Afet, bela, terör, yoğun kar yağışı, elektrik kesintisi gibi meselelerde zarar görmek katiyen devletin mesuliyetinde değildir.
Vatandaş yıllardır bunların olduğunu bilmiyor mu? Devlet yıllardır bunları yaşıyor; deprem oluyor, terörle mücadele ediyor, sel vuruyor, yangın çıkıyor, elektrikler kesiliyor. Allah korusun, devlet hiç zarar görüyor mu? Hiçbir mekanizması aksamadan işine büyük bir kararlılıkla devam ediyor. Oysa vatandaş hep zarar görüyor, demek ki biraz da vatandaşın kabahati kendinde araması artık iğneyi de çuvaldızı da hatta mızrağı da kendine batırması gerekiyor.
Devlet sizden her şeyi beklemektedir zira göreviniz bu; vergi verecek, askere gidecek, yasalara saygılı olacaksınız hatta yeri geldiğinde devlet için öleceksiniz.. Lakin siz, bir vatandaş olarak devletten her şeyi bekleyemezsiniz. Enkaz altında mı kaldınız? Sizin suçunuz. İyi bir binada otursaydınız. Devlet erkini elinde bulunduran muktedir partinin, hayasızca müttefik olduğu terör örgütü tarafından mı öldürüldünüz? Sizin suçunuz. Dikkat edeceksiniz. Tecavüze mi uğradınız? O saatte orada ne işiniz vardı? Elektriğiniz mi kesildi? Jeneratör alsaydınız. Mazot 15 TL mi oldu? Daha çok çalışıp alım gücünüzü yükseltseydiniz.
Devlet her şeye yetişemez ki…
Biraz da vatandaşın her şeyi devletten beklemeyi bırakıp kendi kendini idame ettirmesi lazım.
Başınıza gelen bir işe karşı hakkınızı mı aradınız? Ne münasebet? Elbette ki alamazsınız, gidip devletten ve devlet erkini elinde bulunduran (hatta kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş olan) iktidardan isteyeceksiniz. Eğer iktidar uygun görürse size belki bir ara bir şeyler vermeyi düşünür. Tabii bunun için evvela vatandaşlık ödevlerinizi eksiksiz bir şekilde yerine getirmiş olmalısınız. Ödevlerinizi eksiksiz bir şekilde yerine getirdiniz mi? Bravo! Fakat bu da yetmez; az önce bahsettiğim lütufkar efendileri ululayacak, onların ne kadar yüce insanlar olduğunu her yerde anlatacaksınız.
Yahut en iyisi direkt muktedir partinin bir mensubu olun. O zaman altın varaklı o kapıların önünüzde nasıl açıldığını, Adem ile Havva’nın o meyveyi yemesine sebebiyet veren yılanın ihtişamı ile nasıl cennetlere gireceğinizi görün. Ancak yine de unutmayın ki bu cennette de her cennette olduğu gibi birtakım yasak meyveler var. Evvela muhalif tek kelam etmeyeceksiniz. Aklınız, gönlünüz, vicdanınız olmayacak.
Babasının hakkını isteyen bir çocuğun veya iş arkadaşlarının ve kendisinin emeğinin karşılığını isteyen bir kadının feryadına karşı kulaklarınız tıkalı, ağzınız dilsiz, gözleriniz kör, kalbiniz taş olmalı ki hakkını arayanları yeri geldiğinde yaka paça yol kenarına atabilesiniz.
Dininiz, milliyetiniz esasında o kadar önemli de değil, sizi cennetine kabul eden, ihsanlarda bulunan; tabii ihsanda bulunduğu kadar yasak da koyan yegane efendiye ortak koşmayın yeter.
Bu sayede bir eliniz yağda bir eliniz balda yaşayabilirsiniz. Yok ben kimseye boyun eğmem, hür yaşamak isterim demek gibi bir yanlış yapar günaha girerseniz size layık görülen ancak penceresi bile olmayan evlerde soğuktan titreyerek yaşamak olur. Ona da ne kadar yaşamak denilebilirse…
Zira kendisine her şeyi sunan yüce insanların isteklerini yerine getirmekten kaçınan nankörlerin hak ettiği budur.