“Bizim zamanımızda…” diye başlayan cümleler kurulurdu ben küçükken. “Bayramlar böyle mi olurdu?”, “Okula böyle soytarı gibi gidilmezdi”, “Tek bir defterle bütün yılı ve bütün dersleri geçirirdik” ya da “Büyüklerin karşısında bacak, bacak üstüne atılmazdı” gibi serzenişlerle biterdi. Anne, baba ve öğretmene cevap verilmezdi ve ilkokula başlayan her çocuk, “Eti senin, kemiği bizim hocam” diyerek öğretmenine teslim edilirdi. Bilinirdi ki öğretmen asla çocuklara yanlış davranmaz, onlara haksızlık etmez ve Hababam Sınıfı’ndaki Mahmut Hoca gibi onlar uğruna kendini feda ederdi. Edep kuralları, toplum içinde davranış biçimleri, büyüğe saygı ve küçüğe sevgi, tarihe, dile ve vatandaşlığa dair ilk bilgiler ondan öğrenilirdi. Hey gidi eski günler…
Şimdi ben büyüdüm artık ve görüyorum ki değişip kirlenmiş dünya. Benim cümlelerim atalarım gibi başlamıyor artık çünkü özlemlerimiz farklılaştı. “Ben çocukken…” diye başlıyorum düşünmeye. “Mahallenin bütün çocukları kardeş gibiydik. Bütün anneler annemiz, babalar babamız sayılırdı. Saygısızlık etmez, sözlerini dinlerdik. Okul ve ödevlerden sonra bütün günümüz sokakta geçerdi. Birimizin annesi mısır patlatır, diğerimizin annesi salça ekmek sürerdi yemek için bile eve girmediğimiz için” diye bitiriyorum kendi çocukluğuma gülümseyerek.
Sonra bugünü düşünmeye başlıyorum. Bakıyorum da ‘mahalle’ kelimesi anlamını yitirmiş. Eskiden dostluk, birlik, komşuluk, yardımseverlik, aile olmak gibi anlamlara gelen mahalle, bugün bir araya dikilmiş binaların ortak adı ya da metal bir tabela üzerinde soğuk bir isim sadece. Kimse birbirini doğru dürüst tanımıyor artık. Kimse de evinin anahtarını bırakacak kadar güvenmiyor birbirine. Çocukların hiçbiri yüzü gözü kapkara olana ya da dizleri yara bere içinde kalana kadar sokakta oynayamıyor artık. Tacizci alçaklar, tecavüzcü sapıklar, organ mafyası, uyuşturucu baronları, dilenci çeteleri gibi insanın aklının almadığı tehlikelerle dolu artık o masum sokaklar.
“Yağ satarım, bal satarım. Ustam ölmüş, ben satarım” diye mendille değil taşla sopayla kovalıyor artık çocuklar birbirini. Körebe oynarken gözleri bağlı olduğu için ebe yere düşüp yaralanmasın diye kimse siper olmuyor arkadaşına. Ya da sırf kardeşleri mızmızlanıp annelerine şikâyet etmesin diye ‘fındık fıstık’ diyerek onları da oyuna katan ablalar, abiler yok sokaklarda.
Şimdi küçücük çocukların ağzında eskiden sadece arka mahalle kavgalarında duyulan küfürler cirit atıyor. Hayrına, mahalledeki çocukları sevindirmek için kolisiyle gofret almalar yalan oldu. Herkes çıkarcı, herkes güvensiz. Dağıtan olsa bile ilaçlı olma korkusundan artık kimse birinin verdiği şeyleri alıp da yiyemiyor. İnsanlar artık komşusu açken kendi tok karnıyla horul horul uyuyabiliyor.
Dostluk, arkadaşlık, paylaşma, güven, yardımseverlik, başkası adına sevinme gibi duygulara ‘ilkellik’ diyorlar artık. Herkes, her şeyi kendi için istiyor. Herkes ‘en’ olmak istiyor. En zengin, en güçlü, en başarılı, en unutulmaz…
Çocukluğunu çocuk gibi yaşayamadan yalan, küfür, çıkar, hırsızlık ve saygısızlıkla büyütülen çocuklar; bir çiçeğin açması, gökkuşağının çıkması, yağmurun yağması, bir hayvanın başının okşanması gibi şeylerden keyif almayı bilmiyorlar. Çiçekleri yoluyorlar, hayvanlara eziyet ediyorlar. Merhameti bilmiyorlar. Hem merhamet görmüyorlar hem de merhamet etmiyorlar.
Cıvıl cıvıl çocuk sesleri doldurmuyor sokakları. Adına ev denilen kapalı kutularda tek başına büyütülüyor bir kısım çocuk. Her şeyden habersiz ve gerçek hayat karşısında alabildiğine savunmasız. Prens, prenses gibi büyütülüyorlar, her istekleri yapılıyor, her şeye sahip oluyorlar. Saflıkları katlediliyor. Çabalamak nedir, öğrenmiyorlar. Yokluğu bilmiyorlar. Doyumsuz ve huysuz oluyorlar. Zorba yetişiyorlar.
