Dünyayı etkisi altına alan küresel salgın beraberinde ekonomik bir yıkımı da getiriyor. Ekonomilerin kırılgan olup olmadığı hususu bu yıkımın şiddetini de belirleyecek. Kırılgan ekonomiler içerisindeki durumumuzu anlamak açısından birtakım veriler sunup beraberinde tarım sektörünün Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisini analiz edip kısa değerlendirmelerde bulunacağım.
Dünya üzerinde kırılgan ekonomileri tabir eden ve literatüre kırılgan beşli olarak geçen bizimde dahil olduğumuz ekonomi sınıflandırması, ilk kez ABD kökenli yatırım bankası Morgan Stanley’in 2013 yılı Ağustos ayında yayınladığı Küresel Görünüm başlıklı raporunda ortaya atıldı. Gerek 2013’den bu yana ekonomik göstergelerde bir iyileşme olmaması, gerekse dış finansman ihtiyacının 210 milyar dolar gibi çok yüksek bir miktarda seyretmesi Türkiye’nin kırılgan beşli olarak tabir edilen kategoride almasına neden oluyor.
Ülkemizde tarım ve hayvancılık sektörünün GSYİH içerisindeki payı yıllar içerisinde düşüş göstermiştir, bu durum özellikle son zamanlarda bazı tarımsal ürünlere olan ihtiyacımızın artmasına ve bu ihtiyacın giderilmesi noktasında ithalat yolunu seçmemize neden olmuştur. Bu sorun orta ve uzun vadede kronik bir ekonomik sorun haline gelen ödemeler bilançomuzdaki gediğin büyümesine sebep olmaktadır. Yıllara göre GSYİH içerindeki tarım ve hayvancılığın yüzdesel oranları ise şöyle;
• 1960: %54,92
• 2000: %10,08
• 2010: %9,03
• 2018: %5,76
Verilerden de görüldüğü gibi yıllar içerisinde tarımın GSYİH içerisindeki payı sürekli bir azalma eğilimi göstermiştir. Bu durum her geçen gün temel ihtiyaç maddelerinin karşılanması için dışarıya bağımlılığın arttığını dolayısıyla dış ticaret hacmimizin azaldığını dışa bağımlılığımızın ise arttığını göstermektedir.
Ülkemizde tarımsal gelişmişliğin bir diğer göstergelerinden olan traktör ve biçerdöver sayılarına baktığımızda sayının arttığını görmekteyiz. Bu sayılar ise şöyle;
• 2001 yılı;
Traktör sayısı: 948.416
Biçerdöver sayısı: 12.053
• 2019 yılı;
Traktör sayısı: 1.354.912
Biçerdöver sayısı: 17.190
Rakamlardan da görüldüğü gibi traktör ve biçerdöver sayısı yıllar içerisinde artış göstermiştir. Yıllara göre ortalamasını aldığımızda yıllık traktör sayısı ortalama 22.583 adet, biçerdöver sayısı ise yıllık ortalama 285 adet artış göstermiştir. Bu artış rakamları tarımsal gelişmişliğimizin zaman içerisinde arttığını gösterse de bu artışın ne kadarının tarımsal verimliliği olumlu yönde etkilediği tartışma konusu olmuştur. Tarımsal gelişmişliği verimselliğe dönüştüremedikten sonra yapılacak hamlelerin çiftçimize birer maliyet olarak döneceği unutulmamalıdır. Çiftçilerimiz tarımsal modernizasyon hamlesinin içerisine dahil olurken çok az sayıda çiftçimiz tasarruflarını kullanmıştır, çiftçilerimizin büyük çoğunluğu kredi kullanmak suretiyle modernizasyona dahil olmuş ve dolayısıyla borçlanmıştır. Yukarda da bahsettiğimiz gibi verimsellik açısından kısır kalan bir sistem içerisinde çiftçimiz eriyip gitmekte, kur artışlarına ve petrol fiyatlarındaki yukarı yönlü yükselişe çiftçimiz kurban edilmektedir. Girdi maliyetlerinin azaltılıp tarımsal sulama ve toprak verimliliğinin arttırılması yönünde kararlar alınmadıkca ya da alınan kararların sahada uygulandığını görmedikçe çiftçimiz ellerinde avuçlarında ne varsa kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.
Toplam kullanılabilir tarım alanı 2001 yılında 40.967 hektar iken 2019 yılında 37.712 hektara düşmüştür. Bu düşüş şüphesiz m2 üzerinden elde edilen tarım ürünü verimliliğini aşağı yönde etkiledi. Ülkemiz nüfusunun sürekli arttığı bilinen bir gerçek iken tarımda reformun; arazi toplulaştırması metodu ile değil de girdi maliyetlerinin aşağı yönlü çekilmesi suretiyle gerçekleştirilmesi daha akılcı bir yöntem olacaktır. Çiftçimizin 1 litre mazot alması için 2002 yılında 0,23 kg buğday satması gerekmekteydi, bu rakam 2015 yılı verilerine göre 4,74 kg ye kadar çıkmıştır. Aradan geçen beş yılın ardından artan dolar kuruna paralel olarak bu rakamın çok daha yukarılara çıktığı su götürmez bir gerçektir.
Malum olduğu üzere tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgını neticesinde tarımın önemi bir kere daha gündeme geldi. İnsanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi için temel ihtiyaç maddelerine olan gereksinim yıllara göre sürekli bir artış gösteriyor. Bu ihtiyacın ne şekilde ve nasıl karşılanacağı sorusu ekonomi biliminin ana konusunu oluşturmakta, tarımsal modernizasyon ve verimlilik mühendislik alanını ilgilendiren bir sorun olsa da, elde edilen nihai ürünün bölüşümü ihtiyaçların tespiti gibi teknik konular ekonomi biliminin uğraş alanıdır.
Günden güne önemi artan ve gelecek yıllarda da önemini daha iyi kavrayacağımız gıda sektörünün hammaddesini teşkil eden tarım sektörü devletlerin sübvanse etmesi gereken birincil sektörlerin başında gelmektedir. Bir efsane şeklinde dillere adeta pelesenk olan ‘’Türkiye dünyada kendi kendine yetebilen ender ülkelerden biridir’’ sözünü tekrar gerçeğe döndürmemiz son derece zaruridir.
Unutulmamalıdır ki elimizdeki toprağa ne şekilde baktığımız, koruduğumuz, ektiğimiz ve biçtiğimiz bizlerin toprağa anaya ne kadar saygılı olduğumuzu gösterir.
Barış Yüksel