Vatandaşının canına değer veren ülkelerde şehitlik, vatan için canından geçme gibi kavramlar oldukça değerlidir. Bir vatandaşın toplumun geri kalanının selameti için hayatından vazgeçmesi kutsaldır. Ancak Türkiye'nin mevcut rejimi gibi vatandaşının canına 3 kuruş değer vermeyen ülkelerde ise ihtiyaç halinde camı kırıp alınacak bir acil durum edebiyatına dönüşüyor.
Türk milleti bir süredir hemen her gün şehit veriyor. Daha önce bir şehit vermek, olması gerektiği gibi, infial yaratırken; 6 şehit vermek bile sosyal medyada öfkeli paylaşımlar yapmaktan öteye bir harekete sebep olmuyor. Kanıksadık, alıştık.
Bu kanıksamada siyasetin; AKP istibdadının yarattığı rejimin rolü büyük. Yeni rejimde Türk'ün canının kıymeti yok. Türk ancak çalışır, vergi verir ve ölür.
Yunus Emre Göçer, Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlu tarafından öldürüldü, katili hala adalete teslim edilmedi. 17 yaşındaki Habib Çetinel, ailesinin kan davalıları tarafından öldürüldü, katilleri salıverildi. Zeren Ertaş, kaldığı KYK yurdunda bindiği arızalı asansörün düşmesi sonucu hayatını kaybetti, sorumlular hesap vermedi. Mehmet Sami Tuğrul, ailesi tarafından gönderildiği mürteci örgüt yurdunda vahşice katledildi, mürteci örgütlerin yurtlarını kapatmak ve örgütleri tasfiye etmek şöyle dursun; bu örgütler AKP'li Milli Eğitim Bakanı tarafından TBMM kürsüsünde övüldü. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, bunlar AKP'nin yarattığı rejimin Türk vatandaşının canına nasıl değer verdiğinin örnekleri. Gerçi bunlar yeni olan şeyler değil, Pamukova tren kazasından bu yana AKP hep aynı sadece makyajı değişiyor.
Üstelik mevcut rejim sadece AKP'nin eseri değil. Muhalefet de bu rejimin yaratılmasına çanak tuttu. Kim bu rejime itiraz etse, kim yüksek sesle isyan etse muhalefet onu sinsice boğdu, sesini sinsice kesti. Siyaset ağaları için elde ettikleri rantlar, 3-5 ihale, çürümüş koltuklar Türk milletinin yekununun hür ve müreffeh yaşamasından çok daha önemli
Türk çocukları bir yerlerde ölürken, mevcut rejimin aktörleri Trabzon'da bir Arap'ın kalbi kırıldı diye şovlar yapmaktan, emniyet müdürleriyle ziyaret etmekten de geri durmaz. Bir nice vatan evladı soruların çalındığı bir sınavdan sonra hakkı yendiği, atanamadığı için canına kıyarken tek vasfı AKP'li olmak olan zavallının tekini üniversitelerinde bankamatik memuru yaparlar.
Türk milleti sefaletle boğuşurken rejimin sözde muhalif aktörleri sabah şehit cenazesine gider akşam Türk milletinin yok olmasını isteyenlerin elini öper. Türk evlatları toprağa düşerken Kürtçü-İslamcı bir isyanın feodal ağasına toz kondurmama yarışına girerler.
Süha Çardaklı, Serkan Kafkas gibi tek derdi Türk milletinin hürriyeti ve refahı olan Türk evlatları hukuksuz bir şekilde hapishanede tutulurken TBMM'ye çöreklenen Kürtçüler bebek katili Öcalan'a özgürlük istemekten çekinmez; sokakta dilenen çocuğun boğazını sıkan devletin gücü buralarda görünmez.
Açık söylüyorum; siyasette değer verilen kimseye değer vermiyorum, kutsallık atfedilen her başkandan ve her fikrinden tiksiniyorum. Siyaseti 3-5 dangalak etki ve yetki sahibi olsun diye değil Türk milleti müreffeh ve hür yaşasın diye önemsiyorum. İnandığım ve savunduğum değer budur.
Başka vatanların evlatlarına ağlayanlar Türk evlatlarının sıvasız, boyasız evlerine gülmeyi bırakana kadar; Türk milletinin kalbi olan yüce TBMM'ye çöreklenen Kürtçülük, İslamcılık gibi virüsler sökülüp atılana kadar da bu değerleri savunmaya, bunlarla iş birliği yapanlara en galiz küfürleri savurmaya da devam edeceğim.