Siyasetin etki alanını bile dinin belirlediği bir toplumda demokrasiden söz etmek oldukça komik kaçıyor. Vatandaşlar arası eşitlik ve adaletin sağlanamadığı, sosyal güvencelerin yetersiz kaldığı, bilfiil çalışanların evini dahi geçindiremediği günlerden geçerken zamları yapan kişinin ‘Allah’ olduğunu iddia edecek kadar cüretkâr olan ve bu iddiaya gözü kapalı inanan insanlarla nasıl baş edilir ki? Ekonominin giyotini altında her an can vermek korkusu içindeki insanlar, nasıl memleket dahilindeki olaylara kafasını çevirip baksın ki?
İnsanlar, günü kurtarmak çabası içinde heba olurken elden yitip giden yarınların farkına bile varamıyor. Atalarından aldığı mirası gelecek nesillere bırakamamanın vicdan azabıyla kafasını duvarlara vurmanın ötesine geçemiyor kimse. Her şeyden öte, bırakın yarınlara bırakmayı, bu gün kendisi bile o mirası elinde tutamadığını göre göre ve bile bile yine de günü kurtarmanın derdinden başını kaldıramıyor.
Eğitimde de kendini hissettiren din, yok baş örtüsüyle, yok Kur’an’la, yok Arapçayla oranında bütün DNA yapısını bozdu ama çocuğunu okula gönderebildiğine şükreden insanlar, bunu kesinlikle fark edemedi.
Cemaatlerin, girdiği alanda karınca misali kolonileşmesiyle iş sektörlerindeki tüm dengeler de yıllar içinde değişti. Kimse görmedi ama cemaat liderleri devleşirken vatandaş gün be gün küçüldü, eridi. Gözle görünemez hâle geldi.
Joker gibi her alana eklemlenen din, var olma amacı doğrultusunda yüceltip çoğaltmak yerine etkisizleştirip yok etmek için kullanıldı hep bir taraf için. Acı olan şu ki bu itibarsızlaştıran taraf öyle ezildi ve öyle köşeye sıkıştırıldı ki ne olanı fark edebildi ne de itiraz edebildi. Toplumsal yozlaşmayı ve çözülmeyi tetikleyen de hep bunlar oldu. Kimse bu olanlara ‘Dur,’ diyemedi. Büyük bir sel misali önüne geleni kendine katarak büyüdü bu baş aşağı gidiş, toplumsal intihar ediş.
Milyonlarca vazgeçişin suçlusu, hayalleri çalanlardan başkası değil ama hesap sormaya ne cesareti kaldı insanların ne de gücü. Hayal kuramayan ve umutlanamayan insanların kapkara bir dünyada yaşadıkları kâbusların hesabı nasıl ve ne zaman sorulacak? Sorulmazsa her şey için çok geçmiş olacak. Uyuşturucu bir zehirle yavaş yavaş ve kesinlikle fark etmeden ölüyor insanlar. Toplum giderek yaklaşıyor çözülmeye. Ansızın film bitecek ve perde kapanacak. İşte o zaman hiçbir yolu olmayacak uyuklayarak geçirilen dönemlerin tekrar yaşanması.
Yorgunluktan dizleri titreyen halk, bu koca milletin sorumluluğunu nereye kadar sırtlanmaya devam edebilecek? Bu sorunun belli ve net bir cevabı yok. Hissedilmesi gereken şey, toplumun sona yaklaşmakta olduğu. Dibin de dibine vurulduğu anda her şey için çok geç olacak ve ondan sonrası kesinlikle çok daha kötü olacak.
Oyun parklarındaki tahterevalliyi bilirsiniz. Çocuklarının karnını doyuramayan, evini geçindiremeyen insanlar dibi vurmuşlar ve basit bir akşam yemeğine koca bir mahallenin bir ya da birkaç aylık ev kirasını ödeyenleri göğe kaldırmış durumdalar. Tepedekilerin aşağı inmesi sadece aşağıdakilerin ayağa kalkmasına bağlı aslında. Peki bu etkili silahtan haberi olmayanlar diğerleri sayesinde tepeye çıkanlar mı yoksa güçlerinin son damlasına kadar mücadele edip onları havada tutanlar mı?
Demet Yener