2011 yılında Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin artan ekonomik sorunlar nedeniyle kendini yakmasıyla başlayan ve ardından bütün Ortadoğu ve Arap coğrafyasını neredeyse etkisi altına alan demokratikleşme hareketi, diğer adıyla da Arap Baharı süreci böylece başlamış oldu. Bu süreç başta Tunus olmak üzere Ortadoğu’daki siyasi, toplumsal ve ekonomik dinamikleri kökünden etkileyerek uzun zamandır iktidarı elinde bulunduran liderlerin iktidarlarını kaybetmesine neden oldu. Yaşanılan bu süreç Ortadoğu’daki birçok sorununda gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Tunusun ardından Mısır, Bahreyn, Libya, Yemen ve en son da Suriye’de halk ayaklanması gerçekleşti. Bu ayaklanmalardan ülkemizi en fazla etkileyenin zaman içerisinde bir iç savaşa dönüşerek uluslararası aktörlerin vekalet savaşı verdiği Suriye iç savaşı olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Suriye’de yaşanılan iç savaş neticesinde Suriye’den Türkiye’ye 29 Nisan 2011 tarihinde 400 sığınmacı gelmiş ve böylece sistematik göç dalgasının ilk adımı atılmış oldu. Bu göç dalgası günümüze kadar devam etmiş ve ülkemizi başta güvenlik olmak üzere ekonomik ve sosyo-kültürel birtakım problemlerle baş başa bırakmıştır. Suriye’den gelen bu göç dalgasından Suriye’ye komşu diğer devletler de etkilenmiştir fakat hiçbirini Türkiye kadar etkilememiştir. Mısır, Lübnan ve Ürdün’de Türkiye gibi bu göç dalgasından en fazla etkilenen ülkeler olmuştur.
Türkiye, Suriye’den gelen göç dalgası karşısında açık sınır politikasını uygulamış ve gelen sığınmacılara sınır kapısında bürokratik engeller koymayarak geçişliliğe hız kazandırmıştır. Türkiye’nin aksine Lübnan, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler açık sınır politikası uygulamayarak geçiş hızını azaltmış ve ülke içerisindeki sığınmacıların ülkelerine dönmelerini sağlayacak tedbirleri almıştır. Uygulanan sığınmacı politikalarına paralel olarak Türkiye’ye gelen sığınmacı sayısı yıldan yıla artış göstermiştir. Örnek vermek gerekirse 97 milyondan fazla nüfusu olan Mısır'da bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı, Türkiye’nin Kilis ilinde bulunan Suriyeli sığınmacı sayısından daha azdır. Keza bu durum Mısır’dan daha küçük olan Lübnan ve Ürdün ülkeleri içinde geçerlidir. Arap ülkeleri, sığınmacı sayısının artış göstererek ülkelerinin demografik yapılarının bozulmasına ve vatandaşlarının omuzlarına ekonomik bir yük binmesine müsaade etmemiştir.
13 Ocak 2021 tarihi itibariyle ülkemizde kayıt altında bulunan Suriyeli sığınmacı sayısının 3.643.769 olduğu göze çarpmaktadır. Devletimizin geçici korunan Suriyeli başına ortalama aylık maliyetinin 301.5 dolar olduğu bilinmektedir, bu rakamın yıllık rakama dönüştürülmesi neticesinde geçici korunan Suriyeli başına yıllık maliyetin 3600 dolar olduğu hesaplanmaktadır. Bu sayının Suriye’deki iç savaşın şiddetlendiği 2014 ve 2015 yıllarında katlanarak arttığı bilinmektedir. 2012 yılından 2019 yılına kadar ülkemize gelen Suriyeli sığınmacıların yıllık maliyetinin toplanması sonucunda 58.274.250.023 dolarlık bir rakam ortaya çıkmaktadır. Bu rakamın güncel döviz kuru ile çarpılması neticesinde 2012-2019 yılları arasında geçici korunan Suriyelilere toplamda (58.274.250.023*7,43) 433 milyar Türk Lirası harcama yapıldığı ve bu rakamlara 2020 ile 2021 yıllarındaki maliyetlerinde eklenmesiyle (26*7,43) ek 193 milyar Türk Lirası bir maliyetin çıktığı görülmektedir.
