Bu satırlar İYİ Parti ve Meral Akşener’in hakkını savunmak için beş buçuk yıldır etrafına karşı mücadeleler veren İYİ Parti mensubu bir Türk Milliyetçisi tarafından kaleme alınmıştır.
I. Mücadele ve Mukavemet
Başlığı tetkik edip yukarıdaki kısa izahatı okuduysanız zaten bunun bir tenkit yazısı olduğunu anlamışsınızdır. Lâkin bu; müellif tarafından yalnızca bir tenkit değil, aynı zamanda bir sitem yazısıdır.
Parti içinde ana direği teşkil eden “milliyetçi” cemiyetin bir ferd-i mümtazı olarak, İYİ Parti teşekkül etmeden evvel ben de oyumu MHP’den yana kullanıyordum. 2015’ten sonraki süreçte ihtiyaç duyduğum telakkiyi ve hasretini çektiğim heyecanı MHP içinde bulamadım; kendi fikirlerimi temsil eden bir parti arayışı içine girdim.
Türk Milliyetçiliğinin Balgat hâkimiyeti altında dizginlenen ve yoz münasebetlerle kurulu teşkilat mekanizması içinde -tek gayesi- mevcut nizamı muhafaza etmek olan bir yapıya bürünmesini kendime yakıştıramadım.
Onun yerine savunduğum görüşlerin toplumun geniş kesimlerine yayılması ve muhtelif demografik gruplar tarafından herhangi bir tahdit olmadan kabullenilebilmesi için İYİ Partili oldum.
İYİ Parti’nin kuruluşunda yer aldım, teşkilatlanma gayretlerine yardımcı oldum. Tek başıma 3 adet powerbank ve 1,5 litre su ile oy verdiğim bölgedeki 3 okulun tutanaklarını topladım. Küçük kardeşimden ödünç aldığım bir bisiklet ile tek bir oyumuzun bile müdafaa edilmesi için ter döktüm. Hayatımda bu kadar yorulup da şikâyet etmediğim tek bir gün bile olmamıştı. Seçimi kaybetmemize rağmen…
Evet, o gün Türkiye’nin kaderini değiştiremedik ve Meral Akşener’in bahsettiği şekliyle “ucube sistem”i yıkamadık. Fakat, bütçesiz ve medyasız çıkılan bir yolculuğun sonunda Türk Milliyetçiliğinin Balgat’a mahkûm kalmadığı bir anlayışı Meclis’e taşımayı başardık.
Şimdi ise aradan 5 yıl geçti. Bu arada ben tahsilimi tamamladım, bir işe girip ekmek parası kazanmaya başladım. Hali hazırda da nişanlıyım ve evlenebilmek için hükümetin değişmesini bekliyorum.
Bu 5 yılda Meral Akşener ve İYİ Parti türlü türlü tacizlere ve hakaretlere maruz kaldı. Emekli Amiraller Bildirisi’nden sonra söylenen sözlerden tutun, Meral Akşener’in oğlu Fatih Akşener’in Suriyeli sığınmacılara “girişimcilik” projesi sağlaması üzerinden İYİ Parti’nin milliyetçi hassasiyetlerinin sorgulanmasına kadar.
Ben, “Ömer’in Yolu” denen rezalet haricindeki konularda hep İYİ Parti’nin ve Meral Akşener’in yanında kalmayı tercih ettim. Parti içerisinde herhangi bir makam veya türlü menfaat beklentim olmadan, sırf genel başkanımızın samimiyetine itimat ettiğim için çevremdeki insanlarla cidal etmeyi tercih ettim.
Başlangıcından beri karşı çıktığım ve İYİ Parti’nin “demokrat” kimliğiyle uzaktan yakından alakası olmayan ‘Altılı Masa’ ortaklığına şiddetli bir şekilde muhalefet ettim. Kurtkaya ellerini çözsün, özgürlüğüne kavuşup yiğitliğini konuştursun istedim. Çünkü partinin kendini inşa ettiği ideolojik altyapıya ve nitelikli kadrolarına inandım. Bu kavgayı verebilecek kudretimiz olduğunu düşündüm. 3 ila 6 Mart arasındaki süreçte hem yazdıklarımla hem söylediklerimle İYİ Parti için mücadele vermeye gayret gösterdim.
