Bu yazıda meseleye bir milyon yazılımcının iş sahasında/istihdamda yer alıp almayacağından ziyade millete yani bizlere, yazıyı okuyana (var ise) katkısı olup olmayacağından bakacağız. Biz bir milyon yazılımcı ile refaha ulaşacak mıyız? Yoksa bu plansız kuluçkadan zararlı mı çıkacağız?
Olayın derinliğine girmeden evvel bu noktada girişim, sermaye, ihracat kavramlarını biraz açmak ve hatırlatmak istiyorum.
Girişimci kimdir? Bir grup müşterinin ya da toplumun bir problemi çözerek o problem üzerinden para kazanan sermaye birikten kişi ya da kişilerdir. Sermaye de hemen akıllara gelen parayla birlikte bilgi ve tecrübedir yani “know how”. İhracat ise mal ve hizmetleri evrendeki diğer kişilere ulaştırmaktır.
Toplumların zenginliğinin insan gücü dışında robotlar, algoritmalar ve otomasyonlar üzerinden zenginleşeği, bireylerin emekleri yerine robotların ve cansızların emekleri üzerinden para kazanılan sermayenin ise bu araçlara sahip olanlar üzerinden değerlendiği bir oyunu yaşıyoruz.
Yukarı gönderme yaptığımız gibi sermaye artık karadenizli bir müteahhitin diktiği 5 katlı apartman değil insanların problemlerini çözen robotlara ve algoritmalara sahip olanların zenginleştiği bir birikim. Fakat buradaki esas mesele bu çözümleri ihraç etmek, dünyanın herhangi bir ülkesinde çalışan algoritmalara, robotlara, yazılımlara ve yapılara dönüştürmek. Oradaki cansızların emeklerinin bizim dışımızdaki insanların problemlerini çözdüğü ve bu çözüm üzerinden para kazandığımız sermaye akışının sahibi olmak!
İhracat kavramını özümseyen girişimcilerin birçoğu bireysel refahın aslında toplumsal refah ile mümkün kılınacağını anlayan insanlardan oluşur. Haliyle birey satın alma gücüne ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmazsa sermaye akışı da aynı ölçüde yavaşlayacaktır.
Sermaye, birey ve emek kavramlarının dönüşümünden bahsettiğimiz bu ufak örneklerden sonra “Bir milyon yazılımcı bizi daha çok fakirleştirir mi?” meselesine dönelim.
Girişim, sermaye ve ihracat üzerinde bilgi sahibi olmayan bir milyon yazılımcının bize katacağı şeylere odaklanalım ve örnekler üzerinden düşünelim. İçimizden çıkan sermayenin tecrübe ve paranın global dünyaya açıldıktan sonra “exit” denilen kavram ile satış yapılarak para kazanıldığı sanılan bir girişimcilik ekosistemi hadisesi bulunmakta. Yani ürün ve hizmet çok hızlı ve iyi bir yükseliş yapıyor sonrasında girişimci arkadaşlarımız bu ürünü satarak girişimlerinin başarısını “Ürünümüz, yazılımımız, uygulamamız …. adlı firma tarafından 90 Milyon, 40 Milyon dolara satın alındı.” bu mesajla kendilerini kutsuyorlar.
Dünyada Uber, Airbnb gibi problem çözen uygulamaları global ölçekte kullanmayan yok denecek kadar azdır. Kendi içimizden çıkan bir girişimden bakalım olaya Yemeksepeti. Problem insanların yemek ihtiyacını çok seçenekli bir liste ile karşılamak ve buna dair çözümler sunmak. Başarılı bir Türkiye pazarı deneyimiyle beraber “Delivery Hero adlı firmaya 589 milyon dolar” ile satıldı. Fakat bu firmanın elindeki data, yazılım, market ve sipariş ağı tecrübesini globalde kendi sermayesiz ile beraber büyümesini görseydik şuanda toplumsal sermayemizde bir zenginlik ve toplumumuzda refah mı yoksa zarar mı görecektik?
Halbuki ürettikleri ürün, robot, yazılım yahut sistem başka ülkelerdeki ya da ülkemizdeki problemi çözerken aldığı parayı topluma, bizlere fayda olarak getirirken yapılan satışlar ile birlikte artık ürünün ve cansızların üzerinden para kazanmak yerine ürün satıldıktan sonra o hizmeti kendi toplumumuza yani yine bireyin kendisine çözüm olarak getiren girişimci yazılımcı firma yerine kendi paramız ve sermayemizi bir başkasına ve kendi içimizdeki sermayeyi parayı emeği azaltarak satın alıyoruz. Yani aslında kendi fakirliğimizden kurtulmak için çalışıp başarıya ulaşmışken kendi ürettiğimiz değerleri almak için artık öznesi biz olmayan sermayenin ürününe ulaşmak için tekrar çalışmış oluyoruz.
Sermaye, girişim ve ihracat döngüsünü tam olarak özümsemeyen ve anlamayan hadisenin bireysel refah ile çözülebileceğini sanan ama aslında toplumu ve kendisini fakirleştiren yazılımcılar kadar hadiseye bu kapital oyununu özümseyen insanların varlığı da azımsanmayacak ölçüde. Fakat durum böyle iken bir milyon yazılımcının bir anda asıl oyunun oynanışının farkında olmadan bizi daha da fakirleştirmeyeceğini düşünebilecek olan var mı?
Muhammed Ali Küçük