Son iki yıl tek parti rejiminin içinden doğan yeni partilerin, birisi eski başbakan Ahmet Davutoğlu, diğeri eski ekonomi bakanı Ali Babacan’ın kurduğu yeni partilerle Türk siyasetinde -yeni- bir alan doğurdu. Bu yazıda bu yaratılan ‘yeni değer alanlarının’ satıcıları ve müşterileri (seçmenleri) ile ilgili yaklaşımları ve oy veren - oy alan arasındaki ilişki hakkında incelemeler yapılacaktır. AKP’nin içindeki belirli kliklerin ideolojik bağlılık ve lider kültü olarak partiye bağlılıklarının zayıfladığı, rejime olan sadakatlerin farklı motivasyonlar ile sağlandığı bu motivasyonların ve rejimin ürettiği değerlerin artık pek de kendi mahallelerince önemsenmediği bir sürece doğru evrildi. (Bu sebepler ve nedenlerle yazıyı uzatıp, sıkmamak için es geçiyoruz.) Parti içinde muhalif seslerin artık fraksiyonların haline geldikleri; Hocacılar(Davutoğlu), Soylucular, Damatçılar, Gülcüler gibi ağırlıkların olduğu karın ağrısı artık yeni kurulan partiler ile tamamen bir ayrıma girdi. Fakat gerçekten de bu ayrımlar, uzaklaşmalar yahut birleşmeler yeni bir lider ekseriyetinde toplanmayı mı istiyor yoksa istedikleri Türkiye’nin belirli itirazlarına katılan, kendi hatalarının farkına varan, pişman olan tekrar ayağa kalkmaya çalışan yeni bir ideolojik dil yaratmak mı? Toplumsal mutabakat ve uzlaşmanın Cumhuriyet tarihi hatta belki de Türk tarihinde en zayıf olduğu bir dönemde hatalarının farkına varmış özeleştiri yapmış AKP’lilerin kuracakları bir parti farkındalığı aklıselim vatandaşlar için bir heyecan yaratmasa da parti - rejimi cephesinde işler hiç de öyle değil… Babacan ekibinin kurduğu yeni parti, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ve Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi, aslında AKP içinden çıkan itirazlardan ziyade AKP içinde ana ekseriyeti Siyasal İslam, muhafazakârlık, dindarlık vs vs olan yapıların sürdürülebilir yeni bir yöntem arayışlarının çıkışı olarak değerlendirmek gerekir. Babacan ekibinin kurduğu parti, çizilen portrede yansıtılan üzere daha şehirli, dindar - modern, dünyayı okuyan yeni nesil AKP’lilerin tercih edeceği bir alternatif olarak önümüzde duruyor. Bu yaklaşım aslında daha liberal ve özgürlükçü değerler öne sürülerek perdelenmeye çalışılsa da kurucular kurulunda görüleceği üzere durum hiçte öyle değil… Varsayalım, aynı marka 2002 model bir arabanın o dönemin imkânları ile birilerince değerli ve yeni olarak nitelendiği bir zamandan 2020 bir model aynı marka arabanın da bugünden birilerince değerli olarak satılmaya çalışacağı yeni bir pazarlama yöntemi olarak karşımıza çıkıyor… Aslında bizce değişmesi gereken ve Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni bir araç değil. Yeni bir marka. Davutoğlu ekibinin kurduğu parti, kendilerince sözde dindarların yerleşkesi olarak tezahür edilen Konya’ya kutsallık atfeden ideolojisini ve isteklerini açıkça yansıtan, siyasal islamcıların yeni kalesi olarak kendini pazarlayan taşralı muhafazakârların AKP’ye bir alternatif olarak doğma çabası olarak görebiliyoruz. Aslında bugün Türkiye’de şehirli, taşralı, dindar, laik gibi seçmen ayrışmaları ve parti tercihlerinin Siyasal İslamcı cephe tarafından doğru okunduğunu söyleyebiliyoruz. Abdullah Gül’ün yeni partinin arifesinde söylediği “Siyasal İslam'ın tüm dünyada çöktü, biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi" sözlerinin perde arkasında aslında yukarıda bahsettiğimiz iki farklı yaklaşımın ve yöntemin uygulanacağı yeni ve sürdürülebilir bir arayışa gönderme yaptığı söylenebilir.
Muhammed Ali Küçük