Merhabalar, gazetecilik bölümü öğrencisi olarak severek okuduğum ve şimdiden üretmeye, emek harcamaya gayret ettiğim mesleğimle ilgili yaşadığım bazı zorlukları sizlerle paylaşmak isterim.
Öncelikle en yakınlarımız, ailelerimiz, dahi mesleğimizin geleceğinden endişeli. İş bulma kaygısı başta olmak üzere, ülkemizdeki gazetecilerin yaşadığı sıkıntılar ailemizin bu mesleği seçmemiz karşısında olumsuz bir duruş sergilemelerine neden oluyor.
Diğer yandan ortada bir sürü yeni mezun varken deneyimli işçi ilanları, sayısız üniversite, her sene artış gösteren mezun sayısı ve lisans derecesi görülen eğitim sonucunda kasiyer maaşından daha az verilen bir maaş...
Artık gençler olarak ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Bu bölüm benim hayalim, sırf ekonomik refah için hayallerimi geride bırakmak zorunda kalmak istemiyorum. Gençler olarak bu kadar çırpınıp okurken, okumanın değersizleştiği -okuyan da bir okumayan da kafasında olan- ülke istemiyorum. Sadece babasından şirketi kalan, belediyede dayısı olan, paraları havada uçuşan insanlar kazanmasın. Biz de emeğimizin karşılığını görelim, hayallerimiz yıkılmasın.

Maalesef ülkemizde bahsetmiş olduğum mesleğimizin değersizliği ve ekonomik koşullarını tetikleyen daha büyük bir sorun var. Bu sorun, fikir özgürlüğünün ihlali. Ülkemizde fikir ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanması aile içerisinde başlayıp, eğitim ve iş hayatına kadar sürmektedir. Kendi benliğini keşfetmiş ve bir kalıba dahil olmayan bireyler kendi içerisinde bu sorunu her ne kadar çözmeye çalışsa da ülkenin politik yanı ve toplumun genel düşünceleri bu sorunu çözmeye engel olmaktadır. Oysa ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. maddesinde 'düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti' şu şekilde bahsedilmektedir: "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar."
İfade özgürlüğü insan haklarına girmektedir. Yani insanın doğasında kendini açıklaması ve savunması kadar doğal bir şey yoktur. Fakat bunları açıklarken dahi gazeteci adayı olmam sebebiyle ifademin özgürlüğünden çok toplumun düşüncesi için hukuki destek olarak Anayasa maddesi örneğini vermem gerekti.
Her sorun yeni bir sorun doğurur. Bu da demek oluyor ki sektörümüzde ifade özgürlüğünün ihlali basın özgürlüğünün kısıtlanma sebebidir. Basın halkın dilidir ve basına kısıtlama getirmek halkın sesini kesmektir.
Elbette basın özgürlüğü sınırsız değildir. Zaten tüm sorun burada başlamaktadır. Sektörümüzün çabası basın özgürlüğünün sınırsızlığı için değildir. Hak tanınan ve zaten hakları olan sınırlar içerisinde mücadale sürdürmektir. Ama geçmişten günümüze kadar baktığımız dönemlerde iktidar da kim varsa, basının hakkı olanı yapmasına dahi izin vermemiştir. Her dönemin iktidarı sadece kendi menfaati için çalışılmasını istemektedir.
Her sorun yeni bir sorun doğurur sözümden kastım tam olarak buydu. Sorunun başlangıcını bulduğumuzda ardında ki problemleri bulmakta zor olmuyor. Unutmayalım ki "Basın yönetenlere değil, yönetilenlere hizmet eder."
Hale Kalem
Öncelikle en yakınlarımız, ailelerimiz, dahi mesleğimizin geleceğinden endişeli. İş bulma kaygısı başta olmak üzere, ülkemizdeki gazetecilerin yaşadığı sıkıntılar ailemizin bu mesleği seçmemiz karşısında olumsuz bir duruş sergilemelerine neden oluyor.
Diğer yandan ortada bir sürü yeni mezun varken deneyimli işçi ilanları, sayısız üniversite, her sene artış gösteren mezun sayısı ve lisans derecesi görülen eğitim sonucunda kasiyer maaşından daha az verilen bir maaş...
Artık gençler olarak ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Bu bölüm benim hayalim, sırf ekonomik refah için hayallerimi geride bırakmak zorunda kalmak istemiyorum. Gençler olarak bu kadar çırpınıp okurken, okumanın değersizleştiği -okuyan da bir okumayan da kafasında olan- ülke istemiyorum. Sadece babasından şirketi kalan, belediyede dayısı olan, paraları havada uçuşan insanlar kazanmasın. Biz de emeğimizin karşılığını görelim, hayallerimiz yıkılmasın.

Maalesef ülkemizde bahsetmiş olduğum mesleğimizin değersizliği ve ekonomik koşullarını tetikleyen daha büyük bir sorun var. Bu sorun, fikir özgürlüğünün ihlali. Ülkemizde fikir ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanması aile içerisinde başlayıp, eğitim ve iş hayatına kadar sürmektedir. Kendi benliğini keşfetmiş ve bir kalıba dahil olmayan bireyler kendi içerisinde bu sorunu her ne kadar çözmeye çalışsa da ülkenin politik yanı ve toplumun genel düşünceleri bu sorunu çözmeye engel olmaktadır. Oysa ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. maddesinde 'düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti' şu şekilde bahsedilmektedir: "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar."
İfade özgürlüğü insan haklarına girmektedir. Yani insanın doğasında kendini açıklaması ve savunması kadar doğal bir şey yoktur. Fakat bunları açıklarken dahi gazeteci adayı olmam sebebiyle ifademin özgürlüğünden çok toplumun düşüncesi için hukuki destek olarak Anayasa maddesi örneğini vermem gerekti.
Her sorun yeni bir sorun doğurur. Bu da demek oluyor ki sektörümüzde ifade özgürlüğünün ihlali basın özgürlüğünün kısıtlanma sebebidir. Basın halkın dilidir ve basına kısıtlama getirmek halkın sesini kesmektir.
Elbette basın özgürlüğü sınırsız değildir. Zaten tüm sorun burada başlamaktadır. Sektörümüzün çabası basın özgürlüğünün sınırsızlığı için değildir. Hak tanınan ve zaten hakları olan sınırlar içerisinde mücadale sürdürmektir. Ama geçmişten günümüze kadar baktığımız dönemlerde iktidar da kim varsa, basının hakkı olanı yapmasına dahi izin vermemiştir. Her dönemin iktidarı sadece kendi menfaati için çalışılmasını istemektedir.
Her sorun yeni bir sorun doğurur sözümden kastım tam olarak buydu. Sorunun başlangıcını bulduğumuzda ardında ki problemleri bulmakta zor olmuyor. Unutmayalım ki "Basın yönetenlere değil, yönetilenlere hizmet eder."
Hale Kalem
Rabbim yolunu bahtını açık etsin :)