Ülkemiz ekonomisi açısından sorulması gereken en önemli soru katlanılan 58 milyar dolarlık maliyetin finansmanının nereden ve ne şekilde sağlandığıdır. Ülkemizin makro ekonomik göstergeleri incelendiğinde dış ticaret açığı, bütçe açığı ve tasarruf açığı verdiğimizi de hesaba katarsak bu paranın ülke içinden sağlandığı tezi çürümektedir. Bu maliyetin ülke içerisinden elde edilen gelir ile karşılanmadığını düşünürsek geriye kalan tek yolun borçlanma olduğu göze çarpmaktadır. 2003-2019 yılları arasında kamu borç stokunun 64 milyar dolar arttığı görülmektedir. Ayrıca iç borç stokunun da 33.7 milyar dolar arttığı bilinmektedir. Eğer bu finansman kamunun iç ve dış borçlanmasından elde edildiyse (64+33,7=97,7 milyar dolar) bir de faiz maliyetine katlanılmış demektir ve 58 milyar doların bir de faiz maliyetini borçlanma üzerine eklemek gerekmektedir.
Geçici korunan Suriyelilerin Türk ekonomisine bir diğer olumsuz etkisi kayıt dışı istihdam ve işsizlik rakamları üzerinde yarattığı olumsuz etki oluşturmaktadır. Suriyeli sığınmacılar yoğun olarak yaşadığı bölgelerde düşük ücret düzeyinden çalışmayı göze almakta ve kayıt dışı işsizliğe olumsuz anlamda katkı sunmaktadır. Bu durum Türk vatandaşlarının iş bulmasını engelleyerek işsizlik rakamlarının da yukarı yönlü seyretmesine zemin hazırlamaktadır. Tüm bunların yanında çalışabilir niteliğe sahip geçici korunan Suriyelilerin sadece %25’inin (500.000 kişi) kayıt dışı olarak ekonomide istihdam edildiğini düşünürsek, 2012-2019 yıllarında yaklaşık 8.5 milyar dolar ülkemiz ekonomisinin vergi kaybına neden olmaktadır. Ayrıca toplam talepte yaşanan artış ülkemizde fiyatlar genel düzeyinin artmasına ve buna paralel olarak enflasyonist baskının da yaşanmasına neden olmaktadır. Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kaçak elektrik kullanımının ve kira fiyatlarının arttığını düşünürsek birçok ekonomik göstergeyi doğrudan ya da dolaylı olarak olumsuz etkilemektedir.
Göç olgusunun yukarda ifade etmiş olduğum ekonomik tahribatı olduğu gibi bir de sosyal ve kültürel tahribata yol açtığı unutulmamalıdır. Suriyeli sığınmacıların ülkemizde kalmaya devam ettiği her gün vatandaşlarımız yoğun bir şekilde kültürel asimilasyona ve dejenerasyona muhatap kalmaktadır. Geçici koruma altında ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacıların aile planlamasından yoksun olması ilerleyen yıllarda bünyemizde barındırdığımız Suriyeli sığınmacı sayısının da artmasına neden olacaktır. Suriyeli sığınmacıların ülkemizde yarattığı güvenlik sorununa da ayrıca değinmekte fayda vardır. Açık sınır politikamız doğrultusunda sınır bölgesinde hiçbir bürokratik engelle karşılaşmadan ülkemize giren Suriyeli sığınmacılar suç oranının da artmasına neden olmaktadır. Suça karışan Suriyeli sığınmacıların adli kaydının tutulmaması ve ülkesinde suça karışıp karışmadığının bilinmemesi önemli bir güvenlik zafiyeti oluşturmaktadır. Suriyeli sığınmacıların ülkemizde yol açtığı başta ekonomik ve sosyo-kültürel tahribatın sona ermesi ancak ve ancak Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmeleriyle mümkün olacaktır.
Barış Yüksel