Kendimin de ait bulunduğu kitle olan mevcut “genç” kitlenin eskiye dönük olarak ele alındığında politik reaksiyonları ölçülemeyecek düzeyde farklılık gösteriyor. Bunu bir gözlemci olarak irdelediğiniz zaman hele ki benim gibi o kitleye mensup ve sürekli iç içeyseniz bariz anlayabiliyorsunuz.
Bu farklılığın içerisinde sürekli aklımda olan bir konu vardı. Gerek içinde bulunduğum sohbetlerin getirisi gerekse de dışsal gözlemler sonucu bunu bir yazıya dökerek analiz etmenin gayet yararlı olacağına kanaat getirdim. Bundan dolayı hazırladığım 12 soruluk anketi ulaşabildiğim kadar “muhalif genç” kişilere göndererek aldığım dönütler üzerine bir analiz yazısı çıkararak, genç muhalifliğin düşünce temeline ulaşmaya çalıştım.
Toplumsal Sorunların Taşeronu İktidar Algısı: Kimlik
Türkiye’de bariz en somut sorunlardan biri olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların çözmek için en çok mücadele verdiği bir konu olma özelliğini korumakta.
Bu mücadeleler önce kalıplaşmış toplumsal normlara ondan sonra da bunu besleyen rolünü alan erklere karşı verilmekte. Türk siyasi tarihi açısından mevcut iktidar döneminde bu döngü yer değiştirmiş gibi gözüküyor.
Şayet ankette bulunan “Kendinizi iktidara yakın görmemenizin en belirgin nedeni nedir?” sorusuna kadınların büyük bir bölümünün dönütü dikkatimi çekti, mevcut var oldukları kadın kimliklerinin iktidarın bir sabotajına uğradığına inanıyor ve muhalif olarak hissetmesinde, mücadele eylemi içerisine girmesinde kuvvetli bir araç olarak görüyor. Mevcut devlet/toplum düzeni içerisinde devleti temsil eden meşru seçilmiş iktidar, kendi vatandaşı olan “kadınların” muhalif kimliğini güçlendirmesinde onun kimliğinden dolayı güvensiz bir ortamda hissetmemesini sağlayamadığı için karşılaşıyor.
Kadınlar mevcut kalıplaşmış toplumsal normlara karşı verdiği mücadele ile muhalif kimlikleri ile iktidara karşı verdikleri mücadeleyi aynı hedef tahtasına koymuş durumda.
Mevcut iktidarın statükocu politikası ve muhafazakar kimliğini önüne koyarak dini vecibelerle harmanladığı kadına bakış açısı, kadınları şüphesiz bu muhalif etkende daha da radikal bir hale getiriyor. İstanbul sözleşmesi çıkışı, kadına karşı iktidar aktörlerinin yersiz söylemleri iyice bu algıyı körüklemekte ve kadınların kendilerini bir baskı altında hissetmelerine güçlü bir sebep olmakta.
Bireylerin kendilerini bu kadar indirgenmiş bir baskı mekanizması altında hissetmeleri, kuracakları hayallerden, üretecekleri emek gücüne kadar olumsuz etkileyerek dolaylı olarak bir ses dalgası gibi yayılarak toplumun birçok kesimini huzursuz edeceği aşikar. Mevcut düzen içerisinde bu mücadele sorumluluğunu sadece kadınlara yüklemek oldukça bencilce ve mağlubiyet yanlısı bir hareket olacaktır. İnsanların kendilerini cinsiyetlerinden dolayı güvende hissetmediği ve üstüne üstlük otoritenin bunu desteklediği bir ortamdaki dehşet güdüsünün kimseye zerre faydası yoktur, çözümü aciliyet gerektirir.
Muhaliflik Nelerin Sonucu
Şüphesiz muhaliflik bir sonuç özelliği taşıyor ve genç kitle içerisinde bu sonuca götüren “en belirgin” sebepleri yönelttiğim soruya gelen dönütler oldukça net şekilde.