Yalnızca sosyal medya üzerinden değil, ezici çoğunluğu CHP’li olan çevreme karşı da mevziimi bir er gibi savundum. Çünkü Akşener’in itirazının doğru olduğuna inanıyor ve milletin sesini kürsüye taşıdığı için kendisine borçlu olduğumu hissediyordum. Tek atımlık kurşunumuz vardı, attık ama maalesef umduğumuzu bulamadık.
Nihayetinde Kemal Kılıçdaroğlu adaylık tahtına oturdu. Benim gibi düşünenlerin Kemal Kılıçdaroğlu’na ilk turda oy vermesi için en güçlü sebep, İYİ Parti’nin de bu adaylığa rıza göstermesi oldu.
Cumhurbaşkanlığı pusulasında herhangi bir tereddüdüm kalmadı. Cumhuriyet tarihinin en baskıcı idaresiyle karşı karşıya kalmışken, Erdoğan karşısında kazanabilmesi en muhtemel adayı desteklemek için herhangi bir şüphe duymadım.
Ancak milletvekilliği genel seçimleri için aynısını söylemenin mümkün olmadığını belirtmek isterim.
II. Müdavele ve İstikâmet
Şunu söyleyip olası tenkitleri karşı ön almakta fayda var ki, benim seçim bölgemde oy vermekten kuşku duyacağım tek bir kişi bile yok. Bu açıdan Ankara ve İstanbul’daki İYİ Parti seçmenlerine nazaran kendimin daha şanslı olduğunu hissediyorum.
Peki 2018 yılındaki heyecanı neden şimdi hissetmiyorum? Neden Erdoğan ve nizamının yıkılmasına bu kadar yaklaşmışken eskisi kadar ümitvar olamıyorum? Parti masadan kalktığı için mi? Hayır. Masaya geri döndüğü için mi? Değil. Kılıçdaroğlu aday olduğu için mi? O da değil.
Sayın partili yetkililer, süt leke taşıdığı için eski heyecanı taşımıyorum. Tüm aday listelerini tetkik etmedim ancak gördüğüm kadarıyla partimizde bulunmasını sindiremeyeceğim birkaç vekilimiz olacak.
Vatandaşa “takla” attıran İdris Naim Şahin, Gezi Parkı’nda hürriyetini savunan gençlere “çapulcu” diyen Rasim Arı ve Suriyeliler gitmek istese bile salmayacak olan Fakıbaba gibi isimleri sonra münakaşa ederiz.
Benim konuşmak istediğim isim ise Seyithan İzsiz. Eğer kendisi hemşeri cemiyetlerinden veya profesyonel meşgalelerinden fırsat bulup bu yazıyı okuyabilirse, neden kendisinin adaylığına olan itirazımızda haklı olduğumuzu görecektir. Bu yüzden lisan-ı hâl ile kendisine yönelik “açık mektup” niteliğinde birkaç soru sormak isterim:
Sayın İzsiz. Sizi iki hafta öncesine kadar tanımadığımı söylemek ve parti içinde tanımamış olmayı dileyeceğim az sayıda insanlardan biri olduğunuzu ifade etmek isterim.
Belli ki İstanbul’da, Kürt kökenli vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı yerlerde bir itibarınız var. İstanbul Ticaret Odası’nda üyelik yapmışsınız. Sizi biraz tahkik ettiğimde Vanspor’un başkanlığını da yaptığınızı ve memleketinize duymuş olduğunuz mesuliyet hissiyatının kuvvetli olduğunu görebiliyorum.
Sizin adaylığınıza neden razı olmadığımı kısaca izah etmek isterim.
