“En bayağı ve en aşağılık insanların aynı zamanda, namus timsali olarak kalabilmeleri, ancak bizim ülkemizde mümkündür!” diyordu Dostoyevski, bundan yaklaşık 160 yıl önce yazdığı “Yeraltından Notlar" kitabında. Yirmi birinci yüzyılda yaşasaydı ve Türk toplumunu gözlemleyebilseydi belki fikrini değiştirebilirdi. Kendisi şimdi hayatta değil ama biz bu bayağı ve aşağılık insanların haddinden fazla olduğunu görüyoruz. Kitap okumaktan aciz, muhakeme yeteneğinden yoksun, nezaket ve ahlak kurallarından bihaber, çok dedikodu ve gevezelik yapıp az iş yapan, asgari bir edebi ve görgüsü dahi olmayan, bilmediği konularda ahkam kesen, çok bağırıp üst perdeden konuşan, burnu kaf dağında olan, her şeyin en doğrusunu ve en iyisini kendisinin bildiğini iddia eden, bilgisi olmadan fikri olan lümpen bir yığınla iç içe yaşıyoruz. Bilhassa son yıllarda sosyal medyada bu yığınların sesinin fazlasıyla çıktığına, gittikçe saldırganlaştıklarına, ne yazık ki hiçbir ahlaki değer yargılarının olmadığına bizzat şahit oluyoruz. İnsanın içi acıyor, canı yanıyor haliyle. Örgütlü cehaletin ve saf kötülüğün ciddi anlamda yaygınlaştığı, haklı olanın değil arkası sağlam olanın kazandığı bu ortamda hayatımızın bu kadar olumsuz etkilenmesine tahammül edemiyoruz. Sinir sistemlerimiz yıpranıyor, neşemiz kaçıyor, yaşam enerjimiz azalıyor. İşte böyle bir süreçte milli kadın voleybol takımımız büyük bir başarı kazanıp 45 gün içinde önce Milletler Ligi Şampiyonu sonra da Avrupa Şampiyonu oldu. Bu iki turnuvada da Türk kızları mükemmel oynadı, bize heyecan fırtınası ve harika anlar yaşattı, milli duygularımız tavan yaptı. İstiklâl Marşı'mızı bütün dünyaya dinleten, Türk kadınının neleri başarabileceğini herkese yeniden gösteren, Türk gençliğine rol model olan, yüzümüzü güldürüp hepimize moral kazandıran Cumhuriyet'in kadınlarına ve başta federasyon başkanımız olmak üzere emeği geçen herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Onları yetiştiren annelerinin ve babalarının ellerinden öpüyoruz. İyi ki varlar, hep var olsunlar...
Gönül isterdi ki bütün bir milletçe bu coşkuyu yaşayalım, ortak paydalarda ve duygularda buluşalım, kızlarımızın zaferini ulusça kutlayalım. Maalesef yine olmadı. Neredeyse her konuda olduğu gibi yine tam anlamıyla birlik olmayı başaramadık. Bayağı ve aşağılık bir insan türü yine buna izin vermedi. Tarihimizin en önemli finali öncesi Ebrar Karakurt’a 2 gün boyunca sosyal medyada linç kampanyası yürüttüler. Yirmili yaşlarının başındaki genç bir sporcumuza inanılmaz bir saldırı başlattılar. O kadar rezil ve kepaze durumuna düştüler ki rakibimiz Sırbistan'ın Türkiye’yi yenip şampiyon olmasını istediler. Aslında bu tavırları bize yabancı değil. Çünkü dün bu milletin Kurtuluş Savaşı2nı küçümseyip utanmadan "Keşke Yunan kazansaydı" diyen hainler bugün ise "İnşallah Sırbistan kazanır" dedi. Zihniyet olarak hep aynılar. Güya hem Türkler hem de Müslümanlar! İsimlerine cisimlerine baksan insan sanılırlar. Biz bunların atalarını Milli Mücadele yıllarımızdan tanırız. Emperyalistlere karşı vatan savunması veren Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyeciler için idam fetvaları ve fermanları yayınlayanlar da bunlardı. Din maskesiyle Türk düşmanlığı yapan, vatan ve millet aleyhine işgalciyle iş tutan, vatansever milliyetçilere eşkıya gibi davranan, Anadolu'ya fitne ve fesat tohumları yayan din adamı görünümlü hoca kılıklı soytarılar da bunlardı. 100 küsür yıl önce de dertleri Türklükleydi, şimdi de dertleri Türklükle. Saldırı argümanları ise tamamen bir maskeleme. Gariban Türk’ün yüzü gülmesin, bir spor organizasyonda kendi milli takımıyla gurur duymasın, bu berbat hayat koşullarında morali biraz yerine gelmesin, milli duygular az da olsa alevlenmesin, milliyetçilik yükselmesin, Türk kendi özüne dönmesin diye koparılıyor bütün bu yaygaralar. Dün vatanını işgalcilerden koruyanlara “din, iman, Allah, kitap" nidalarıyla saldırıyorlardı bugün de milli duygularını yaşamak ve Türk kimliğiyle gurur duymak isteyenlere aynı argümanlarla saldırıyorlar. Neşemizi, gülüşümüzü çalmak için var güçleriyle uğraşıyorlar. Yaşam enerjimizi tüketmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bizi hep bir kaos ortamına sokup hayattan soğutmak istiyorlar. Ülkesi bedevi işgaliyle gün geçtikçe Türksüzleşen, kendisi ve ailesi zamanla mülksüzleşen insanımızın bağlarını bu ülkeyle tamamen koparmak istiyorlar. Bu yüzden doğup büyüdüğüm kırk asırlık Türk yurdu olan Hatay için ajan kılıklı bir vatansız çıkıp hadsizce konuşabiliyor. Bu yüzden ahlak ve namus bekçiliği yapıp başımıza molla kesiliyorlar. Yaşamaya dair hiç hevesimiz kalmasın diye soluk alıp verebileceğimiz bütün yolları tıkamak istiyorlar. Küçük şeylerle bile mutlu olmamızı asla istemiyorlar. Bütün bunların tesadüfen yapılmadığına, kesinlikle belli odaklar tarafından bilinçli ve sistematik bir operasyon yürütüldüğüne inanıyorum.
