Hayret edecek hâlimiz kalmadı. Şaşıramaz olduk yazık ki. Her gün daha da beklenmedik ve çoğu zaman daha da üzücü şeyler yaşıyoruz. Biz daha birine şaşıramadan yenisi geliyor. Ağır bombardıman altındayız uzun zamandır. "Olmayacak duaya âmin denilmez." derdi eskiler ama biz şimdi sürekli olmayacak şeylerin bir anda oluverdiğine şahitlik ediyoruz. Hayret yorgunuyuz resmen artık. Şaşıramıyoruz. Daha ilk zammı sindiremeden ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü, böyle sıraya girmiş, ardı ardına geliyor. Zamlardan birine kızıp itiraz edecek kadar düşünemiyoruz üzerine çünkü hemen bir yenisi bitiyor kapıda. Zam manyağı oluyor ürünler ve alıcılar. Diğer yandan da tek bir şeyin askeri nizam sıraya girmiş zam şokunu yaşayamadan diğerine, ötekine, berikine, sağındakine, solundakine, yakınındakine sıçrıyor zam çılgınlığı. Kalem kalem ürünler zam bombardımanı altında durdurulamaz bir yükselişe geçmişken tenis maçı izler gibi izliyoruz zamları. Herkesin elinde kâğıt-kalem, herkes marketlerde ve pazarlarda ipucu arayan dedektifler gibi üç-beş kuruş ucuzluk arıyor. Arıyoruz ama nafile çaba, bulamıyoruz.
Daha öte yandan bir anda, bir yerde, bilinmedik bir virüs çıkıveriyor. Bütün dünya bir anda esir alınıyor. Hayatlarımız felç oluyor. Şaşıramıyoruz çünkü gündem durmuyor. Virüsü anlamlandıramadan konu üstüne konu ekleniyor. Orası kapalı, burası yasak derken abdala dönüyoruz. Takır takır işten çıkarmalar, özgürlük maskesinin ardına saklanıp virüs tedbiri olan maskeyi takmayı reddedenler, bin dereden su getirerek test yaptırma çabası içine girenler, aniden ölüp gidenler, ileride başımıza ne çorap öreceğini bilmediğimiz aşılar derken artık şaşıracak güç bulamıyoruz. Hayret kabiliyetimiz komaya giriyor.
Bunlar yetmezmiş gibi dünya üzerinde ansızın patlak veren savaşlar, ölen insanlar, unutulan insanlık, baş döndüren güç merakı ve bunların etkisiyle alt üst piyasalarla iyice zıvanadan çıkan zamlar eşliğinde yine ve yine sarsılıyoruz. Doların fırlaması ve yakıtların uçuş rekoru kırmasıyla daha da bükülen beller ve açlık sınırının altında kalarak nefes alamayan insanlar olarak hayret etmeye korkarken çiçek yağı ve şeker de kendini kaybediyor. Delinen cüzdanları yamayacak iğne, iplik bulamadığımıza bile şaşıramaz duruma geliyoruz. Porsiyonları da küçülttük ama ne doyabiliyoruz ne de geçinebiliyoruz.
Az öteye geçecek olursak orada da ülke cayır cayır yanmaya başlıyor. Mecazen değil, gerçek anlamıyla bütün ülke birden alev alıyor. Ülkenin ateşi böylesi yükselmişken yitip giden asırlık ağaçlara mı, yanarak ya da boğularak feci şekilde can veren canlara mı, yok olan tarım ve yaşam alanları için oralara emek verip hayatını bağlayan insanlara mı şaşıralım bilemedik. Tam da o sıralarda ülkenin bir yanı kızgın bir soba misali alev alev yanarken diğer yanı sellerle dümdüz oluverdi. Aynı hayatlar, aynı ağaçlar ve aynı emekler burada da toz olup uçtu. Olan yine doğaya, olan yine canlarımız olan hayvanlara, olan yine insanlara ve olan yine emeklere oldu. Giden paranın ve oluşan zararın hesabını yapamadık korkumuzdan. Hayret edecek mecalimiz kalmadı yas tutmaktan.
