Sevgiden başka yol bilmeyen aile büyüklerinden duyduğum uyarılara rağmen bir sürü bedduam var benim. Çaresizliğin koynunda zincirlenmiş yatarken “Elimden gelmiyorsa dilimden gelsin.” diyerek devam ediyorum kötülerle yaşamaya. Bu yüzden bende bolca beddua var kör, sağır, dilsiz ruhlara; alır mısınız?
Kırışan göz kenarlarını yeniden gençliğe döndürmenin, yılların izlerini silmenin, kaza ya da savaş sonunda kaybedilen uzuvların yerine yapay da olsa yenisini koymanın, gökyüzünde kuşlar gibi uçmanın, balıklar gibi kalabalık guruplar halinde denizin altında ve üstünde yolculuk etmenin yolunu bulduk ama yazık ki hâlâ unutmayı başaramıyoruz. Bireysel acılarımızı, savaşları, felaketleri, kanımızı emenleri, hakkımızı yiyenleri, yalanlarıyla göz kırpmadan doğrularımızı boğan katilleri de yazık ki yok sayıp unutamıyoruz. Her daim kalbimizde yük olmaya devam ediyorlar.
Her şeyi bulduk ama hafızayı temizlemenin yolunu bulamıyoruz. Acılarımızla, sancılarımızla, kayıplarımızla ve bütün ezilmişliğimizle yaşamaya mahkûm ettik böylece kendimizi. Sürgün adasında gibiyiz. Mahrumiyet silsilesi içinde yaşamaya mecbur ettik, edildik. Kapana kısılmış birer labirent faresi o duvardan bu duvara çarpa çarpa parçalanıyoruz yavaş yavaş. Kendimizden vaz geçtik artık. Çoğu zaman görmüyor, duymuyoruz. Bize kalan bu oldu sahip olduklarımızdan. Bizim körlüğümüz ya da sağırlığımız, rahatlığın ve gücün şımarıklığı değil de daha çok olduğu yerde çırpınıp durmanın ama bir yere varamamanın yorgunluğu.
Yazık ki insanlar körleştiğinde güçlerinin esiri olurlar ve hiçbir dehânın akıl edemeyeceği hatalar yaparlar. Sağırlaşan sağduyularının kurbanı olan bu insanlar kadar onların bu korkunç gidişatına ses çıkarmayanlar da suçludur dünyanın bugün bu hâle gelmesinde. Asırlar boyu “Görmedim. Duymadım. Bilmiyorum.” diyerek üç maymunu oynayan sayısız dâhi kötünün sonuna şahit olmak bile yetmiyor kiminin gözünü korkutmaya. Her defasında daha korkunç sonlarla tüketiyorlar kendilerini. Ve tabii ki iyisiyle kötüsüyle daha binlerce insanı. Bencilliklerinin kabaran gücüyle her biri farklı sandı kendini öncekilerden. Gözünü hırs bürüyenler için değeri azalmadı o korkunç sondan önceki ihtişamın. Ardı arkası kesilmedi bencillik havuzunda can verenlerin.
Tahterevallinin bir ucu sürekli yükselirken diğeri battıkça battı dibe. Kaç kişinin canı yandı, kaç kişi harcandı, kimlerin hakkı yendi ya da kimlerde ne yaralar açıldı diye durup düşünen olmadı. Filler tepişti ve çimenler ezildi her zamanki gibi. “Bana dokunmayan bin yaşasın.” sözünü ilke edinenler öyle çoğaldı ki körleşti bütün toplum. Kimse kimsenin derdini dinlemez, kimse kimseye yardım etmez oldu. Ta ki kendi kuyruğu bir yere sıkışıncaya kadar. Başka deyişle yılanlardan biri onu hedefe koyana kadar. Sonra ne mi oldu? Sistem kusursuzca işlemeye devam ettiği ve herhangi bir şekilde değişmediği için onu umursayan biri de çıkmadı hiç. Geri çevirdiği sayısız el gibi o da kendine benzer onlarcasından eli boş döndü. Böyle böyle doğdu dört duvar arasına hapsedilenler.
Kimileri hapse kimileri akıl hastanesine kimileri de toprağın altına hapsedildiler. Hapsedilemeyenler de daha büyük bir azimle sürdürdü dünyayı yok etme hırslarını. Kendi vicdanlarını boğmamak için adına “var olma çabası” ya da “kendini ispat etmek” deseler de anlamı değişmedi yaptıklarının. Zebaniler, kendi cehennemlerini kurmaya karar vermişlerdi bir kere. Kimsenin gücü yetmedi onları durdurmaya. Kötünün iyiyi hiçe saydığı, ayakları altına alıp acımasızca çiğnediği günleri yaşıyor şimdi insanlık. İyiye kimse sahip çıkmıyor çünkü kazanmak için iyi ve haklı olmak hiçbir zaman yeterli olmuyor maalesef.
