İnsanların mutluluğu önündeki en büyük engel, kendisi aslında. Amacına ya da hedefine ulaşır ulaşmaz kendine daha büyük ve daha zor bir hedef ya da amaç koyan yine insanın kendisidir. Kendine mutlu ve tatmin olma şansı tanımayan, rahat bir soluk almaya tenezzül dahi etmeden yeni bir mücadeleye soyunan insan, hayatın ne denli kısa olduğunu unutuyor ya da göz ardı ediyor çoğu zaman. Hırsının esiri olmayı normal kabul eden bir toplumun hedeften hedefe koşan gönüllü askeri olmaktan hiç şikâyet etmiyor. İstasyonlarda durup nefes almıyor, düşünmüyor, sorgulamıyor.
Kuş cıvıltılarında gizlenen huzuru, çiçeklerin kokusunu, doğadaki renklerin canlılığını göremeden ölüyor. Yolun sonunda her şeyini tamamladığını düşünerek ölürken bile en çok kendini kandırıyor. Her şeyi yarım bırakıyor ve bunu fark edemiyor. Dalından portakalı koparıyor belki ama daha onun kabuğunu sayamadan ölüyor. Gökyüzüne baktığında içini aydınlatan yıldızları seviyor ama daha isimlerini öğrenemeden, bir gece için bile olsa onları saymaya çalışmadan ölüyor. Şişe suları dikiyor kafasına ama bir kuyudan buz gibi bir kova su çekmeden ölüyor. Bir kuşun kanadını iyileştirmeden, ormanda bir gece olsun uyumadan ölüyor. Evrenin mucizesini yaşayamadan, madde kölesi olarak tüketiyor ömrünü ve kendini hükümdar sanıyor. Ayakkabı, çanta, cep telefonu, araba, yazlık, kışlık, bardak, çanak, koltuk, hali gibi şeyler almak için bir ömrü feda ediyor. Yarı aç, yarı tok olması fark etmiyor, hep daha kalitelisini alıp gövde gösterisi yapmak peşinde bir ömür yaşıyor. Aslında insanı yine en çok kendisi mutsuz ediyor.
Yaşamak için asgari düzeyde araç gereç sahibi olmanın onun mutlu olmasının önünde büyük bir engel olduğuna dair beyninin yıkanmasına izin veriyor, bu baskıcı durum karşısında bile susuyor. Hep daha fazlası için mücadele ederken birden ansızın yok tükeniyor. Oysa yarın neler olacağından habersiz. Bugünü mükemmel etmek isterken yarınları nasıl parçalayıp bozduğunu görmüyor. Sadece kendi için değil toplum dünya için bile nice cinayet işlediğinin farkına varmayan bir katil olarak evreni durmadan tüketiyor, toplumu durmadan baltalıyor.
Yolda çöp toplayarak çocuklarını okutmaya çabalayan babayı görmüyor. Pazar artıklarıyla çocuklarının aç karnını doyurmaya çalışan anneyi umursamıyor. Okuyabilmek için can atarken masrafları karşılayamadığı için okuyamayan ve genç yaşta para kazanma sorumluluğu üstlenmek zorunda kalan çocuklara ve gençlere sırt çeviriyor. Açlıktan karnı sırtına yapışan hayvanları görmezden geliyor. Evde kendisinin yiyemediği şeyleri çöpün kenarına atmakla vicdanına rüşvet veriyor artık insanlar. Sonra da “Yaşadım, gördüm,” diyorlar.
Cehaletinin farkında olmayan bu insanlar, lüks restoranlarda yarısından azını yediği yemeklere binlerce lira hesap ödedikten sonra yol kenarında bin bir emekle yetiştirdiği domatesi satan teyzeyle pazarlık ediyor. Arabasını tamir eden ustadan ısrarla indirim istiyor. Sonra da onların emeğinden çalarak aldığı indirim kâr sanıyor. Evinde kış günü bile şortla gezmek için koca bir mahalleden daha fazla ısı enerjisi tüketiyor ama sokakta, soğukta ayakkabısı ya da ceketi olmadığı için titreyerek çalışmak zorunda kalan insanları yok farz ediyor, görmezden geliyor.
İnsana hizmet etmek için icat edilen eşyalara köle olup onların hizmetine giriyor hiç düşünmeden insan. Bir canlıyı -insan, hayvan, ağaç, çiçek- sevindirmenin hazzını yaşamayan, koşarak değil yürüyerek hatta zaman zaman dinlenerek yaşamayı başaramayan, etrafında olanları fark edemeyen, evrenin mucizesine şahitlik edemeyen, sahip olduklarına sevinemeyen -sahip olur olmaz daha iyisine dikiyor gözünü-, an biriktirmek yerine gösteriş yarışına giren insanların gerçek anlamıyla mutlu olma şansları böylece kalmıyor.
Bu yaşayış tarzını sürü psikolojisiyle kabullenip sürdüren insanlar, kendi esaretlerinin sebebidirler. Esaretin bedelinin sürekli tüketmek üzerine kurulu bu düzenin bir parçası olarak kendi kendini infilak ettirmek olduğunu anlamıyorlar. Resmen kendi kafalarına sıkıyorlar. Yarınları yozlaştırıp yok ettiklerinin farkına varacak kadar bile fikirleri olmuyor. Susturulan vicdanlarını hapsettikleri hücrelerde kendilerinin de çürüdüklerini görmüyorlar. Bir hedefe ulaşmanın hazzını yaşamadan bir diğer hedefe koşmaya odaklı yaşayan bu türden insanlar, kesinlikle kendi kendisinin katilidir ve dünyanın hiçbir yerinde intiharın cezası yoktur.
