Şehit-i Ala ve Gazi-i Namdar İsmail Enver Paşa. Kimileri Osmanlı devletinin yıkılmasının müsebbibi olarak onu ve partisi İttihat ve Terakki'yi gösterdi, kimileri ise onu Turan idealizminin yılmaz bir savaşçısı ilan etti.
Enver Paşa'nın hayatını tarihsel süreç içerisinde ele almak maksadıysa üç bölümden oluşacak bir yazı dizisi oluşturacağım. Yazı dizisinin bu ilk bölümünde Enver Paşa'nın doğumundan 1908 İhtilali'ne kadar olan süreci bilgilerinize sunacağım.
Enver Paşa'nın doğum tarihi tam olarak bellidir, bu bilginin doğruluğu 1909 yılında yazılan aile mektuplarına ve bizzat Enver Paşa'nın kendi hayat hikayesini anlatmasına dayanır. Asıl adı İsmail Enver, doğum yeri İstanbul, doğum tarihi 12 Kasım 1297, yani 23 Kasım 1881 Çarşamba günüdür. Dönemsel anlamda doğum kayıtlarının tam ve doğru tutulmadığı bilinen bir gerçektir, örnek vermek gerekirse Atatürk’ün doğum tarihi gün ve ay olarak bilinmez hatta ve hatta kimi kayıtlarda doğum tarihinin 1880 olduğu da söylenmektedir.
Enver Paşa'nın baba tarafı Gagavuz Türklerindendir, bu konuda bizi aydınlatan ve hatıralarında bahseden ise Enver Paşa'nın da amcası olan bizlerin Kut’ül Amare Zaferinin komutanı olarak bildiği ve soyadını bu savaştaki kahramanlığından dolayı ‘’KUT’’olarak alan Halil Kut Paşa'dır.
Enver Paşa eğitim hayatının ilk dönemlerinde sıradan bir öğrenci olarak bilindi, gerek notları gerekse sınıf içi sıralamaları da bu durumu kanıtlar niteliktedir. Harp Okulundan arkadaşı Fahrettin Altay, Enver Paşa'dan şöyle bahseder:
<
Enver Paşa'nın eğitim hayatı içerisinde en başarılı dönemi Harp Okulu ve Harp Akademisi sıralarında geçti. Harp Okulunu 4. sırada Harp Akademisini ise 2. sırada bitirdi. 23 Kasım 1902 tarihinde kurmay yüzbaşı olarak üçüncü ordunun emrinde Manastır 13. Topçu Alayı 1. Bölüğünde görevine başladı. Bu arada bahsini etmeden geçemememiz gereken bir önemli hadise cereyan etti, Erkan-ı Harp öğrencisi Enver Bey ve amcası Halil Bey bayram selamlığında Padişaha suikast için evlerine iki anarşist kabul ettiği gerekçesiyle tevkif (tutuklama) edildiler. Neticede istibdat döneminin içindelerdi ve bu dönemde sıkça jurnalcilik faaliyetleri yapılırdı, Yıldız Sarayı'na görülüp yargılandılar ve yargılama sonucu serbest kaldılar.
Enver Paşa'nın İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin içerisine girmesi yine amcası olan Halil Paşa sayesinde olmuştur. İttihat ve Terakki Cemiyeti İstanbul’da Tıbbiyeli öğrenciler tarafından kurulmuş bir hareketti ve amaçları 1877 Kanun-ı Esasisi'ni Padişaha tekrar kabul ettirip 2. Meşrutiyet'i ilan etmekti.
Enver Paşa'nın yüzbaşı rütbesiyle Makedonya’da görev yaptığı sırada Makedonya kaynayan bir kazan gibidir. Balkanlar her ulusun bağımsızlık nidalarıyla çalkalanırken komitacılık faaliyetleri de zirve noktasına ulaşmıştır. Enver Paşa gözünü budaktan esirgemeden Bulgar, Sırp ve Yunan çetelerini dağlarda takip ediyor ve kahramanca savaşıyordu. Hatta kendi istek ve arzusu ile ısrarla görev yerinin Makedonya’da olmasını istiyordu. Gösterdiği kahramanlıklar neticesinde rütbesi Padişah tarafından Binbaşılığa terfi ettirildi. Bir yandan dağlarda çetecilerle mücadelesini sürdürürken bir yandan da Meşrutiyet'i ilan edip istibdat yönetimine son vermenin yollarını arıyordu. Mücadelesine devam ettiği sıralarda çeteci olarak faaliyet gösterenlerin bağımsız bir millet olma arzusu ile savaştığını görüyor, milliyetçiliğin önemli bir güç olduğunu kendilerinin de bu milliyetçi his ile savaşmaları gerektiğine iyiden iyiye kanaat getiriyordu.