Yanlış anlamayın, yalnızca şehit edilen Fırat Çakıroğlu’nun katiline burs verdiğiniz “iddialarıyla” alakalı konuşmayacağım. Eğer fark ettiyseniz hâlâ iddia demeyi sürdürüyorum çünkü kendinizi açıklamaya çalıştığınız metinde burs verip vermediğinizle alakalı açıkça bir beyan ortaya koyamadınız. Sizin adınıza Meral Akşener söz konusu iddiayı yalanlamak durumunda kaldı. Lâkin, Şehit Fırat’ın babası Sayın Fuat Mahir Çakıroğlu, dün katıldığı bir programda sizin Nurullah Semo denilen teröriste burs verdiğinizle alakalı bir belge olduğunu iddia etti. Bu belgeye sahip misiniz? Eğer sahipseniz neden bunca şeye rağmen saklamayı sürdürüyorsunuz? Eğer sahip değilseniz veya ortada böyle bir belge yoksa neden izahat yapmıyorsunuz?
Şunu söylemeden edemeyeceğim: Kendinizi yalnızca yardıma muhtaç öğrencilere burs veren ve burs verdiği kişileri tanımayan bir hayırsever olarak görüyor olabilirsiniz. Bir Vanlı olarak hemşerilerinize yardım etmek istiyor olabilirsiniz. Pekâlâ Nurullah Semo adlı teröristin ailesiyle irtibatlı da olabilirsiniz. Suç şahsidir. Nurullah Semo adlı teröristin hiçbir akrabasını suçlayamayacağım gibi, sizi de böylesine bir sebeple suçlamak haddime değildir.
Ancak Sayın İzsiz, sizin tek şaibeniz yalnızca bu da değil. Şehit Fırat’ın katiline dahi burs verdiğiniz iddiası bile başlı başına büyük bir mesele iken, Cumhuriyetimize hakaretler etmiş Kürtçü Şerafettin Elçi’ye taziye mesajı neşretmenizi neyle izah edeceksiniz?
Fırat’ın da şehit edildiği İhanet Süreci’ne destek vermiş ve terör örgütü PKK’nın “yalnızca onurlu bir barış” istediğini beyan eden Şerafettin Elçi’ye rahmet okumanızı neyle izah edeceksiniz?
FETÖ’den ihraç edilen kamu görevlileriyle, üstünüze vazife olmayan bir şekilde hitap usulleri kullanarak irtibat kurduğunuzla alakalı tweet’leri nasıl izah edeceksiniz? Bu kişiler, sizin de mezun olduğunuz Fatih Üniversitesi’nden tanıdıklarınız mı?
Ya da size şöyle bir soru sorayım Sayın İzsiz. Siz tam olarak hangi maksatla milletvekili olmak istediniz? Hitap ettiğiniz cemiyetin meselelerine çözüm bulmak için mi? Hemşerilerinizin problemlerini dile getirmek için mi? Yoksa sadece itibar için mi? Eğer sonuncu hariç diğer sorulara cevabınız evetse, neden İYİ Parti’yi tercih ettiniz?
Şerafettin Elçi denen şahsa taziye mesajı neşreden biri olarak sizi İYİ Parti’ye çeken şey tam olarak neydi? AKP Gençlik Kolları’nda başladığını siyasi kariyerinizi neden İYİ Parti’de sürdürme kararı aldınız? AKP’den aday olamadığınız için mi, yoksa görüşleriniz değiştiği için mi?
Benim gönlümden geçen ve temenni ettiğim şey sizin adaylığınızı geri çekmenizdir. Eğer geri çekmiyorsanız ve üstünüzdeki ithamların haksız olduğunu düşünüyorsanız, bu durumda izahat yapmak mecburiyetindesiniz. Eğer bizi ve bizim gibi Türk Milliyetçisi İYİ Partilileri önemsemiyorsanız susmayı da tercih edebilirsiniz. Ancak bu koşulda sizi hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimizi ifade etmek ve önünüzdeki siyasi kariyerinizin oldukça zor geçeceğini söylemek isterim. Umarım bu konuyu düşünür ve ona göre hareket edersiniz.
Unutmayın, süt leke taşısa bile biz taşıyamayız.
III. Mukabele ve Merhamet
Yazının üçüncü bölümü yoğun bir şekilde sitem ihtiva edecek ve nihayetinde bir neticeye bağlanacak.