Sonra bir başka kısım çocuktan da çocukluğu atlayıp yetişkin olmaları bekleniyor. Okula gidip oyunlar oynayacağı çağlarda eli ekmek tutsun, eve para getirsin istiyorlar. Güvensiz sokaklara salıp taşıyamayacakları yükler altında var olmalarını bekliyorlar. İsyankâr ve aç gözlü oluyorlar zamanla ve başka türlü zorbalar olarak yetişiyorlar. Acımasız ve anlayışsız zorbalar…
Bazı çocukların da yine daha çocuk olamadan KADIN ya da ERKEK olmaları bekleniyor onlardan. Taciz ve tecavüzlerle katlediliyor içindeki çocukla beraber. Sadece para olarak görüldükleri yerlerde fuhuşa zorlanıyorlar. Ya yok olup gidiyorlar ya da içinde olduğu korkunç düzenin tekerleği oluyorlar. Güvensiz ve tehlikeli zorbalar da böyle yetişiyor.
Kimi çocuklar da başka türden banknotlar gibi muamele görüyor. Uyuşturucu batağında kaybolduğunu göremeyecek kadar kör ve umursamaz büyüklerin elinde torbacı, tinerci olup kendini tüketerek para kazanıyorlar. Bu maddelerin etkisiyle de çok tehlikeli zorbalar olarak yetişiyorlar.
Bir başka kısım çocuklarınsa sırf anası babası gün yüzü görsün diye, bazı çıkarlarına kolay yoldan kavuşsunlar diye tarikat evlerinde beyinleri yıkanıyor. Olmayan bir savaşın fedakâr neferleri olarak yetişip hak yiyerek, yol keserek ilerliyorlar. Hatta canlı bomba olup tarihe geçmeyi erdem sayıyorlar. Doğru bildikleri, onlara doğru diye gösterilen o tek yolda zorba olarak yetişiyorlar.
Artık cümlelerime “Ben küçükken…” diye bile başlayamıyorum. “Bir zamanlar çocuklar, çocuk gibi yaşarken…” diye başlayan düşüncelere dalıyorum. Ağır geliyor bu yaşananlar. Her şey için kendimi suçluyorum. Değiştirmek istiyorum ama toplumu değiştirmeden bu olanlara etki edemeyeceğimi de biliyorum. Cevaplar arıyorum. Biz ne ara bu kadar çıktık insan olmaktan? Ne ara sadece KADIN ve ERKEK olduk sadece? Ne ara tek derdimiz PARA oldu bu kadar? Ve soruyorum; çocuklarımızın elinden alınan çocukluğunun hesabının sorulacağı o mahkeme ne zaman kurulacak?
04.06.2022
Şimdi ben büyüdüm artık ve görüyorum ki değişip kirlenmiş dünya. Benim cümlelerim atalarım gibi başlamıyor artık çünkü özlemlerimiz farklılaştı. “Ben çocukken…” diye başlıyorum düşünmeye. “Mahallenin bütün çocukları kardeş gibiydik. Bütün anneler annemiz, babalar babamız sayılırdı. Saygısızlık etmez, sözlerini dinlerdik. Okul ve ödevlerden sonra bütün günümüz sokakta geçerdi. Birimizin annesi mısır patlatır, diğerimizin annesi salça ekmek sürerdi yemek için bile eve girmediğimiz için” diye bitiriyorum kendi çocukluğuma gülümseyerek.
Sonra bugünü düşünmeye başlıyorum. Bakıyorum da ‘mahalle’ kelimesi anlamını yitirmiş. Eskiden dostluk, birlik, komşuluk, yardımseverlik, aile olmak gibi anlamlara gelen mahalle, bugün bir araya dikilmiş binaların ortak adı ya da metal bir tabela üzerinde soğuk bir isim sadece. Kimse birbirini doğru dürüst tanımıyor artık. Kimse de evinin anahtarını bırakacak kadar güvenmiyor birbirine. Çocukların hiçbiri yüzü gözü kapkara olana ya da dizleri yara bere içinde kalana kadar sokakta oynayamıyor artık. Tacizci alçaklar, tecavüzcü sapıklar, organ mafyası, uyuşturucu baronları, dilenci çeteleri gibi insanın aklının almadığı tehlikelerle dolu artık o masum sokaklar.
“Yağ satarım, bal satarım. Ustam ölmüş, ben satarım” diye mendille değil taşla sopayla kovalıyor artık çocuklar birbirini. Körebe oynarken gözleri bağlı olduğu için ebe yere düşüp yaralanmasın diye kimse siper olmuyor arkadaşına. Ya da sırf kardeşleri mızmızlanıp annelerine şikâyet etmesin diye ‘fındık fıstık’ diyerek onları da oyuna katan ablalar, abiler yok sokaklarda.