Peki bütün bunlar karşısında biz neler yapacağız? Öncelikle yaşama sevincimizi mümkün olduğunca kaybetmeyeceğiz. Bu topraklarda doğup bu topraklarda öleceğiz düşüncesiyle bütün zor şartlara rağmen ayakta ve hayatta kalmaya çalışacağız. Akıllı bir strateji izleyeceğiz, düşmanın tuzaklarına düşmeyeceğiz. Bu kımıl zararlılarının, Türk düşmanlarının enerjimizi boşa tüketmesine izin vermeyeceğiz. Ebrar'ın ve Vargas'ın smaçları gibi milli duygularımızı ve coşkumuzu yüzlerine yüzlerine vuracağız. Türk’ün ümüğünü sıkmaya çalışan haydut sürüsüne karşı Zehra Güneş gibi blok yapıp engel olacağız. Gizem Örge'nin vatanı savunur gibi takımı savunması gibi kendimizi ve ailemizi savunacağız. Akıl, beden ve ruh sağlığımızı koruyacağız. Öğretmen Kemal filminde Cüneyt Arkın'ın din tüccarı yobazın suratına söylediği “Sen susacaksın yobaz! Ben oldukça susacaksın! Ben senin kaderinim, başkaldırdıkça karşına çıkacağım, ezeceğim!” sözlerini yaşam felsefemiz yapacağız. Dünyaya bir kere geliyoruz, bir tanecik yaşamımız ve ortalama 60-70 yıl bir süremiz var. Bu sebepten hiç kimsenin hayatı bize ve sevdiklerimize zehir etmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Türklüğümüzle gurur duyacağız ve ona halel getirmeyeceğiz. Bu ülkenin asıl ve asil sahibinin bizler olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız ve buna göre hareket edeceğiz. Bağımsızlığımızdan taviz vermeyeceğiz. Hepimiz Kuvayı Milliye ruhuna sahip olacağız. Hiçbir esareti kabul etmeyeceğiz. Hür doğduk, her şerefli insan ve millet gibi hür yaşayacağız ve hür olarak öleceğiz!
Çok Teşekkürler Sn. Salih Bey...Elinize Dilinize Sağlık..İşimiz çok zor ... Cok mesafe Aldılar.. Emperyalizm bunları destekliyor..80 yıldır Maalesef İmam Hatip Okulları Din Adamı Yetistirmemis, Tamamen Türk Düşmanı, Ataturk düşmanı, Cumhuriyet Düşmanı yetiştirmiş.. Bu yobazlar ve Destekçilerinin hemen hepsi imam hatip kökenli, hepsi saf Turk Cocuklari, Tepe noktadakiler ise hemen hepsi Dönme...Ama bunu Yüce Türk Ulusunun Çocuklarına anlatamıyoruz.. Büyük Atatürk te aynı zorluklarla savaştı.. Bu Hain ve Yobazlarla biz de mücadele edeceğiz.. Dik duracağız ve Biz kazanacağız....Hoşçakalin..
Ülkeyi yıkmak için yeni Lawrence'lere gerek yok, içimizdekiler yeter.
Ülkeyi yıkmak için yeni Lawrence'lere gerek yok, içimizdekiler yeter.
Srebrenitsa'yı gördüm.. Katledilen O insanların yakınları her gün mezarların arasındalar.. Salih Şenöz teşekkürler..Muhteşem bir yazı.. O yobazlar bir gün elbette susacaklar..
Srebrenitsa ve Reçakta katledilenlerin yakınlarına anlatsınlar bakalım sırbistan kazansın diye (!)
Çok güzel ve anlamlı bir yazı.
Tebrikler Salih Kardesim.Bu alcak yobazlardan daha cesur olup,ülkemizi elbirligiyle bu pisliklerden kurtaracagiz!Pes etmek yok!
❤️❤️❤️
Bu yazımı lütfen sosyal medya hesaplarımızda mümkün olduğunca paylaşalım sevgili dostlar. Teşekkür ederim.