31 Mart Yerel Seçimlerinin sonuçları, Türkiye'nin AKP'yle geçirdiği 22 yılda en önemli seçimlerden biri olmasına neden oldu. Mayıs 2023'teki seçimlerde muhaliflerin hezimetinin üstünden daha 1 yıl geçmeden CHP seçimleri kazandı. Üstelik bu başarı geçen seçimde anlatılan bütün "birleşme" hikayelerinin aksine bir şekilde geldi. Sonuçlar bize gösterdi ki Mayıs'taki seçimlerde Kılıçdaroğlu ve şürekası tarafından aldatıldık, kandırıldık, dolandırıldık. Sorumluları ise hala tam hesap vermiş değil.
Mayıs 2023'ün aksine bu seçimde oy kullanmaya gitmedim. Bu yüzden herkesi eleştirirken gönlüm rahat. Zira ne kazanan ne kaybeden taraftayım, üstümde kimseden yana olmamanın rahatlığı var. O yüzden bu yazıda eleştireceğim isimlere geçmişte destek vermiş olsam, onlara inanmış olsam da artık o prangalardan azadeyim.
Kendimi bildim bileli, kendimi Türk milliyetçisi olarak tanımlıyorum. İlk kez bir Türkçü teşkilata katıldığımda 14 yaşımdaydım, yaşım birkaç aya 30 olacak; ömrümün yarısını Türk milliyetçiliği için çalışarak geçirdim diyebilirim sanırım. Geçen yıllarda bazılarında bizzat bulunduğum kimi eylemlerle ülkenin gündemini değiştirmeyi de başardım. O yüzden sanırım ülkü devi olmasam da birkaç söz edebilirim.
Yıllarca kimisi yaşını başını almış kişilerden kimisi daha toy gençlerden Türk milliyetçilerinin birlik olması gerektiği yönünde sayısız nutuk dinledim. Fakat bu birliğin nasıl sağlanacağını kimse söylemedi. Herkes konuya malum şarkıdaki gibi "bütün dünya buna inansa, birlik olsa, hayat bayram olsa" tadında yaklaştı. Oysa birlik olmanın yolu diğerlerini yenip bünyene dahil etmekten geçer. M.Ö. 209'da bozkırda yaşayan kavimlere baş eğdirip "Hun" yapan Mete Han'dan Roma'dan önce kuzeydeki Hun kabilelerini itaat altına alan Attila'ya; başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm diye bengütaş diken Göktürklerden Anadolu'da birlik sağlayan Osmanlılara ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk'e kadar bu hep böyle oldu. Tabii ki şimdi bozkır imparatorlukları çağında değiliz, kimse kimseye kılıç çekmeyecek ancak diğerlerini yenmenin daha farklı yolları var.
Evvela insanları fikrinize ikna etmeniz gerekir. Bunun için de fikrinizin bir albenisi olmalı ve insanları "tavlayabilmelisiniz" aksi takdirde benim fikrim çok güzel, hadi gelin diye kendi kendinize gelin güvey olmaktan başka bir şey yapmazsınız. Bu da size -o da fikriniz gerçekten güzelse- en fazla belli bir dönem görünürlük kazandırır fakat iş fikrinizin uygulanmasına gelince o görünürlüğü kaybedersiniz.
Türkiye'deki milliyetçiler daha doğrusu siyasette yer alan ve kendini milliyetçi olarak tanımlayan kişiler de halka genellikle böyle yaklaşıyor: Selam, fikrimiz çok güzel, siz de gelsenize.
Geçen seçimler de bize gösterdi ki yekpare bir "Milliyetçi Cephe" yok. Milliyetçiler var ve bunlar kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan yahut halk tarafından milliyetçi olarak bilinen partilere teveccüh etmedi. İnsanların hala birinci önceliği AKP iktidarından kurtulmak ve en azından belediyeden yana bir konfor alanında yaşamak. Ekonomik çöküşün yaşandığı bir ülkede insanlar doğal olarak konfor alanı yaratabilmeyi ideolojilerin önüne koyabiliyor. Fakat temelinde Türk milletinin iyi yaşaması fikri olan Türk milliyetçiliğini temsil ettiğini iddia eden partiler bilhassa yerel seçimlerde bir konfor alanı vaadi sunamadı. 3. yol, beka veya sığınmacı meselesi tek başına insanları cezbetmiyor. İnsanlar "iyi yaşam" fikrini satın alıyor.
