Bir manzara...
Rus konsolosu, kendisini selamlamayan Türk askerlerinin üzerine yürür; onlara saldırır, kamçıyla vurur. Kendi memleketinde bir yabancının kamçısını yiyen bir vatan evladı Rus konsolosu vurur. Vatan evlatları idam edilir. Konsolosun küfrettikten sonra öldürüldüğünü söyleyen bir asker 15 yıl ve olaya şahit olan temizlik görevlisi de 5 yıl hapis cezası alır. Nöbetçi bölük komutanı ile öldürülen konsolos hakkında kötü konuşan iki teğmen de meslekten uzaklaştırılır.
Bu hale şahit olan başka bir vatan evladı durumu anılarında "Âh, ne vakit iyi bir idare kurulacak, ne vakit bizi bu tahkirlerden kurtaracak bir hükümet teessüs edecek?" diye anlatır. O idareyi kurmak için en nihayetinde harekete geçer. İstibdadı yıkarlar fakat talih yaver gitmez.
Başka bir manzara...
Orduya yeni katılan bir asker, ilk katıldığı günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdiğini söyler. Ondan sonra Türklük o askerin en derin kaynağı, en derin övünç membaı olur. Hayattaki yegane fahri, serveti, Türklükten başka bir şey değildir.
En nihayetinde o asker Trablus çöllerinden İzmir dağlarına kadar savaş meydanlarında kan ve ateşle kutsanır. Demirin tavında dövülen bir topluluğu Türklük ideali etrafında millet haline getirir. Müreffeh ve muasır bir medeniyet hayaliyle Türkiye Cumhuriyeti'ni kurar.
Yaklaşık yüz yıl sonra bu idealler ve hayaller saldırıya uğrar, başka bir manzara oluşur...
Bir grup genç memleketin sınırlarından elini kolunu sallayarak giren kaçak göçmenlere karşı hem millete hem devlete bir uyarıda bulunmak ister. Hududun namus olduğunu hatırlatmak ister. Sınırları koruması gerekenler gençleri gözaltına alır; daha sonra saldırıya uğrarlar, aileleriyle tehdit edilirler, işlerinden olurlar. Fakat inandıklarından vazgeçmezler.
Göçmen akını durmaz; bundan iki yıl sonra kaçak göçmenlerin yarattığı huzursuzlukları haberleştiren Türk milliyetçisi gazeteciler hapse atılır. Bir avuç Türk milliyetçisinden başka sahip çıkan olmaz. Aynı sıralarda müstemleke işbirlikçileri Araplardan özür dileyen videolar yayımlar; bu işbirlikçilerin Türk milletinin herhangi bir ferdine sahip çıktığı görülmez.
Velhasıl; Türklük güzel bir ideal, Türkiye Cumhuriyeti güzel bir hayaldi. Ancak açıkçası ulus olma idealini genel olarak anlamadık, anlasak da uygulayamadık. Ne yazık ki bugün bu topraklar üzerinde sevinçte ve kederde ortak bir milletten bahsetmek zor. Müstemleke rejimlerinde bile olmayacak şeyler "yerli ve milli" rejimde başımıza geliyor.
Bilhassa AKP iktidarıyla geçen son 20 yıl Türklerin millet olma halinin her şekilde baltalanması ve sona erdirilmesi ile geçti. Türk milletinin yerini sermaye nereden gelirse ona yaltaklanan, kof, aciz; içeriden ve dışarıdan türlü hakaretlere uğrayan yeni bir millet alıyor. Bunun için de Türklük idealine bağlı insanların sindirilmesini izliyoruz.
Uğraştığımız şey daha önce pek yapılmamış bir iş; bir avuç sivil, genç ve elinde kısıtlı imkanlar olan Türk milliyetçisi elinde kontrolsüz bir sığınmacı gücü olan ve dünya tarafından çeşitli şekillerde desteklenen despot bir iktidara karşı mücadele veriyoruz.
Yine de umutsuz olduğumu söyleyemem. Zira bir avuç da olsa inanmış ve iyi teşkilatlanmış insanların neler yapabileceğini tarih boyunca gördük. Bugün biz istediğimiz başarıyı elde edemesek bile yarın bizden sonrakilere bir yol açmış olacağız. İnanıyorum ki eninde sonunda ulus olma idealimiz gerçekleşecek; içeride ve dışarıda saygıyla tanınan bir vatan ve toplum olacağız.