Çok zordur bu ülkede öğretmen olmak ya da öğretmen olmaya çalışmak. Senelerce üniversite sıralarında dirsek çürütürsün, elinden geldiğince kendini geliştirmeye çalışırsın, her türlü stresi ve sıkıntıyı yaşarsın, saçlarına aklar düşer, yaşıtların veya diğer öğrenci arkadaşların gününü gün ederken ve eşref-i mahlukat sıfatına yakışmayacak işlerle vakit öldürürken sen odanda tek başına kitap okumanın zevkine dalarsın veya kütüphanelerden çıkmazsın. Yüzlerce yazarın büyülü dünyasına kendini bırakırsın. Kelime dağarcığını zenginleştirmek, kendini daha iyi ifade edebilmek, öğretmen olduğunda öğrencilerinin karşısına donanımlı bir biçimde ve kendinden emin bir şekilde çıkabilmektir amacın. Okuduğun seneler boyunca hep hayaller kurmuşsundur. Kimi zaman hayallerin küçümsenmiştir ya da çalınmıştır. Hatta iş işten geçtikten sonra hayallerine engel olanların en yakın çevrende olduğunu anlamışsındır ve günü gelince onlarla bağları koparmışsındır. Artık mezun olacağın günler yaklaşmaktadır, kabına sığmıyorsundur, için kıpır kıpırdır. Mezuniyet günü gelip çattığında yeni ve zorlu bir hayata yelken açacağının farkındasındır. Çünkü ‘yalnız ama güzel’ ülkenin acı gerçekleri bütün çıplaklığıyla karşında durmaktadır. Okulunu bitirirsin ve hayallerini süsleyen, rüyalarına giren mesleği yapmak istersin. Yıllar boyu öğrencilerinle iç içe olup onlarla zaman geçirmeyi dilersin. Sen bu hayalleri kurarken kifayetsiz muhterisler yüzünden her fırsatta engellenirsin. Mesleğini yapabilmen için gerekli olan ‘’pedagojik formasyon’’ eğitimini alabilmek uğruna bile kırk takla atarsın. Eğer gerçekten şanslıysan bu aşamayı da öyle veya böyle atlatırsın. “Sen bunca yıl okudun ama sadece okuman ve diplomanı alman öğretmen olmaya yetmez. Öğretmen olmak öyle bildiğin gibi kolay değil. Benim yapacağım sınava gireceksin ve kazanacaksın. Ancak bu şekilde öğretmen olabilirsin.’’ derler ve yeniden bir öğrenci gibi oturup ders çalışmaya başlarsın. Çünkü yüzbinlerce öğretmenin hayallerini çalan, onları yaşamdan soğutan ve hayata dair birtakım değer yargılarını sorgulatan hatta yüzlerce kişinin sırf kazanamadığı için intihar bile ettiği KPSS belası ile karşı karşıya olduğunu anlarsın. Geceni gündüzüne katarsın, çalışırsın, çabalarsın, uğraşırsın ve o lanet olası sınavı en nihayetinde kazanırsın. Ardından mülakat denen bir ucube sistemi atlatırsın. Sınavı kazanırsın ama o süre zarfında kaybettiklerinin hesabını hiç kimseden soramazsın...
Gün gelir atanırsın, öğretmen olarak mesleğine başlarsın. Eğitim camiasının bir neferisindir artık. Sana reva görülen maaş içler acısı ve trajik iken kendini öğrencilerine adamaya çalışırsın sen. Azimle, canla başla görev yaparsın Milli Eğitim sisteminin bütün çarpıklığına ve yozlaşmasına rağmen. Yaratıcılığı öldüren müfredata karşı öğrencilerinin ‘özgün’ olmasını sağlamaya çalışırsın. Onlara aklını ve ruhunu kimseye teslim etmeden, hiç kimseye biat etmeden ‘birey’ olmanın önemini kavratırsın. Ülkesinin ve insanlığın ortak meselelerine ve acılarına duyarlı, sorumluluk sahibi, karakteri sağlam, tam bağımsızlık duygusuyla donanan, cumhuriyetine sahip çıkan kişiler yetiştirmeyi kafana koymuşsundur. Ancak yine engellerle karşılaşırsın, kendini bazen yalnız hissedersin. Aynı havayı soluduğun meslektaşların gidişattan memnundur. Memnun olmayanların bir kısmı sinip susmuştur. Yapboz tahtasına dönen ülkenin eğitim sisteminin iflas etmesine ramak kalmışken, geleceğin emaneti olan çocuklar kör ve dipsiz bir karanlığın içine sinsice atılırken için içini yer, bir türlü rahat edemezsin. Geceleri yastığa başını koyduğunda bir türlü keyifli uyuyamazsın. Bir şeylerin yanlış gittiğinin, mevcut durumun mutlaka düzeltilmesi gerektiğinin farkındasındır. Uyuyanları uyandırmak, karanlıktakileri aydınlatmak zorundasındır. Bu senin milletine ve vatanına namus borcundur. Aydın bir öğretmen olmanın gerektirdiği tutum ve davranış budur.