Her şey bir yana, onca olayın üstüne yetmezmiş gibi sert bir kış ve üst düzey doğal gaz ve elektrik zamlarıyla elimize aldığımız faturalarla sarsıldık. Bir fırsatını bulursak şaşıracağız ama şaşıramadık. Hayret etmekten bıktık. Hayret etmeye gücümüz yok derken dağdan taştan toplanan otlar bile ateş etmeye başladı cüzdanlara. Kafayı yedik ama şaşıramadık.
Bozulan eğitim sisteminde daha orta okul düzeyindeki çocuklar cinsellik, evlilik ve kolay yoldan zengin olmak hakkında konuşmaya ve hatta bu konularda kavga edip karşısındakilere zara vermeye başladılar. Bol küfürlü soslarla bezenmiş hakaret yüklü aşağılama dilini öyle çok benimsediler ki konuşmanın lezzetine bir türlü varamadılar. Fikirler değil küfürler savaşıyordu bilgi yükleme merkezlerinin sıralarında. Ders çalışmak, öğretmeni saymak, öğrenciyi sevmek ya da arkadaşlık yalan oldu, gitti. Şaşıramadık.
Daralıp haberleri açarak yaptık en büyük hatayı. Bağımlısı olduğu uyuşturucuyu alabilmek için annesinin üzerine benzin döküp yakmaya çalışan evlatlar, kendi kızının ırzına geçen babalar, üç-beş karış toprak ya da üç-beş lira para uğruna koca koca adamlara gelin edilerek peşkeş çekilen küçücük kız çocukları, istismara uğrayan çocuklar, kendilerine ait olacakları bir yer bulamadıkları için intihar eden gençler, "Gece sokakta yalnızdı", "Kısa etek giymişti", "Dolmuşta tek başınaydı" diye tecavüz edilip öldürülen genç kızlar, boşanmak istediği için öldürülen anneler, kadınlar ve trafikte yol verme kavgasında hayata gözlerini yuman insanlarla karşılaştık. Beynimiz uyuştu. Kalakaldık ama hayret edecek derman bulamadık. Ciğerlerimiz yandı. Burun direklerimiz sızladı. Utancımızdan yerin dibine girdik. Kahrolduk ama hayret bıkkınıydık, şaşıramadık. Zaman içinde biz şaşıramadıkça hayretlik şeyler çoğunluğun gözünde normalleşti. Normalleştikçe felaketler büyüyerek gelmeye devam etti ve biz insanlar maalesef ki yenildik.
4.05.2022
Daha öte yandan bir anda, bir yerde, bilinmedik bir virüs çıkıveriyor. Bütün dünya bir anda esir alınıyor. Hayatlarımız felç oluyor. Şaşıramıyoruz çünkü gündem durmuyor. Virüsü anlamlandıramadan konu üstüne konu ekleniyor. Orası kapalı, burası yasak derken abdala dönüyoruz. Takır takır işten çıkarmalar, özgürlük maskesinin ardına saklanıp virüs tedbiri olan maskeyi takmayı reddedenler, bin dereden su getirerek test yaptırma çabası içine girenler, aniden ölüp gidenler, ileride başımıza ne çorap öreceğini bilmediğimiz aşılar derken artık şaşıracak güç bulamıyoruz. Hayret kabiliyetimiz komaya giriyor.