- Nepotizim
- Eğitim
- Ekonomi
- Özgürlük
- Baskı
- Dinin siyasi araç olması
Genel olarak soruya verilen yanıtların en baskın başlıkları bunları kapsamakta. Burada ortaya çıkan sonuç bir bakıma umut verme özelliği de taşıyor. Geçmiş siyasi jenerasyonların aşırı politize olup, sadece semboller, sloganlar hatta kişiler üzerinden beslediği husumet tabanlı muhaliflik, sadece belirli bir kitleyi ve kesimi yükseltecek normlardan sıyrılarak yeni nesil muhalif kitlenin başlıkları, ülkenin tamamını ilgilendiren sorunlara yönelik bir çözümü kapsamakta.
Bunun yanında iktidara karşı olan muhalif tutumun, kapsayıcı olarak benimsediği alanlar oldukça hassas. Çözülmezse, kişileri devlete ve bireylere karşı histerik sancılara sürükleyebilecek kadar da sakıncalı.
İktidarın din ile siyasi hamlelerini bir bütün halinde sunma eylemi, ekonomik olarak refah düzeyindeki düşüklüğün verdiği endişe, baskı alanlarının kişi özel alanına kadar indirgenmesi, eğitim alanında bir türlü yakalanamayan istikrar ve en büyük sorunsal olan nepotizim.
AKP bürokratlarının ya da AKP’ye yakın aktörlerin sürekli bir yakınını haksız bir şekilde bir statüye yükseltme eylemi, artık ülke muhalifi açısından rutin olma özelliği taşımakta. Genç bireyler; kendi ve ülke geleceği için büyük bir zehir olarak gördüğü bu soruna karşı, iktidara karşı verilecek olan güçlü muhalif reaksiyonlar ile bir panzehir elde edebileceği kanaatinde.
Umutsuzluk Sarmalı
“Ülke adına gelecek 10 yıl için umutlu musunuz?” Diye yönelttiğim soruya cevaplayanların %98’lik kısmı umutsuzluk içinde olduğunu belirtti. Neden olarak ise ülke içerisindeki 20 yıllık iktidarın beceriksiz hamlelerinin açtığı yaraları 10 yıllık gibi kısa bir gelecek içerisinde tekrar iyileştiremeyeceğimize dair bir görüşün olması. Her ülke için en önemli kaynak olan genç nüfusun hayata atılım alanında 10 yıllık gibi bir süre zarfı içerisinde umut olarak aç bırakıldığı bir jenerasyon, iş, eğitim, aile ve birçok farklı alanda bu sarmalın etkisi ile daha verimsiz ya da potansiyelinin altında bir hayat işleyişine teslim olmak zorunda kalıyor.
Umut kavramı da “muhaliflik” ile homojen hale tam olarak gelmiş durumda.
Siyasetin Dayattığı Zorunluluk
Bunun yanında cevaplayanların büyük bir çoğunluğu siyasi gündemi takip etmeyi bir “zorunluluk” olarak görüyor. Bu soruyu sormamdaki en temel etken ilgi alanları olmasa dahi insanların siyasetin özellikle de mevcut iktidar dönemi her alana karışmasına, etkilemesine artık alışarak bu döngünün içinde mecbur bir yer alma hissi içinde olup olmadığını görmek istememdi.
Maalesef bu bir iş ya da keyfiyet değil, zorunluluk halini almış durumda. Avrupa’da gençler, siyasi atmosferi soluyarak ciğerlerini kirletmeden tertemiz düşler içerisinde nefeslerini alırken, biz siyasetin kirlettiği bütün alanların o loş ve boğucu havası ile yaşam mücadelesi veriyoruz.
Daüılan Kasvetli Bir Bulut: Partizanlık
“Siyasi partileri mi yoksa siyasi aktörleri mi desteklemeyi tercih ediyorsunuz?” Yönelttiğim bu soruya katılımcıların %96’lık kısmı “siyasi aktörler” olarak cevapladı.
Şüphesiz bunun üzerinde yeni sistemin etkileri var ancak görünen o ki genç muhalif kitlenin ezici çoğunluğu siyasi parti perdesini en yararlı gördüğü yönetim ile arasından kaldırmış durumda. Siyasi partilerin genel olarak muhalefet kimliğini, iktidarın baskın siyasetine karşı güçlü tutamaması, kendi seçmen kitlesinin istediği reaksiyonları verememesi bu sonuca götüren nedenlerden olduğunu düşünüyorum.