Bununla beraber sandığa da gitmeyen milyonlar var. Bu kitlelerin sandığa gitmeme motivasyonu aynı değildir. O yüzden bütüncül olarak değerlendirmemek gerekir. O yüzden şahsen bu kitleye dahil olsam da burayı şimdilik es geçiyorum.
Mesela kuruluş hikayesini artık tekrar etmeye gerek görmediğim, böyle giderse çöküş hikayesini daha çok konuşacağımız İYİ Parti'nin "3. Yol" söylemi böyledir. 3. Yol, insanların satın almadığı, yürümek istemediği bir yol oldu. "Milleti iki yumruk arasına sıkıştırmamak" söylemi etrafında şekillenen bu yolun nereye gittiği, millete ne vadettiği, bu yolda ne gibi zorluklar olduğu hiç anlatılmadı. Birkaç slogan ve "Selam, fikrimiz çok güzel, siz de gelsenize" tavrıyla yetinildi. 3. Yol'da insanların önüne konan isimler ise eski CHP'li, eski AKP'li vs. oldu. Tabii ki insanların fikirleri değişebilir, insanlar zamanla farklı partileri destekleyebilir fakat bu geçiş seçimlerden çok kısa bir süre önce olursa ve gelenler size inançlarını değil "isimlerini" getirirse böylesi bir sonuç almak kaçınılmazdır. Nitekim bu isim getirme meselesinin sonuçlarını da İYİ Parti'den başta AKP olmak üzere çeşitli partilere transfer olan milletvekilleri, belediye başkanları vs ile gördük.
Türkiye'de başarının sahibi çoktur, yenilgi ise öksüz ve yetimdir. İYİ Parti'nin yenilgisi de hep böyle oldu. 2018'deki seçimleri mesleğe yeni başlamış genç bir gazeteci olarak İYİ Parti Genel Merkezi'nde takip etmiştim. Gece 3'e kadar çıkıp açıklama yapan olmadı. 2023 seçimlerinde ve son olarak 2024 seçimlerinde de benzer bir manzara yaşandı. O yüzden açıkçası uzun uzadıya takip etmeye bile gerek görmedim. Zira olacak sessizliği tahmin ediyordum. Oysa beri tarafta bir Tayyip Erdoğan gerçeği var; ilk kez aldığı yenilgide dahi çıkıp konuştu. Seçimlerden 3 gün sonra çıkıp karikatürize bir şekilde masaya vurmak yerine, çeşitli nedenlerden elinde tutmaya çalıştığı seçmenine direkt seçim akşamı "buradayım" mesajı verdi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise Mayıs 2023 seçimlerinden sonra 3-6 Mart arası itirazlarının hatrına hesap vermekten kaçınmıştı; o itirazın haklılığı nedeniyle biraz da olsa kredisi vardı. Ancak Mart 2024 seçimlerinden sonra yapacağı ilk işin istifa etmek olmasını beklerdim. Oysa çıkıp partiyi seçimli kurultaya götüreceğini açıklayıp aday olup olmayacağını belirtmedi. Akşener bir bekle ve gör stratejisi uygulayıp kimin kendisinden yana kimin kendisine karşı olduğunu görmek istiyor. Bunların kredisini giderek eksiye düşürdüğünün zannediyorum ki farkında değil.