Ben, İYİ Parti mensubu bir Türk Milliyetçisi olarak kendim gibi düşünen yol arkadaşlarım adına sizlere şu soruları sormayı vazife bilirim:
• Yalnızca tek sefer seçime giren bir partinin kemik oyunu hesap edebilmesinin ne kadar zor olduğunun farkındayım. Ancak İsmail Ok ve Hasan Sami Özvarinli gibi Cumhur İttifakı’na meyletmesi muhtemel isimlerden ziyade, bizim gibi milliyetçi cemiyetlerin de desteğini alabilecek adaylar bulmakta çok mu zorlandınız?
• Meral Akşener kendisine yapılan dayatmayı kabul etmeyerek masadan kalkmış ve milletin sesine kulak verilmesini istemişti. Buna binaen sormak isterim: milletvekilliği aday adaylığı için müracaat etmeyen ve bazı illerde temayül yoklamasına dahi çıkamayan kişilerin aday yapılması ne kadar doğru?
• Eskiden AKP içerisinde yer almış ve bugün partimize gelen isimler, geçmişte söylemiş oldukları sözlere dair bizden özür dileyecekler mi? İcraatlarına dair herhangi bir özeleştiri verecekler mi? Yoksa bize takla attıran, çapulcu diyen kişileri – tıpkı DEVA ve Gelecek Partilerinde olduğu gibi- kabul etmemiz, sahip çıkmamız mı lazım?
• Eğer seçmen velinimetse bugün aday yapmaya kalktığınız isimlerin velinimetlerine karşı en azından bir izahat yapma borcu yok mu?
Cevaplanmama ihtimali aksine göre daha yüksek olan sorularımı sorduktan sonra ehemmiyetli bir hususu hatırlatmak isterim. Bu yazı bir şikâyetnâme mahiyetindedir. İYİ Parti, Türkiye’nin mevcut yapısındaki sıkışıklığı açmak ve Türk Modernleşmesinin 200 yılı aşkın serüveninde başat aktör olmak için bu yola çıkmıştır. Bu yolculuğunda da kendini yalnızca belirli bir zümreye değil, cemiyetin muhtelif kademelerindeki insanlara ulaşmayı kendine vazife bilmiştir.
Yeni bir siyaset anlayışını ortaya koymak için yola çıkan İYİ Parti, bu yola iddiasını ispatlar nitelikte olan insanlarla devam etmek mecburiyetindedir. İYİ Parti seçmenlerinin kimseyi milletvekili yapma borcu yoktur. Ahlaklı bir siyasi anlayışı oluşturmak isteyen İYİ Parti’nin, kendi seçmenlerinden özür dilemeyi bir erdem olarak gören insanlarla yola devam etmesi gereklidir.
Bugün, dışarıdan görüldüğü kadarıyla, açıkça milliyetçi olduklarını beyan etmemelerine rağmen; Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Prof. Dr. Ümit Özlale ve Sevinç Atabay gibi çok kıymetli isimleri bünyesinde barındırabilen İYİ Parti, bu stratejisini devam ettirebilecek iradeye sahiptir. Türkiye donanımlı, ahlâklı ve sudan temiz yüreği olan nice vatan evlatlarıyla doludur.
Umut ederim ki, bu iradeye sahip olduğuna inandığım ve sahip olduğu nitelikli kadroların ülkemize hizmet etmesini istediğim İYİ Parti, verilen bunca emeklere yazık etmeyecek ve gündemi hiç de ihtiyacımız olmayan konularla meşgul etmemek adına lüzumlu tedbirleri alacaktır.
Kırgın bir İYİ Partili olarak yazının sonunu şöyle tamamlamak isterim: Umarım önümüzdeki seçimler neticesinde bu müstebit nizam tarihe karışacak ve milletimiz muhtaç olduğu hürriyetine kavuşacaktır.
Kırgınlığımızın tapusu olacak bir sitem mektubu olmuş, çok ince, huzursuzlananların bam teline dokunacak vâzıhta. Özlale'nin 'dersim' kelimesini kullanmasında bir beis görmüyor musunuz? Yeni yazınızda cevâbını verirseniz çok müteşekkir olurum, esenlikler.