Tarlasından ötesini savunmayı akıl edemeyen, bir gün tarlasını da kaybeder. Bu memleketin mümbit tarlaları iktidarın nefret cihadına katılan mütecaviz bir güruh tarafından talan edildi. Bu tarlaların başında gençlerin dimağları geliyor. Umutsuz, sıkışmış, aldığı nefes ciğerini doldursa da içini daha fazla sıkan birçok genç ne yapacağını bilmez bir halde tutunacak bir dal arıyor.
Ancak hangi dala el atsak o dal ya kurumuş oluyor ya da tutunacak dal zannettiğimizin esasında bize doğru savrulan bir sopa olduğunu görüyoruz. Yılgınlığa düşmemek elde değil, zira birey ne kadar güçlü olursa olsun meşum bir yalnızlık hissiyatı ile yaşamak ve direnmek ziyadesiyle zor. Çelikten sinirlere sahip olsanız yahut dünyanın en gamsız adamı olsanız dahi kırılma noktanız vardır, Türkiye’de yaşayan gençlerin artık kırılacağı bir nokta kalmadı.
Karşımızdaki faşizan dikta muhtemeldir ki bizden daha kırılgan, öyle ya söylenen en ufak bir sözde dahi ellerindeki devlet aygıtının bütün imkanlarını kullanarak o sözün sahibinin susması için uğraşıyorlar. Adeta bir meydan savaşına çıkarcasına tüm taraftarlarını, kendi halinde yaşayan ve sevmediğine sevmiyorum diyebilen insanlara karşı bir nefret cihadına çağırıyorlar.
“En iyi hükümet en az hükmedendir” oysa bizim efendiler en iyi hükümetin en çok hükmeden hatta nefes alırken havayı ağzımızdan mı yoksa burnumuzdan mı teneffüs edeceğimize dahi karar verebilen bir hükümet olduğuna inanıyorlar. Tabii bu toprakların belirli sınırları içerisinde yaşayan ve artık millet olma halini yitirmiş güruhta da bu düşüncelere katılan; tüm iradesini “keşke daha fazla yönetilsek de bu dünyadaki bütün dertlerimizden arınsak, cümle cüretkar cürmümüzün cefasından azade olsak” düşüncesiyle iktidarın emrine -tabii ki yine kendi hür iradesiyle- veren bir kesim var. İktidarın nefret cihadına en önde kutlu bir mücahitlik uğruna koşanlar da bunlar.
Yaptığınız herhangi bir işte bu güruhun nefretine maruz kalabilirsiniz. Bir işe girişmeden önce düşünmek yerine bütün onurunuzu çiğneyerek hükümetimizin bir yetkilisine danışırsanız belki bu nefretten payınıza düşen hisse daha az olur.
Buna karşı koyabilmenin yolu tarlamızın ötesini savunmaktan geçiyor. Komşu evde yangın varken kendi evinizde rahat uyuyamazsınız. Çok temel ve basit istekler bizzat kılcal damarlarına kadar iktidar partisi yanlıları pompalanmış bir devlet tarafından kısıtlanırken “bana ne kardeşim ben zaten sigara içmiyorum, sigaradan da hoşlanmıyorum, hem sağlığımız için iyi oldu” tavrıyla bu tür icraatları onaylamak iktidarın bir sonraki adımına zemin hazırlıyor. Salgın bahane edilerek keyfi şekilde getirilen alkol yasaklarına alkış tutmak iktidarın bu tür uygulamalarını kalıcı hale getirmesinin önünü açmaktır. Bunlara alkış tutulduğu vakit çocuk mamasına, çikolataya alarm da takılır; devletin posta teşkilatına yağ da sattırılır. Devlet eliyle batırılan esnaflardan kalanları iktidar partisinin kalantorları da toplar.
Memleketin sokaklarında çocuklar aç, gençler işsiz ve umutsuzken aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyen bu hanı-ı yağmaların herhangi bir icraatına olur vermek mümkün değil.
İsyan etme hakkımız hatta daha fazlası isyan etme zorunluluğumuz var. Nitekim mensubu olduğumuz fikriyatın gereği de budur. Tarihte hayranlık duyduğumuz her karakter mensubu olduğu devletin müesses nizamı ile sorunludur.
Biz de bütün bu uygulamalara karşı hiçbir şey yapamasak bile en azından sesimizi yükseltebilmeliyiz. Devletin bekasını bahane edenlere aldırış etmeyin; devlet dediğiniz mekanizma memleketin ücra bir köşesinde bu yazıyı yazan yahut bu yazıyı okuyan birisinin isyanıyla yıkılacaksa, zaten pek sağlam değildir demektir, yıkılsın.
Kendi keyfinin egemenliğini genişletmek için bize yaşam hakkı tanımayanlara karşı direnmek, sözle bile olsa isyan etmek boynumuzun borcudur. Başka türlü nefes almamız mümkün olmayacak.
Semir Yapıcı