Yalan, hile ve düzenle sürekli yükselen, güçlenen ve bunları kullanarak daima kazanan kötüler, bir köşeye atılmış, unutulmuş, kokuşmuş, güçsüz ve anlamsız görünen iyiliğe giden tüm kapıları mühürlemiş gibi. Azınlıkla çoğunluk yer değiştirince terazinin dengeleri şaşarmış ya gözü bağlı adaletin bile terazisinde ayar kaçmış böylece.
Her şeyin düzeni tepetaklak olmuşken işler tam manasıyla çığrından çıkmışken ve yazık ki insanlar hâlâ hafıza silmenin bir yolunu bulamamışken kulak tıkayanlara yazıklar olsun. Kapısını kapatıp perdesini çekerek yok sayanların elleri kurusun. Yüreğine hiçbir sığınmacı duygu kabul etmeyerek sadece kendi acılarıyla yaşayanların ruhları çürüsün. Canını yakmadan önce kanlı katilleri görmezden gelenlerin gözleri kör olsun. Yanyana yürüdüklerine çelme takarak, sırtından bıçaklayarak ve fırsatını bulunca boynuna ilmeği geçirerek kendini koruyanların akılları tutulsun. Birileri cayır cayır yanarken o ateşte ısınıp karın doyuranların kemikleri tek tek kırılsın. Cehenneme çıksın tüm yolları bencillik kuşanan merhametsiz kötülerin. Yediği, içtiği bir yana sevdiği ve sevildiği bile tat vermesin Şeytana yoldaşlık ederken melek taklidi yapanların. Kime, ne zarar verdiyse ruhunda aynı yaralar açılsın iyi ve güzel düşünmeyenin. Demem o ki beter olsun beter edenlerin her ânı.
Bedduam var, alır mısınız? Bedduam var, bu düzensiz dünyada düzeni hiç bozulmayanlara, her devrin adamı olanlara. Bedduam var, uçsuz bucaksız bir okyanusta bir çoğunun salı devrilirken gemisinde sefa sürene. Bedduam var, binlerce insanın kanına, canına, namusuna göz dikerek ömürlerinin baharını elinden alan ama içinde tek bir çiçek açtıramayanlara. Dedim ya bedduam var, alır mısınız? Ayrıca Nasreddin Hoca gibi bir de umudum var; ya tutarsa?
21.03.2022
Kırışan göz kenarlarını yeniden gençliğe döndürmenin, yılların izlerini silmenin, kaza ya da savaş sonunda kaybedilen uzuvların yerine yapay da olsa yenisini koymanın, gökyüzünde kuşlar gibi uçmanın, balıklar gibi kalabalık guruplar halinde denizin altında ve üstünde yolculuk etmenin yolunu bulduk ama yazık ki hâlâ unutmayı başaramıyoruz. Bireysel acılarımızı, savaşları, felaketleri, kanımızı emenleri, hakkımızı yiyenleri, yalanlarıyla göz kırpmadan doğrularımızı boğan katilleri de yazık ki yok sayıp unutamıyoruz. Her daim kalbimizde yük olmaya devam ediyorlar.
Her şeyi bulduk ama hafızayı temizlemenin yolunu bulamıyoruz. Acılarımızla, sancılarımızla, kayıplarımızla ve bütün ezilmişliğimizle yaşamaya mahkûm ettik böylece kendimizi. Sürgün adasında gibiyiz. Mahrumiyet silsilesi içinde yaşamaya mecbur ettik, edildik. Kapana kısılmış birer labirent faresi o duvardan bu duvara çarpa çarpa parçalanıyoruz yavaş yavaş. Kendimizden vaz geçtik artık. Çoğu zaman görmüyor, duymuyoruz. Bize kalan bu oldu sahip olduklarımızdan. Bizim körlüğümüz ya da sağırlığımız, rahatlığın ve gücün şımarıklığı değil de daha çok olduğu yerde çırpınıp durmanın ama bir yere varamamanın yorgunluğu.
Yazık ki insanlar körleştiğinde güçlerinin esiri olurlar ve hiçbir dehânın akıl edemeyeceği hatalar yaparlar. Sağırlaşan sağduyularının kurbanı olan bu insanlar kadar onların bu korkunç gidişatına ses çıkarmayanlar da suçludur dünyanın bugün bu hâle gelmesinde. Asırlar boyu “Görmedim. Duymadım. Bilmiyorum.” diyerek üç maymunu oynayan sayısız dâhi kötünün sonuna şahit olmak bile yetmiyor kiminin gözünü korkutmaya. Her defasında daha korkunç sonlarla tüketiyorlar kendilerini. Ve tabii ki iyisiyle kötüsüyle daha binlerce insanı. Bencilliklerinin kabaran gücüyle her biri farklı sandı kendini öncekilerden. Gözünü hırs bürüyenler için değeri azalmadı o korkunç sondan önceki ihtişamın. Ardı arkası kesilmedi bencillik havuzunda can verenlerin.
