Emin olamadığımız gündelik hayat dinamikleri yüzünden geleceğe yönelik plan yapamaz hâle geldik. Felâket üstüne felâket yaşadığımız günler bir türlü bitmedi. Son dönemlerde birbiri ardına yaşadığımız salgın hastalık, kuraklık, depremler, müsilaj, sel baskınları, yangınlar, intiharlar, cinayetler ve cinnetler gösteriyor ki dünyanın huzur atmosferi darmadağın oldu.
İnsanların gün içinde sayısız kere değiştirdiği maskelere bir de zorunlu maske eklendi. Artık sokakta hemen hemen herkes bir zamanların ‘Mezdeke Dans Grubu’ gibi peçeli. ‘Bana bir şey olmaz.’ kafasından çıkamayanlarla ‘Bir metrekarelik yerim var, vaktim geldiyse doldururum.’ diye düşünenler arasında çaresizlikle boğuşuyor, gün be gün insan hayatı kaybediyoruz. Bilimi reddediyor, aşı olmuyor, maske ve mesafeyi kafamıza takmıyoruz. Hızla artan ölümlere rağmen insanı her şeyin üstünde gören bir kesim yüzünden sayısız insan kaybettik, kaybediyoruz ve kaybedecek gibi görünüyoruz.
Üzerinde rafting yapılan azgın nehirler çocuk oyun alanına döndü. Dünyada büyüklük sıralamasına göllerde su kalmadı. Buradaki canlılık da yazık ki tehlikeye girdi, hatta bazı yerlerde son buldu. Atmosferde açılan deliğin her geçen gün daha da büyümesi sonucu bozulan hava ve kuraklık sebebiyle tarımda verim düştü, hayvancılık çıkmaza girdi. Mevsimlerin zamanı kaydı. Yalancı bahara aldanan bitkilerin performansları düştü. Hava ve su, insanlığı cezalandırıyor. Boşalan barajlar, insanlığın geleceğini aleni tehdit etmeye başladı. Bu tehdit daha da sürecek gibi.
Bir gün geleceği bilinen ama tam zamanı bilinmediği için ciddiye alınmayan bir deprem daha Türkiye’nin üçüncü büyük şehrini yerle bir etti. İnsanlarımızı, hayvanlarımızı, hayatlarımızı, geleceğimizin bir kısmını kaybettik. Fay hatları körleşen insanlığı cezalandırıyor gibi. Deprem kuşağında olduğumuz için altımızdaki toprak her an titreşimde gibi zaten. Hâlâ her an risk altındayız ama farkında mıyız?
Asya’yı Avrupa’ya bağlayan Marmara Denizi kıskaca alındı. Deniz canlılığının devamı büyük risk altında. Müsilaj denen illet, denizlerin dengesini alt üst etti. Balığa hasret balıkçılarla beklenmedik deniz canlılarıyla karşılaşan dalgıçlar arasında denizleri de tüketmeyi neredeyse başardığımızı gördük. Denizlerimiz insanlığı cezalandırıyor da insanlık bunu ne kadar anlıyor?
Ülkenin bir yanında ciğerlerimiz, ormanlarımız cayır cayır yanarken doğal güzelliklerimizi bir bir kaybettik. İnsanlar evsiz kalırken sayısız canlı yazık ki en acı şekilde yanarak can verdi. Yanmayanlarsa dumandan boğularak ölmek zorunda kaldı. Bitki örtümüze ve canlı çeşitliliğimize onulmaz yaralar aldık. Doğa bize haddimizi bildirmeye kararlı gibi. Küskünlüğü giderek artıyor. Doğa bizi cezalandırmaya devam ediyor.
Ülkenin diğer yanında sel baskınlarında yerle bir olan şehirlerimize ağladık. Doğa azgın bir boğa gibi sanki hıncını alırcasına saldırdı ve önüne geleni yıktı geçti. İnsanlarımızı ve savunmasız hayvanlarımızı, tarım ve yaşam alanlarımızı kaybettik. Doğa bizi cezalandırıyor ama biz bunu anlamıyoruz. Doğaya hükmedebildiğimize inanıp onu yok saymanın cezasını çektik, daha da çekecek gibiyiz.
Salgın ve onu tetikleyen ekonomik kriz sebebiyle bozulan insan psikolojisinin ışığında gözünün önüne perde çekilen insanların sayısı giderek arttı. Yaşamdan ve gelecekten umudu kalmayan, artık hayal kuramayan, yaşlı-genç birçok insanın kendi rızasıyla hayatını sonlandırışını izledik, izliyoruz ve yazık ki izlemeye devam edeceğiz.
Psikolojisini yitiren insanların yanlış yaşam görüşleri ve yenilgiyi kabullenemez halleri yüzünden çocuklarımızı, kadınlarımızı, erkeklerimizi, gençlerimizi, yaşlılarımızı ve hayvanlarımızı kaybediyoruz. Sadece öldürmek yetmiyor artık, canını aldıklarımızın bedenlerini yakıyor, parçalıyor ve hatta üstüne beton döküyoruz. İnsanın şiddet yanı giderek baskın hale geliyor. Cinnet, cinayet ve tecavüzler bitmiyor. Haberleri izlemezsek bu olanları olmuyor sayabilirmişiz gibi geliyor ama biz görsek de görmesek de her gün sırf birileri aklını yitirdi diye sayısız insanı toprağa veriyoruz.
İnsanlığın maruz kaldığı birbiri ardına ara vermeksizin sahne alan bu sıkıntılardan doğan sıkıntıları da akılda tutarak korku içinde yaşamaya devam etmeye çalışıyoruz. Bitti geçti sanıyoruz ama içimizde kâbus gibi büyüyen bir korku var, engel olamıyoruz buna. Sorularla sürüyor içimizdeki yolculuğu bu korkunu. En çok kaçtığımız sorusu da: "Ya dahası varsa?"
22.10.2021