Sen bütün bunları yaşarken her 24 Kasım geldiğinde muktedirler tarafından aynı bayatlamış ve beylik klişeler tekrarlanır. 364 gün kimsenin pek umurunda olmayan öğretmenler yılda bir kez, o da “dostlar alışverişte görsün” diye hatırlanır. Kendi içinde en az 5-6 farklı statüye bölünen, enflasyon altında sürekli ezilen, ay sonunu zar zor getiren hatta çoğu zaman da getiremeyen, maddi manevi değersizleştirilen, hissizleştirilen, mesleği ayaklar altında çiğnenen ve hem kendisine hem yaşadığı topluma yabancılaşan, doğru düzgün meslek kanunu bile olmayan bir camiayız. Öğretmenler Günü’nde artık kimseden vıcık vıcık sözler duymak istemiyoruz. İcraat istiyoruz. Toplum tarafından fiziki ve psikolojik şiddete maruz kalmak istemiyoruz. Yaşam standartlarımızın yükseltilmesini arzuluyoruz. Çok ciddi ve gerçekçi bir meslek kanunuyla hak ettiğimiz gibi yaşamak istiyoruz. Cehaletin egemen olduğu bir ortamda cahil cesaretine kurban gitmek istemiyoruz. İnsanca bir yaşam talep ediyor ve değer görmek istiyoruz. Nurettin Topçu'nun “Türkiye'nin Maarif Davası” kitabında çok doğru bir biçimde dile getirdiği gibi “Muallime değer verildiği, muallimin hürmet gördüğü ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yok ki bedbahttır.” Türkiye Cumhuriyeti Devleti ikinci yüzyıla girdiği bu süreçte öğretmen meselesini ciddiyetle ele almak, öğretmenini yüceltmek ve mutlu etmek zorundadır. Devletin ve halkın bekası bir anlamda buna bağlıdır.
Salih Şenöz öğretmenim, çok teşekkür ediyorum sağolun varolun. Siz yazmayı sürdürün. Okurunuz çok olsun öğretenim.
Siirt'e atandığımda 24 yaşındaydım. Afyon Emirdağ Suvermez Köyü ve Karaağaç Köyü öğretmeni olduktan sonra 6 yılın son iki yılını da Emirdağ merkez İnkılap İlkokulunda tamamladım.. Dil bilmeyen yörede öğretmenliğimin başarısını Savaştepe Köyenstitüsü mezunu babamın yol göstermesiyle başardım.. Daha sonra atandığım Diyarbakır Bağlarda yaptığım öğretmenliğimle gurur duyarım. Babam IŞIKLARDA UYU.. Durağın uçmağ olsun. Minnettarım sana ✍️
Öğretmen olmayanlar çok kolay ahkam kesiyor ama mesleğin içinde olanlar işin maddi manevi ne kadar zor olduğunu biliyor. Teşekkürler Salih bey.
Çok güzel bir yazı. Kaleminize sağlık.
Fedakar öğretmenlerimizin ne kadar zorluklarla mücadele ettiğini anlatan harika bir yazı olmuş. İşini layığıyla yapan öğretmenlerimize minnettarız.
Kalemine sağlık kıymetli öğretmenim. Çok güzel Anlatmışsınız.
Başkalarının anlamaları için beyinlerine sağlık dilemekten başka bir şey bulamadım
23 yıllık öğretmenim özel sektörde de çalıştım. Mesleğimi yapmak beni mutlu ediyor. Ülkemin şartları bu kimse kimseyi silah zoruyla öğretmen yapmadı.Mesleğe başlarken kaç lira alacağımı biliyordum. Bu meslek yapılırken tek kriter para olursa böyle hüsran yazılar yazılır
Tek kriterimin para olduğunu nerden çıkardın? Koskoca yazıdan sadece bunu mu anladın? 23 yıllık öğretmenliğine yazık, kafana yazık, eğittiğin öğrencilerine yazık.
Beyinsiz seni boşuna 3 kuruşa çalıştırmıyorlar denin gibi malları
Şaka mısınız ya? Haftada 1 gün okula gidip 40 bin tl alanlar da öğretmen. Okulda eğitim yok, öğrenciler çarpık, düzen bozuk. Öğretmenlik zor zanaat olmalı ama hakkı da verilmeli
Ulen beyinsiz mal kim bir gün okula gidip 40 bin alıyor 34 bin tl yatıyor onunda yarsından çoğu kiraya gidiyor
Haftada 1 gün okula gidip 40 bin lira almıyoruz. Öğretmenlik ve öğretmenler hakkında hiçbir bilginiz yok ne yazık ki. O yüzden böyle saçma sapan bir yorum yapmışsınız.
Tüm öğretmenlerin yüreğinden geçenleri dile getirmişsiniz. Kutlarım sizi.
Çok kıymetli bir yazı. Özellikle öğretmenler arasındaki farklılığın yani haklar, maaş yönünden aynı olmayışını izah etmen... Dostlar alışverişte görsün benzetmen... Yazı çok güzel umarım yönetici büyüklerimiz(!) de görür bu haklı tespitleri.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ikinci yüzyıla girdiği bu süreçte öğretmen meselesini ciddiyetle ele almak, öğretmenini yüceltmek ve mutlu etmek zorundadır. Devletin ve halkın bekası bir anlamda buna bağlıdır.
Helal olsun Salih hocam tam da biz öğretmenleri ve sıkıntılarımızı yazmışsın. Kalemine sağlık.