz yüzbinlerce insana şeref ve namus sözümüz olsun.
(29.03.2023)
Bugün benim doğum günüm. Yaş 38... Belki ilk kez bir yaş günüme içimde bu kadar çok büyük bir boşluk ve hüzünle giriyorum. 6 şubattan beri çoğu şey anlamını yitirdi sanki. Yaşayan bir ölü gibi hissediyorum kendimi. Bu kadar acıyı bünyem kaldırmıyor. Ülkedeki bu kadar kötülük, vicdansızlık, sevgisizlik ruhumu daraltıyor. İnsan denilen varlığın pervasızlığı, hırsları, egoları, yalakalığı, alçaklığı midemi bulandırıyor...
Bu fotoğrafta 5-6 yaşlarındayım sanırım. Ne kadar güzel, içten, ağız dolusu gülmüşüm. Yanımda biri var ve elini omzuma atmış, kim olduğunu hatırlamıyorum ama bildiğim tek şey çok mutlu olduğumdu. Çocukluk fotoğraflarımın neredeyse hepsinde gülerken çıkmışım. Güzel bir çocukluk yaşamışım. Aslında sadece ben değil o zamanın büyükleri de güzel bir yaşam sürmüş. Belki herkes özlüyordur eski günleri. Hayat önceden çok daha güzeldi ve insanlar daha keyifliydi sanki. Çocuk zihnimde öyle hatırlıyorum çünkü...
"Ruhundaki yıkımı biraz olsun denetleyebilmek, geciktirebilmek için ne yapabilir ki insan? Sarhoş olabilir, sevişebilir, ağlayabilir, yazabilir." diyordu Aslı Erdoğan, Mucizevi Mandarin kitabında. Ben de öyle yapıyorum. Ağlıyorum, yazıyorum. Eskiden daha çok yazardım. Sonra bunun anlamsızlığının farkına vardım. Çok şey demek gelse de içimden, lafı uzatmamak gerekir bazen. Hayat devam ediyor ama eskisi gibi olamayacağız hiçbirimiz. Ruhumuzdaki ağır yıkımla, yaşadığımız onca acıyla, belki de ömrümüz boyunca geçmeyecek travmalarımızla yaşamaya devam edeceğiz. Galiba hayatımızın sonuna dek çocukluğumuzu çok özleyeceğiz...
(05.02.2024)
Tam 1 yıl geçti. Acılarımız hep ilk günlerdeki gibi. Yüzbinlerce canımız gitti. Halk çok yalnız bırakıldı, kaderine terk edildi. Binlerce insan kayboldu, bulunamadı. Çocuklarımızın akıbeti meçhul. Geride hafızalarımızdan silinmeyecek deprem görüntüleri ve fotoğrafları kaldı. Tarihin utanç sayfalarına yazılacak şeylere şahit olduk. Unutmamalı, unutturmamalı.
Emegine ve yüreğine sağlık okurken çok duygulandım agladım allahım birdaha yaşatmasın yaşadığımız afeti acıyı cümlemizin ölmüşlerine allahtan rahmet eylesin mekanları cennet olsun inşallah kalanlarımıza da saglık afiyet versin seni seviyorum ve çok öpüyorum annem Allaha emanet
Biz daha ısınamadık.
Depremi unutma, unutturma...
O acı günleri ve ihaneti unutmayacağız.
Depremi ve sorumlularını unutmadık, unutturmayacağız.
İskenderun dan selamlar . Yüreğine sağlık.
Okuyup tekrar anilarimiz canlandi tekrar agladim, çok uzaklarda olmak sadece parasal yardim yapabilmek. Orada olup kurtarmalara yardim edememek. HERGÜN TV den izleyip gecelerce aglayip uyuyamadim. Yüce Tanri hiç kimseye hatta düšmanimiza bile böyle bir keder Izdirap çaresizlik duygusu yašatmasin.
Salih..Hassas ruhlu güzel insan olmak bir erdemdir..Seni anlıyor ve katılıyorum.Dediğin gibi " Bir gün MUTLAKA "
Okumaya sağlam bir beden ve yürek gerek.. Kemoterapiden çok yorgunum.. İçim çok acıyor Salih Şenöz öğretmenim.. Böylesine onurla kurulan bir Türkiye Cumhuriyeti ve yaşadıklarımız.. İnanamıyorum.. Atatürk'üm, benim şahsi meselem derken.. şimdi nerdeyiz ?...
Çok zor bir süreçti. Allah bir daha kimseye yaşatmasın. Vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet dilerim. Geride kalanlara sabırlar diliyorum.
Özellikle 15.02 2023 tarihli bölümden çok etkilendim. Rabbimden dileğim, ülkece ve dünyaca güzel şeylere şahlt olmak ve kalemlerin güzel duygularla akması kâğıtların üstünde. Kaleminize, yüreğinize sağlık hocam.
Benim için yazması çok zor bir yazı oldu. Yazıyı yazarken o günlere gittim, o acı günleri tekrar yaşadım. Okuyandan dileğim, bu yazıyı paylaşmasıdır, depremi ve sonrasında yaşadıklarımızı unutturmamasıdır.