Bunlar yetmezmiş gibi dünya üzerinde ansızın patlak veren savaşlar, ölen insanlar, unutulan insanlık, baş döndüren güç merakı ve bunların etkisiyle alt üst piyasalarla iyice zıvanadan çıkan zamlar eşliğinde yine ve yine sarsılıyoruz. Doların fırlaması ve yakıtların uçuş rekoru kırmasıyla daha da bükülen beller ve açlık sınırının altında kalarak nefes alamayan insanlar olarak hayret etmeye korkarken çiçek yağı ve şeker de kendini kaybediyor. Delinen cüzdanları yamayacak iğne, iplik bulamadığımıza bile şaşıramaz duruma geliyoruz. Porsiyonları da küçülttük ama ne doyabiliyoruz ne de geçinebiliyoruz.
Az öteye geçecek olursak orada da ülke cayır cayır yanmaya başlıyor. Mecazen değil, gerçek anlamıyla bütün ülke birden alev alıyor. Ülkenin ateşi böylesi yükselmişken yitip giden asırlık ağaçlara mı, yanarak ya da boğularak feci şekilde can veren canlara mı, yok olan tarım ve yaşam alanları için oralara emek verip hayatını bağlayan insanlara mı şaşıralım bilemedik. Tam da o sıralarda ülkenin bir yanı kızgın bir soba misali alev alev yanarken diğer yanı sellerle dümdüz oluverdi. Aynı hayatlar, aynı ağaçlar ve aynı emekler burada da toz olup uçtu. Olan yine doğaya, olan yine canlarımız olan hayvanlara, olan yine insanlara ve olan yine emeklere oldu. Giden paranın ve oluşan zararın hesabını yapamadık korkumuzdan. Hayret edecek mecalimiz kalmadı yas tutmaktan.
Her şey bir yana, onca olayın üstüne yetmezmiş gibi sert bir kış ve üst düzey doğal gaz ve elektrik zamlarıyla elimize aldığımız faturalarla sarsıldık. Bir fırsatını bulursak şaşıracağız ama şaşıramadık. Hayret etmekten bıktık. Hayret etmeye gücümüz yok derken dağdan taştan toplanan otlar bile ateş etmeye başladı cüzdanlara. Kafayı yedik ama şaşıramadık.
Bozulan eğitim sisteminde daha orta okul düzeyindeki çocuklar cinsellik, evlilik ve kolay yoldan zengin olmak hakkında konuşmaya ve hatta bu konularda kavga edip karşısındakilere zara vermeye başladılar. Bol küfürlü soslarla bezenmiş hakaret yüklü aşağılama dilini öyle çok benimsediler ki konuşmanın lezzetine bir türlü varamadılar. Fikirler değil küfürler savaşıyordu bilgi yükleme merkezlerinin sıralarında. Ders çalışmak, öğretmeni saymak, öğrenciyi sevmek ya da arkadaşlık yalan oldu, gitti. Şaşıramadık.
Daralıp haberleri açarak yaptık en büyük hatayı. Bağımlısı olduğu uyuşturucuyu alabilmek için annesinin üzerine benzin döküp yakmaya çalışan evlatlar, kendi kızının ırzına geçen babalar, üç-beş karış toprak ya da üç-beş lira para uğruna koca koca adamlara gelin edilerek peşkeş çekilen küçücük kız çocukları, istismara uğrayan çocuklar, kendilerine ait olacakları bir yer bulamadıkları için intihar eden gençler, "Gece sokakta yalnızdı", "Kısa etek giymişti", "Dolmuşta tek başınaydı" diye tecavüz edilip öldürülen genç kızlar, boşanmak istediği için öldürülen anneler, kadınlar ve trafikte yol verme kavgasında hayata gözlerini yuman insanlarla karşılaştık. Beynimiz uyuştu. Kalakaldık ama hayret edecek derman bulamadık. Ciğerlerimiz yandı. Burun direklerimiz sızladı. Utancımızdan yerin dibine girdik. Kahrolduk ama hayret bıkkınıydık, şaşıramadık. Zaman içinde biz şaşıramadıkça hayretlik şeyler çoğunluğun gözünde normalleşti. Normalleştikçe felaketler büyüyerek gelmeye devam etti ve biz insanlar maalesef ki yenildik.
4.05.2022