Muhalif kitle ile baskın iktidar arasında bir güvenlikli bölge özelliği taşıması gereken muhalif siyasi partiler bu görevini yerine getiremediği için muhalif kitleler daha da baskı altında hissederek artık o geçmiş siyasi bunalım olan “partizanlık” prangasını kırarak, kendini daha iyi temsil ettiğine inandığı ve daha çok iş ve oluş üzerine kurulu bir bağlılık ile siyasi aktörlere yönelmiş durumda. Bu durum şüphesiz Türk siyasetinin gelecek yılları açısından umut verici bir gelişme olma özelliği taşıyor.
Genç kitlenin; zihinleri çürüten o romantik, sapık düzeyde bağlılık içeren partici eşiği aşması gelecek açısından en rasyonel seçimlerin önünü açan bir sembol olarak karşımıza çıkıyor.
Genç Muhalifin Temsiliyet Seçimi
Sizi en iyi temsil ettiğini düşündüğünüz muhalif ismi ve nedenini sorduğum soruya gelen cevaplar, genel olarak çözümcü bir yaklaşım üzerine kuruluydu. Meral Akşener’den, Selahattin Demirtaş’a, Ekrem İmamoğlu’ndan, Mansur Yavaş’a birçok farklı aktörün belirtildiği cevapların temelinde yatan bir ideolojik kaygı değil kapsayıcı bir çözüm mekanizmasının işleyişine sunulacak katkı üzerineydi.
Demokratik zemin, ılımlı siyaset, yapılacak hizmet potansiyeli, özgürlükçü düşünce ağı en belirgin sebep başlıkları olarak çıkarılabilir.
Birçok noktada üstüne örtülü bir toprak olduğunu hisseden muhalif gençler, bu toprağı atmak için herhangi bir ideolojiyi aracı koymadan ya da kutsanmış değerleri kendine bir aldatıcı, süslenmiş söylemler yumağı olarak sunulmasına engel olarak, ülke için en pragmatik adaya yönelme eğilimi içinde. Kısa ve uzun vadede aklı selimi öne çıkarma eylemi daha kolektif bir hal alarak ülke siyaseti için bir gelenek haline gelme durumu, AKP’nin radikalleştirdiği muhalifliğin olumlu bir meyvesi olabilme ihtimali taşımakta.
Sonuç
Mevcut cevapların ışığında; çevreye verilen zarar, ekonomik istikrarsızlık, eğitim sisteminin öğrencilere yaşattığı çıkmaz, nepotizm ışığında gelecek olarak umutsuzluk besleyen, kariyer olarak bir başına ilerleme güdüsünü kaybederek özgüvensizlik bataklığında çırpınmaktan yorulmuş, hür düşünme ve hareket etme haklarının baskılanmış hisseden umutsuzluk temelli bir görüş birliği mevcut.
Bunun yanında ise; ideolojik baskılar ile körleşmekten kurtulmuş, romantik bir aşık gibi partilere bağlılık taşıyan hastalıklı birey kimliğini atmış, ülke ve toplum adına yapılması gerekeni daha çok ölçerek ve sorgulayarak ulaşan bir genç muhalif kitle mevcut. Şu bir gerçek ki bu kitle ne istediğini biliyor ve partilere gitmeyecek kadar da akıllı. Görünen o ki yakın gelecekte partiler ve aktörler bu kitlenin ayağına gelerek başarı kıstasını bu kitlenin istekleri doğrultusunda belirleyecek çünkü mevcut istekler kapsayıcı ve çözüm odaklı olma özelliğini taşıyor.
Siyaset denizinde dinamit patlatılmış; bakılması, görülmesi ve konuşulması gerekenler ölü balıklar gibi yüzeye fırlamış durumda. Onlar ne kadar bu ölü balıklardan kaçmayı tercih etse de, biz boğazlarına bir kılçık gibi takılmaya devam edeceğiz.
Yazmaya, dinlemeye ve anlatmaya devam etmeniz dileği ile.
Yusuf Ayberk Enişte