Hikaye bu ya. Bir memlekette savaş kazanılmış, toy kurulmuş, han, kapılarının menteşelerini söktürüp halkı yağmaya çağırmış. Halk girmiş han kapısından, eline geçirdiğini aparmış. Gümüş ibrikler, altın kabzalar, yakut bıçaklar... Han kapısıdır, yağmalanır. Yağmaya öteden beriden beyler de çağrılır. Mübahtır, sevaptır, kutludur. Yağma biter, yenir içilir, uykuya dalınır. Hikaye bu ya.
Fakat bir bey yağmaya çağrılmamış. Gümüş ibrikten, altın kabzadan, yakut bıçaktan mahrum kalmış, asi olmuş, tehdit savurmuş. Han beyi sınamış, bey asi olup hana baş kaldırmış. Hikaye bu ya.
Hikaye deyip geçmemek de lazımmış. Son birkaç aydır önümüze düşen kabine listeleri, vekil pazarlıkları, mutabakat metinleri kurulan toyun yağmasıymış. Han kapıları açılmış, çoktan pay edilmiş. Yağma esnasında çadır sarsılmış, eşik dağılacakmış da toplanmış, yeniden toy kurup yağma başlamış. Fakat henüz ne savaş kazanılmış ne sandık. Çağrılan çağrılmayan kim varsa tutacağı saf hala belli değil. Bugün bunu gördük.
Mektubu açtık ve okuduk. Bir bey yağmaya davet edilmemiş, "asi olabilirim" diyor. "Bizi nasıl ikna edeceksiniz?" diye soruyor, ikna olmazlarsa tutacakları safın hududunu açık bırakıyor. "Yağmaya ortak edenle hareket ederiz" diyor. Tıpkı 2013’te olduğu gibi. Siyasettir, kimin ne tarafa döneceği çok da belli değildir, ancak günlerdir topyekûn mücadele mesajları arasında böyle bir tehdit, asilikten başka bir şey de değildir.
Altı siyasi partinin altısının da isteklerinin yarım yamalak kabul gördüğü, yine de insanların gönüllü ya da gönülsüz sandığa gidip bu istibdada karşı oy kullanacağı bir seçimde, istibdadı fırsat bilip seçmeni kendine mahkum eden bir tutum ne kadar demokratik, bunu sormak gerekiyor Demirtaş’a. Adaylık tartışmaları esnasında Yavaş’ın ismi anılmaya başladığı an oy yok diye ortalığı yakıp yıkan, Akşener dün bir televizyon kanalında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Adayı ve HDP liderleri arasında görüşmelerin ve müzakerelerin gerçekleşebileceğini söylediği halde bugün açık mektupla masayı hedef gösteren bir üslubun seçim sürecinde istibdadı yıkma konusundaki samimiyetinden elbette yalnızca şüphe duyulur.
Meseleyi “sizin seçmen – bizim seçmen” boyutuna indirgedikten sonra, masa ve HDP görüşmelerine karşı çıkan Akşener’in de sebepleri gayet haklı ve makuldür. Demirtaş, bu seçimin “sizin seçmen – bizim seçmen” seçimi olmadığı, tamamıyla bir ülkenin son kurşunu olduğunu kabul etmedikçe, kendi seçmenini dilediği yöne yönlendirebileceğini iddia ettikçe yağmadan pay talep etmediği konusundaki söylemleri de samimiyetsiz kalır.
Dedik ya, han beyi sınamış, yağmaya davet etmemiş, bey asi olmuş. Umarız bu trajedinin Beyrek’i biz olmayız.