İki gündür Erdoğan’ın ağzından duyduğumuz sözler beni dehşete düşürüyor.
Memleketin en yetkili ağzı olarak kabul ettiğimiz Cumhurbaşkanı, yandaşı olmayan herkese apaçık bir düşmanlık bildiriyor, küfrediyor ve kendisi ile aynı düşünmeyenlere yüksek vergiler ile eziyet etmekten haz duyduğunu belirtiyor.
Buna karşı kötü söz sahibine aittir demek, hakaretleri kabullenmek ise Erdoğan’dan duyduğumuz küfürlerden daha çok dehşete düşmeme sebep oluyor.
Geçmişte İsyan Etme Hakkı diye bir yazı yazmıştım. Orada sözle bile olsa isyan etme hakkımızın olduğundan bahsetmiştim. Evet bu hakkımız var, dahası insanca yaşamak için buna mecburuz.
Aç sefil gezmeyi normalleştirmek, küfrü kabullenmek; iktidarın alkol ve sigara üzerindeki örtülü yasağına “bana ne kardeşim ben zaten sigara içmiyorum, sağlığımız için iyi oldu” demek, alkol yasaklarına alkış tutmak iktidarın daha da baskıcı uygulamalarının önünü açıyor.
Alkolü, sigarayı yasaklayan müzik dinlemeyi de yasaklıyor, festivali de yasaklıyor. Muhalifine küfür de ediyor.
Asgari ücret, her geçen gün yükselen enflasyonla açlık seviyesinin altında kalmışken en yetkili ağız “Aç kalan filan yok” da diyor; memleketin yetişmiş insanlarına git derken kaçak göçmene, sığınmacıya kucak da açıyor.
Memlekete Akif’in deyimiyle “Kimi yamyam, kimi Hindu, kimi bilmem ne bela” tipleri dolduranlar bu memleketin evlatlarını kendi evinden kovmak istiyor.
Bütün bunlara karşın edilen küfürlere aynı şekilde karşılık vermek gün yüzü görmemeye sebep olacakken meseleyi kabullenip Instagram hikayelerinde, Twitter taginde sönümlendirmek iktidarın cesaretini artırıyor.
Sosyal medyada, bilhassa Twitter’da tepki vermek zaman zaman sonuç verse de birçok konunda toplumun öfkesini boşaltıp konudan uzaklaşmasına sebep oluyor. Erdoğan iktidarı zahirde Twitter’a düşman görünse de esasında öfkenin Twitter’da boşaltılmasından gayet memnun; arada bir Demokles’in kılıcı misali “Cumhurbaşkanı’na hakaret” yahut “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarını da kullanıyorlar.
Böylece öfkesini en azından sosyal medyada kusmak isteyen insanlar düşüncelerini belirtirken oto-sansür uyguluyor.
Halbuki hepimizin çok temel ve basit istekleri var. İnsanca yaşamak istiyoruz. Memleketin en yetkili ağzından bize küfredilmesin istiyoruz.
Bunlara karşı isyan etme hakkımız hatta zorunluluğumuz var. Karşımızdaki dikta yönetimi tüm gücü eline almış görünse de oldukça korkak ve kırılgan.
Sırça köşklerinin yıkılmasından korkuyorlar, diktalarına karşı koyan birilerinin olmasından korkuyorlar.
“Sürtük” kelimesini kabullenenler bu lafların başta o dönem yaşıt olduğum için ayrı bir yakınlık duyduğum Ali İsmail olmak üzere Gezi olaylarında hayatlarını kaybedenlere ve ailelerine de edildiğini akıllarından çıkartmamalılar.
Helalleşmeyeceğiz. Barışmayacağız. İsyan edeceğiz.
Memleketin en yetkili ağzı olarak kabul ettiğimiz Cumhurbaşkanı, yandaşı olmayan herkese apaçık bir düşmanlık bildiriyor, küfrediyor ve kendisi ile aynı düşünmeyenlere yüksek vergiler ile eziyet etmekten haz duyduğunu belirtiyor.
Buna karşı kötü söz sahibine aittir demek, hakaretleri kabullenmek ise Erdoğan’dan duyduğumuz küfürlerden daha çok dehşete düşmeme sebep oluyor.
Geçmişte İsyan Etme Hakkı diye bir yazı yazmıştım. Orada sözle bile olsa isyan etme hakkımızın olduğundan bahsetmiştim. Evet bu hakkımız var, dahası insanca yaşamak için buna mecburuz.
Aç sefil gezmeyi normalleştirmek, küfrü kabullenmek; iktidarın alkol ve sigara üzerindeki örtülü yasağına “bana ne kardeşim ben zaten sigara içmiyorum, sağlığımız için iyi oldu” demek, alkol yasaklarına alkış tutmak iktidarın daha da baskıcı uygulamalarının önünü açıyor.
Alkolü, sigarayı yasaklayan müzik dinlemeyi de yasaklıyor, festivali de yasaklıyor. Muhalifine küfür de ediyor.
Asgari ücret, her geçen gün yükselen enflasyonla açlık seviyesinin altında kalmışken en yetkili ağız “Aç kalan filan yok” da diyor; memleketin yetişmiş insanlarına git derken kaçak göçmene, sığınmacıya kucak da açıyor.
Memlekete Akif’in deyimiyle “Kimi yamyam, kimi Hindu, kimi bilmem ne bela” tipleri dolduranlar bu memleketin evlatlarını kendi evinden kovmak istiyor.
Bütün bunlara karşın edilen küfürlere aynı şekilde karşılık vermek gün yüzü görmemeye sebep olacakken meseleyi kabullenip Instagram hikayelerinde, Twitter taginde sönümlendirmek iktidarın cesaretini artırıyor.
Sosyal medyada, bilhassa Twitter’da tepki vermek zaman zaman sonuç verse de birçok konunda toplumun öfkesini boşaltıp konudan uzaklaşmasına sebep oluyor. Erdoğan iktidarı zahirde Twitter’a düşman görünse de esasında öfkenin Twitter’da boşaltılmasından gayet memnun; arada bir Demokles’in kılıcı misali “Cumhurbaşkanı’na hakaret” yahut “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarını da kullanıyorlar.
Böylece öfkesini en azından sosyal medyada kusmak isteyen insanlar düşüncelerini belirtirken oto-sansür uyguluyor.
Halbuki hepimizin çok temel ve basit istekleri var. İnsanca yaşamak istiyoruz. Memleketin en yetkili ağzından bize küfredilmesin istiyoruz.
Bunlara karşı isyan etme hakkımız hatta zorunluluğumuz var. Karşımızdaki dikta yönetimi tüm gücü eline almış görünse de oldukça korkak ve kırılgan.
Sırça köşklerinin yıkılmasından korkuyorlar, diktalarına karşı koyan birilerinin olmasından korkuyorlar.
“Sürtük” kelimesini kabullenenler bu lafların başta o dönem yaşıt olduğum için ayrı bir yakınlık duyduğum Ali İsmail olmak üzere Gezi olaylarında hayatlarını kaybedenlere ve ailelerine de edildiğini akıllarından çıkartmamalılar.
Helalleşmeyeceğiz. Barışmayacağız. İsyan edeceğiz.