Balkan topraklarımızda durum bu halde iken doğuda Batılı güçlerle beraber Ruslar tarafından bir Ermeni sorunu hortlatılmaya çalışılıyordu. Böylesi bir ortamda gerçekleşen Reval görüşmeleri memleketin gündemine ve bilhassa Makedonya’ya bomba gibi düştü. Reval görüşmeleri neticesinde İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı Nikola Osmanlı devletinin paylaştırılması hususunda anlaşmışlardı. Reval görüşmelerinde varılan mutabakatın altında gittikçe güçlenen Almanya tehlikesi karşısında bir Rusya ve İngiltere’nin ittifak arayışları yatar. Reval görüşmeleri bir başka açıdan 1. Dünya Savaşı'nın zeminini de oluşturdu diyebiliriz.
Tüm bu gelişmeler üzerine başta Enver Paşa, Resneli Niyazi, Ömer Naci ve Eyüp Sabri Akgöl’ün olduğu bir grup asker tarafından bir ihtilal hareketi başlar. Bu başkaldırının temel amacı Meşrutiyet'in ilan edilmesi ve istibdat dönemine son vermektir. Padişah 2. Abdülhamit isyanı bastırmak için çeşitli girişimlerde bulunur. Bu girişimlerden en önemlisi Arnavut Korgeneral Şemsi Paşa'nın öldürülmesidir ki, bu gelişme genç ihtilalcilerin namına nam katacaktır. İşler bununla da kalmaz Manastır'da bulunan Müşir (maraşel) Osman Paşa, Resneli Niyazi Bey'in kuvvetleri tarafından kaldırılır ve artık maraşel Osman Paşa ihtilalcilerin elinde esirdir.
9 Temmuz 1908 de İttihat ve Terakki Cemiyeti adına Padişaha son derece kesin ve saygılı bir dille ültimatom verilir. Eğer Padişah Meşrutiyet idaresini kendi rızasıyla kabul etmezse, kendisi tahttan indirilmiş sayılacaktır. Makedonya’da Veliaht Reşat Efendi, Padişah ilan edilecek ve hutbelerde adı okunacaktır. Bu haber Padişah 2. Abdülhamit’i kalbinden vuracaktır.
Enver Bey başta olmak üzere İttihat ve Terakki Cemiyeti İstanbul’un kararı ne olursa olsun 10 Temmuz'da Meşrutiyet'i ilan etme kararı almıştır, nitekim o gece İstanbul’da da aynı karar verilmiş ve 10 Temmuz 1908'de Meşrutiyet ilan edilmiştir. O anları Enver Bey şöyle anlatmıştır:
<< Ben söz aldım. Biri Türkçe, biri Bulgarca iki nutuk söyledim. 'Yaşasın Hürriyet! Yaşasın Millet! Yaşasın Vatan!' diye bütün gücümle bağırdım. Bütün halk bu sözleri tekrar ettiler. Bu sırada toplar atılıyordu. Sonra meydana indik. Herkes birbirini kucaklıyordu. Hepimiz birbirimizle kucaklaştık…>>
O artık hürriyet kahramanı Enver Bey olmuştur. Korkusuz ve hesapsızca bir hayalin peşinden yılmadan giden ve bu gidişat için hiç çekinmeden ölümü göze alan idealist bir askerdi. İttihat ve Terakki’nin Makedonya’dan Selanik’e gelmesini emreden telgrafını aldığında gözyaşlarına hakim olamaz gittiği her yerde büyük bir kalabalık ve sevgi seli kendisine eşlik eder. Kalabalığın nidaları ise genellikle hep aynıdır:
<<…HÜRRİYET KAHRAMANI ENVER BEY…>>
Barış Yüksel