Şimdi küçücük çocukların ağzında eskiden sadece arka mahalle kavgalarında duyulan küfürler cirit atıyor. Hayrına, mahalledeki çocukları sevindirmek için kolisiyle gofret almalar yalan oldu. Herkes çıkarcı, herkes güvensiz. Dağıtan olsa bile ilaçlı olma korkusundan artık kimse birinin verdiği şeyleri alıp da yiyemiyor. İnsanlar artık komşusu açken kendi tok karnıyla horul horul uyuyabiliyor.
Dostluk, arkadaşlık, paylaşma, güven, yardımseverlik, başkası adına sevinme gibi duygulara ‘ilkellik’ diyorlar artık. Herkes, her şeyi kendi için istiyor. Herkes ‘en’ olmak istiyor. En zengin, en güçlü, en başarılı, en unutulmaz…
Çocukluğunu çocuk gibi yaşayamadan yalan, küfür, çıkar, hırsızlık ve saygısızlıkla büyütülen çocuklar; bir çiçeğin açması, gökkuşağının çıkması, yağmurun yağması, bir hayvanın başının okşanması gibi şeylerden keyif almayı bilmiyorlar. Çiçekleri yoluyorlar, hayvanlara eziyet ediyorlar. Merhameti bilmiyorlar. Hem merhamet görmüyorlar hem de merhamet etmiyorlar.
Cıvıl cıvıl çocuk sesleri doldurmuyor sokakları. Adına ev denilen kapalı kutularda tek başına büyütülüyor bir kısım çocuk. Her şeyden habersiz ve gerçek hayat karşısında alabildiğine savunmasız. Prens, prenses gibi büyütülüyorlar, her istekleri yapılıyor, her şeye sahip oluyorlar. Saflıkları katlediliyor. Çabalamak nedir, öğrenmiyorlar. Yokluğu bilmiyorlar. Doyumsuz ve huysuz oluyorlar. Zorba yetişiyorlar.
Sonra bir başka kısım çocuktan da çocukluğu atlayıp yetişkin olmaları bekleniyor. Okula gidip oyunlar oynayacağı çağlarda eli ekmek tutsun, eve para getirsin istiyorlar. Güvensiz sokaklara salıp taşıyamayacakları yükler altında var olmalarını bekliyorlar. İsyankâr ve aç gözlü oluyorlar zamanla ve başka türlü zorbalar olarak yetişiyorlar. Acımasız ve anlayışsız zorbalar…
Bazı çocukların da yine daha çocuk olamadan KADIN ya da ERKEK olmaları bekleniyor onlardan. Taciz ve tecavüzlerle katlediliyor içindeki çocukla beraber. Sadece para olarak görüldükleri yerlerde fuhuşa zorlanıyorlar. Ya yok olup gidiyorlar ya da içinde olduğu korkunç düzenin tekerleği oluyorlar. Güvensiz ve tehlikeli zorbalar da böyle yetişiyor.
Kimi çocuklar da başka türden banknotlar gibi muamele görüyor. Uyuşturucu batağında kaybolduğunu göremeyecek kadar kör ve umursamaz büyüklerin elinde torbacı, tinerci olup kendini tüketerek para kazanıyorlar. Bu maddelerin etkisiyle de çok tehlikeli zorbalar olarak yetişiyorlar.
Bir başka kısım çocuklarınsa sırf anası babası gün yüzü görsün diye, bazı çıkarlarına kolay yoldan kavuşsunlar diye tarikat evlerinde beyinleri yıkanıyor. Olmayan bir savaşın fedakâr neferleri olarak yetişip hak yiyerek, yol keserek ilerliyorlar. Hatta canlı bomba olup tarihe geçmeyi erdem sayıyorlar. Doğru bildikleri, onlara doğru diye gösterilen o tek yolda zorba olarak yetişiyorlar.
Artık cümlelerime “Ben küçükken…” diye bile başlayamıyorum. “Bir zamanlar çocuklar, çocuk gibi yaşarken…” diye başlayan düşüncelere dalıyorum. Ağır geliyor bu yaşananlar. Her şey için kendimi suçluyorum. Değiştirmek istiyorum ama toplumu değiştirmeden bu olanlara etki edemeyeceğimi de biliyorum. Cevaplar arıyorum. Biz ne ara bu kadar çıktık insan olmaktan? Ne ara sadece KADIN ve ERKEK olduk sadece? Ne ara tek derdimiz PARA oldu bu kadar? Ve soruyorum; çocuklarımızın elinden alınan çocukluğunun hesabının sorulacağı o mahkeme ne zaman kurulacak?
04.06.2022