Demet Yener - 15.09.2022
Kuş cıvıltılarında gizlenen huzuru, çiçeklerin kokusunu, doğadaki renklerin canlılığını göremeden ölüyor. Yolun sonunda her şeyini tamamladığını düşünerek ölürken bile en çok kendini kandırıyor. Her şeyi yarım bırakıyor ve bunu fark edemiyor. Dalından portakalı koparıyor belki ama daha onun kabuğunu sayamadan ölüyor. Gökyüzüne baktığında içini aydınlatan yıldızları seviyor ama daha isimlerini öğrenemeden, bir gece için bile olsa onları saymaya çalışmadan ölüyor. Şişe suları dikiyor kafasına ama bir kuyudan buz gibi bir kova su çekmeden ölüyor. Bir kuşun kanadını iyileştirmeden, ormanda bir gece olsun uyumadan ölüyor. Evrenin mucizesini yaşayamadan, madde kölesi olarak tüketiyor ömrünü ve kendini hükümdar sanıyor. Ayakkabı, çanta, cep telefonu, araba, yazlık, kışlık, bardak, çanak, koltuk, hali gibi şeyler almak için bir ömrü feda ediyor. Yarı aç, yarı tok olması fark etmiyor, hep daha kalitelisini alıp gövde gösterisi yapmak peşinde bir ömür yaşıyor. Aslında insanı yine en çok kendisi mutsuz ediyor.
Yaşamak için asgari düzeyde araç gereç sahibi olmanın onun mutlu olmasının önünde büyük bir engel olduğuna dair beyninin yıkanmasına izin veriyor, bu baskıcı durum karşısında bile susuyor. Hep daha fazlası için mücadele ederken birden ansızın yok tükeniyor. Oysa yarın neler olacağından habersiz. Bugünü mükemmel etmek isterken yarınları nasıl parçalayıp bozduğunu görmüyor. Sadece kendi için değil toplum dünya için bile nice cinayet işlediğinin farkına varmayan bir katil olarak evreni durmadan tüketiyor, toplumu durmadan baltalıyor.
Yolda çöp toplayarak çocuklarını okutmaya çabalayan babayı görmüyor. Pazar artıklarıyla çocuklarının aç karnını doyurmaya çalışan anneyi umursamıyor. Okuyabilmek için can atarken masrafları karşılayamadığı için okuyamayan ve genç yaşta para kazanma sorumluluğu üstlenmek zorunda kalan çocuklara ve gençlere sırt çeviriyor. Açlıktan karnı sırtına yapışan hayvanları görmezden geliyor. Evde kendisinin yiyemediği şeyleri çöpün kenarına atmakla vicdanına rüşvet veriyor artık insanlar. Sonra da “Yaşadım, gördüm,” diyorlar.
Cehaletinin farkında olmayan bu insanlar, lüks restoranlarda yarısından azını yediği yemeklere binlerce lira hesap ödedikten sonra yol kenarında bin bir emekle yetiştirdiği domatesi satan teyzeyle pazarlık ediyor. Arabasını tamir eden ustadan ısrarla indirim istiyor. Sonra da onların emeğinden çalarak aldığı indirim kâr sanıyor. Evinde kış günü bile şortla gezmek için koca bir mahalleden daha fazla ısı enerjisi tüketiyor ama sokakta, soğukta ayakkabısı ya da ceketi olmadığı için titreyerek çalışmak zorunda kalan insanları yok farz ediyor, görmezden geliyor.
İnsana hizmet etmek için icat edilen eşyalara köle olup onların hizmetine giriyor hiç düşünmeden insan. Bir canlıyı -insan, hayvan, ağaç, çiçek- sevindirmenin hazzını yaşamayan, koşarak değil yürüyerek hatta zaman zaman dinlenerek yaşamayı başaramayan, etrafında olanları fark edemeyen, evrenin mucizesine şahitlik edemeyen, sahip olduklarına sevinemeyen -sahip olur olmaz daha iyisine dikiyor gözünü-, an biriktirmek yerine gösteriş yarışına giren insanların gerçek anlamıyla mutlu olma şansları böylece kalmıyor.
Bu yaşayış tarzını sürü psikolojisiyle kabullenip sürdüren insanlar, kendi esaretlerinin sebebidirler. Esaretin bedelinin sürekli tüketmek üzerine kurulu bu düzenin bir parçası olarak kendi kendini infilak ettirmek olduğunu anlamıyorlar. Resmen kendi kafalarına sıkıyorlar. Yarınları yozlaştırıp yok ettiklerinin farkına varacak kadar bile fikirleri olmuyor. Susturulan vicdanlarını hapsettikleri hücrelerde kendilerinin de çürüdüklerini görmüyorlar. Bir hedefe ulaşmanın hazzını yaşamadan bir diğer hedefe koşmaya odaklı yaşayan bu türden insanlar, kesinlikle kendi kendisinin katilidir ve dünyanın hiçbir yerinde intiharın cezası yoktur.
Demet Yener - 15.09.2022