Tahterevallinin bir ucu sürekli yükselirken diğeri battıkça battı dibe. Kaç kişinin canı yandı, kaç kişi harcandı, kimlerin hakkı yendi ya da kimlerde ne yaralar açıldı diye durup düşünen olmadı. Filler tepişti ve çimenler ezildi her zamanki gibi. “Bana dokunmayan bin yaşasın.” sözünü ilke edinenler öyle çoğaldı ki körleşti bütün toplum. Kimse kimsenin derdini dinlemez, kimse kimseye yardım etmez oldu. Ta ki kendi kuyruğu bir yere sıkışıncaya kadar. Başka deyişle yılanlardan biri onu hedefe koyana kadar. Sonra ne mi oldu? Sistem kusursuzca işlemeye devam ettiği ve herhangi bir şekilde değişmediği için onu umursayan biri de çıkmadı hiç. Geri çevirdiği sayısız el gibi o da kendine benzer onlarcasından eli boş döndü. Böyle böyle doğdu dört duvar arasına hapsedilenler.
Kimileri hapse kimileri akıl hastanesine kimileri de toprağın altına hapsedildiler. Hapsedilemeyenler de daha büyük bir azimle sürdürdü dünyayı yok etme hırslarını. Kendi vicdanlarını boğmamak için adına “var olma çabası” ya da “kendini ispat etmek” deseler de anlamı değişmedi yaptıklarının. Zebaniler, kendi cehennemlerini kurmaya karar vermişlerdi bir kere. Kimsenin gücü yetmedi onları durdurmaya. Kötünün iyiyi hiçe saydığı, ayakları altına alıp acımasızca çiğnediği günleri yaşıyor şimdi insanlık. İyiye kimse sahip çıkmıyor çünkü kazanmak için iyi ve haklı olmak hiçbir zaman yeterli olmuyor maalesef.
Yalan, hile ve düzenle sürekli yükselen, güçlenen ve bunları kullanarak daima kazanan kötüler, bir köşeye atılmış, unutulmuş, kokuşmuş, güçsüz ve anlamsız görünen iyiliğe giden tüm kapıları mühürlemiş gibi. Azınlıkla çoğunluk yer değiştirince terazinin dengeleri şaşarmış ya gözü bağlı adaletin bile terazisinde ayar kaçmış böylece.
Her şeyin düzeni tepetaklak olmuşken işler tam manasıyla çığrından çıkmışken ve yazık ki insanlar hâlâ hafıza silmenin bir yolunu bulamamışken kulak tıkayanlara yazıklar olsun. Kapısını kapatıp perdesini çekerek yok sayanların elleri kurusun. Yüreğine hiçbir sığınmacı duygu kabul etmeyerek sadece kendi acılarıyla yaşayanların ruhları çürüsün. Canını yakmadan önce kanlı katilleri görmezden gelenlerin gözleri kör olsun. Yanyana yürüdüklerine çelme takarak, sırtından bıçaklayarak ve fırsatını bulunca boynuna ilmeği geçirerek kendini koruyanların akılları tutulsun. Birileri cayır cayır yanarken o ateşte ısınıp karın doyuranların kemikleri tek tek kırılsın. Cehenneme çıksın tüm yolları bencillik kuşanan merhametsiz kötülerin. Yediği, içtiği bir yana sevdiği ve sevildiği bile tat vermesin Şeytana yoldaşlık ederken melek taklidi yapanların. Kime, ne zarar verdiyse ruhunda aynı yaralar açılsın iyi ve güzel düşünmeyenin. Demem o ki beter olsun beter edenlerin her ânı.
Bedduam var, alır mısınız? Bedduam var, bu düzensiz dünyada düzeni hiç bozulmayanlara, her devrin adamı olanlara. Bedduam var, uçsuz bucaksız bir okyanusta bir çoğunun salı devrilirken gemisinde sefa sürene. Bedduam var, binlerce insanın kanına, canına, namusuna göz dikerek ömürlerinin baharını elinden alan ama içinde tek bir çiçek açtıramayanlara. Dedim ya bedduam var, alır mısınız? Ayrıca Nasreddin Hoca gibi bir de umudum var; ya tutarsa?
21.03.2022