Sanatı ve sanatçının baş tacı olduğu günlerden her önüne gelenin kendini sanatçı zannettiği günlere nasıl geldik? Mesajları ve öğütleri görmezden gelerek başladık. Sonra da olması gerekenden sıkılıp olasılıkları konu almaya başladık. Hep en uçlara gittik ve sonunda sanatı da tükettik.
Anadolu rock müziğinin kurucularından olan rahmetli Cem Karaca “Peynir, ekmek değil ama acı su bedava!” demişti bir zamanlar bir şarkısında (1987). “Kelle fiyatına hürriyet, esirlik bedava!” diye de haykırmıştı gür sesiyle. Bugün geldiğimiz noktada su, ne yazık ki uzun yıllardır parayla. Esirlik ise bedava değil artık. Vatan, gelecek, güzel günler ve umutlarla birlikte kaybedilen özgürlük karşısında sadece nefes alabilmek için ölümüne esaret var artık. Kanla alınan toprakların gıcır gıcır paralar karşılığında elden çıkarılması, toprağın değil vatanın; malın değil özgürlüğün satıldığı bu günlerde normal karşılanır oldu.
Yıllar önce insanlığı uyaran Cem Karaca’nın bütün çabaları karşılıksız kaldı. Üstüne üstlük çok daha uzun yıllar önce bu dizeleri kaleme alan Orhan Veli’yi de (1949) anlayamadı insanlarımız. Sanat, çağının ilerisinde yaşayanların işidir ve yazık ki kendi çağında yaşayanlar, sanatçıların bu gibi gizli mesajlarını çözmede son derece gönülsüz ve başarısızlar.
Aynı şekilde sanatçı, aranjör, şarkıcı, besteci, söz yazarı, televizyon programı yapımcısı ve sunucusu, köşe yazarı, Devlet Sanatçısı, kültür elçisi olan ve Anadolu rock müziğinin kurucularından olan rahmetli Barış Manço da apaçık olsa da çözülemeyen mesajlar vermiştir sanat hayatı boyunca. İnsanlıktan asla ümidini kesmemiş, durmadan ve yılmadan bu kutsal göreve devam etmiştir. Yazık ki beklediği sonuca ulaşmaya ömrü vefa etmemiş, anlaşılamadan bu dünyadan ayrılmıştır.
Haram ve helali hatırlatırken “Maşallah, bu ne bolluk böyle? Helalinden kazandıysan söyle.” diyen Barış Manço hemen ardından “Gözümüz yok, Allah daha çok versin ama paylaş, gel beni dinle. Paylaşırsan sevaba girersin.” diyerek babacan bir nasihatte bulunmuştur (1992). Geldiğimiz noktada çoğunluğun bencillikle kısa yoldan kolay para kazanma arzusuyla hayatından çaldığı diğer insanları hiç umursamadığı günleri yaşamaktan utanç duyanlarımız hâlâ var çok şükür. Peki ya mesaj?
Sonrasında açgözlülüğün fenalığına vurgu yaparak “Maşallah, bu ne iştah böyle? Yetim hakkı yemediysen söyle.” dediğinde hemen ardından “Gözümüz yok, afiyet şeker olsun ama paylaş, gel beni dinle. Gariplerin de karnı doysun.” diyerek doğru yolu göstermiştir yine yıllar yıllar önce (1992). Yazık ki aç gözlülüğün ve doyumsuzluğun mutsuz kıldığı toplumların tükenişinin hızlandığı günlerden geçiyoruz. Demek ki bu mesajı da çözen çok kişi olmamış.
Kudreti sorgularken “Maşallah, bu ne kudret böyle? Zayıfları ezmedin mi, söyle!” sorularıyla karşımıza çıkmış ve “Gözümüz yok, Allah daha iyi etsin ama paylaş, gel beni dinle. Ardından herkes dua etsin.” diyerek doğru yolu göstermiştir. Gücünü koltuktan ve makamdan alanların geldikleri yeri unutup güce taparak kuklalaştığı ve kendi özerkliğini yitirerek yönettiği bir toplumun “Bilgi güçtür.” düsturunu nasıl yanlış anladığının kanıtı olarak günden güne daha da yozlaştığı günlerden geçiyoruz. Burada da mesajı umursayan neredeyse olmamış.
Günümüzde ne acıdır ki hak yemeden, zayıfı ezmeden ya da güçlüye yaranmadan yükselmenin yolu neredeyse yok gibi. Adalet ya da eşitlik, anayasaların maddeleri arasında alelade sözcükler artık. Kimse bileğinin hakkıyla hak ettiği yere gelemez oldu. Vicdanlarını kara kutulara kapatıp kilit altına alanların devrini yaşıyoruz.
Pahalılık karşısında çeşitliliğin ezdiği cüzdanlarımızla bakan gönül gözlerimiz günbegün insanlığından daha da uzak yerlere düşüyor. Uzaklaştıkça da gündelik yaşamlarımızı içinden çıkılamaz bir kaos sarıyor. Tahammülsüz ve empatiden uzak, robotlara benzer varlıklara dönüşüyoruz. Geçmişe bakmaya zamanımız yok, ders çıkaramıyoruz. Bu sebepten geleceği bile düşünemiyoruz. Hayallerimiz de yok artık. Ancak içinde bulunduğumuz günü yaşıyoruz. Dün yok, yarın yok. Sadece bugün var. Daha fazlasına ne bedenimiz yetiyor ne ruhumuz ne de psikolojik durumumuz. Tarih yazan ve dünyaya nam salan bir toplumun sessiz yok oluşu koşaradım sürerken bizler sadece bakıp üzülebiliyoruz, hepsi bu!