Hapşıran birine “Çok yaşa!” demenin iyi mi yoksa kötü mü olduğunun belirsizliğini koruduğu günlerden geçiyoruz. Hayat her anlamda giderek daha da zorlaşırken sağlıklı kalmak gerçekten de önemli. Sağlığını yitiren insanların, bu yeni ülke düzeninde, ekonomik anlamda yok oluşa sürüklenmemeleri sadece mucizedir.
"Var-Yok" Listesi
Düzenli uyku, yok! Sağlıklı beslenme, yok! Düzenli spor, yok! Düzenli hayat, yok! Peki ya stres? Var! Ucuz ve sağlıksız beslenme? Var! Yoğun çalışma? Var! Son olarak da söylenecek söz! Yok! O halde hastalanmamayı ummak biraz mucize gibi duruyor. Ola ki hasta oldunuz, işte o zaman kelimenin tam manasıyla başınız dertte demektir.
Sıra Almak Can Pazarı
Devlette ya da üniversite hastanelerinde sıra almaya çalışırken resmen can pazarı yaşanıyor. Sıra alınamadan ölünüyor ya da sıra alana kadar hastalığı, tedavi edilecek eşiği çoktan aşmış oluyor. Oldu da sıra almayı başardınız diyelim, bu defa da devlet tarafından ödenen ilaç neredeyse hiç kalmadığından eczane sırasında kalp krizi geçirme olasılığınız yüksek. Ayrıca ödenmeyen o ilaçlar ateş pahası. Devletten ya da üniversite hastanelerinden sıra alamadıysanız, o zaman sağlığınıza kavuşma umudunuzu çok daha zor şartlar altında korumanız gerekir. Özel doktor muayenehanelerinden ya da özel hastane ücretlerinden söz etmiyorum bile. Elbette reçetenize, ödenen, ödenmeyen her türden ilaç yazılabilir. Burada her şey tamamen şans işi. O yüzden iyisi mi siz, siz olun ve sakın hasta olayım demeyin.
Hızlı Tren Olsak Faydasız
Sağlıklı yaşamın birçok gereğini yerine getiremesek de sağlıklı kalma konusunda inat etmek en iyisi. Bunca uyarıya ve ihtara rağmen hasta olduysanız eğer sizi çok zor günlerin beklediğini tahmin edebilirsiniz çünkü bu koşullar altında artık iyileşmek adına bir doktora ulaşmak, hareket halindeki bir hızlı trenle, koşarak yarışmak kadar güç, hatta nerdeyse imkânsız. Yani hızlı tren olsak faydasız!
"Var" Listesi Devam Ediyor
"Neden?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Yeterince doktor mu yok? Hayır, fazla fazla var! Peki, yeterli sayıda hastane mi yok? Hayır, o da var! İyi de o zaman sorun ne? Fazlasıyla doktor, yeteri kadar hastane ve tıbbi malzeme, yüksek sayıda hasta var. Peki, o zaman nasıl oluyor da hiç randevu olmuyor. Hasta, nedense bir türlü randevu alamıyor, bu süre içinde de rahatsızlığı kötüye gidiyor. Aylar sonra beklediğin ve ihtiyaç duyduğun bir poliklinikten randevu almayı başarmanın gururuyla, sanki 3. Dünya Savaşı’nın tek galibi gibi hastaneye gittiğinizde sorunlar bitmiyor. Randevu almanın bu denli zor olması, insanı, hastanelerin çok kalabalık ve doktorların çok yoğun olacağı fikrine götürüyor. Hastanenin önünde park yeri bulamamak, hastane otobüslerinde balık istifi olmak yetmezmiş gibi hastaneler ana-baba günü gibi karşılıyor sizi. Uzayıp giden sıralar, saati gelip geçse de girilemeyen randevular ve sonuç gösterme krizi. Hasta olamayanı bile hasta eden bu ortamda hasta olmak vahşi bir ormanda hayatta kalmaya çabalamak gibi.
Bu Karmaşık Sürecin Sorumlusu Kim?
Randevu almak bu kadar zorken ve 15 dakika arayla programlanmış randevular haftalar boyu dolu görünüyorken hastanelerin boş olması elbette imkânsız. Bizim aklımız insanüstü bu denklemi çözmeye yetmiyor. Bu durumda sanırım en iyisi hasta olmamak için elimizden geleni yapmak çünkü kimse kendini bilinmez bir sürecin ortasında bulmak istemez. Bu süreci bu denli bilinmez hâle getirenler kimler? Hangi sebeple bir türlü akış sağlanamıyor? Trafikteki yeşil dalga gibi. 70 Km hızla bile gitsen mutlaka kendini kırmızı ışıkta beklerken bulmak gibi. Hastalar da doktorlar da mağdur. Peki, kazançlı çıkan kim? Sistem nasıl böyle bir çıkmaza sürüklendi? Sistemin asıl sorunu ne?
"Sağlıklı Yaşa"
Sistemle ilgili sorunlar yüzünden mağduriyet yaşamış milyonlarca hastadan biri olarak doktorlarımıza asla söz etmiyorum ama yine de hapşıranlara artık “Sağlıklı yaşa!” demeyi tercih ediyorum.
18.04.2022
18.04.2022