Eğer Meral Hanım Mayıs 2016'da MHP'de yaşananların bir benzerinin yaşanacağını, imdadına birilerinin yetişeceğini zannediyorsa yanılıyor. Zira o zamanki MHP büyük bir değer arz ediyordu ve AKP o değere kanca takıp siyasetteki ömrünü uzattı; mevcut İYİ Parti ise öyle bir değer arz etmiyor. Yok, eğer partisinin içindeki güç dengelerinin kimden yana olacağını görüp buna göre karar verecekse bunun yıllardır artık neredeyse kendisinden bağımsız olarak etrafında örülen "Meral Akşener" algısını yerle bir edeceğini anlaması lazım. Umarım kurultay takvimi açıklandığında aday olmayacağını açıklar. Ve umarım Akşener'in sürekli "cesurlar hareketi" olarak tanımladığı partiden de "cesur" bir isim çıkıp ne olursa olsun aday olacağını beyan eder.
Tabii bu seçimde çöken tek milliyetçi parti İYİ Parti değil. Beri tarafta büyük bir potansiyeli haiz olan ancak o potansiyeli harekete geçirebilecek damara bir türlü giremeyen Zafer Partisi de var. Fakat Zafer Partisi mevcut şartlar içerisinde alabileceği en iyi sonucu elde etti demek yanlış olmaz. Zira kampanyaya harcayacak yüksek bir bütçesi de bu kampanyayı daha da görünür kılacak sıkı bir teşkilatı da yok. Bütçe konusunu şimdilik görmezden gelebiliriz ancak Zafer Partisi'nin neden bir teşkilatının oluşmadığı sorgulanmalı. Konuyu yine maddiyata bağlamak kolaya kaçıp sorumluluktan sıyrılmaya çalışmak olur. Elinde öyle yüksek bütçeler olmayan gençlerin neler yapabildiğini gördüm, görüyorum. Tabii ki teşkilatçılık sürdürülebilirlik de ister bunun için de bütçe gerekir ancak yeterince çekiciyseniz ve insanları fikrinizin doğruluğuna ikna edebiliyorsanız o bütçe size akar. Ancak şimdilik Zafer Partisi'nde de "Selam, fikrimiz çok güzel, siz de gelsenize" tavrından daha fazlası yok ne yazık ki.
Sığınmacı meselesi Türkiye'nin en başat sorunlarından birisi bu yüzden Zafer Partisi'nin bu konuya eğilmesi ve gündeme getirmesi olumlu ancak partinin "görünür" tek politikası olması partinin zararına oldu. Zira bilhassa 2021 yılında Zafer Partisi kurulmadan önce sosyal medyada sık sık gördüğümüz Afganların sınırdan kaçak geçtiklerine ilişkin görüntüler azaldı. (Herhalde Afganistan'da artık gelecek adam da kalmadı) Bununla beraber AKP'nin yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın hemen her gün pompaladığı operasyonlar da pek tabii bu konudan muzdarip halka Zafer Partisi'nden daha fazla ulaştı. Seçmene "bakın bu konuyla ilgileniyoruz" mesajı AKP tarafından verildi. Sanıyorum ki gözden kaçan bir husus da bu oldu.
Sosyal kredisi hala yüksek olan ancak siyasi olarak teveccüh görmeyen Ümit Özdağ'dan da beklediğim tavır kredisi bitmeden partinin başkanlığını devretmesi ve "Ümit Hoca" olarak yine partide olup yeni gelen genel başkanla beraber devam etmesi. Aksi takdirde İYİ Parti'nin çöküş hikayesine benzer bir hikayeyi ilerleyen zamanlarda hem de Zafer Partisi yüksek bir oy oranına ulaşamadan göreceğiz.
Tabii büsbütün umutsuz değilim. Milliyetçilerin kaybettiği ilk seçim değil o yüzden bu siyasi çöküşten yeni hareketler doğacaktır. Yeni isimler karşımıza çıkacaktır. Zira doğa boşluk kabul etmez. Umarım yeniler öncekilerin hatalarını tekrarlamaz.
Türk Milliyetçileri siyasi kurumlarını ve liderleri reddetti Akepe karşıtlığı ile Cehapaye yarasada, Biat etmeyen yüreklere selâm olsun, Türk milliyetçileri, ülkücüler kendilerini temsil ettiğini düşünen siyasi kadrolara kırmızı göstermiş, soyunma odasına göndermiştir. Kan değişimi şart olmuştur..