Osmanlı Devleti, yıllarca tebaası olan Balkan milletlerinin Fransız Devriminden etkilenmesi sonucunda ve bu milliyetçilik rüzgarının Batılı devletler tarafından (çıkarları doğrultusunda) desteklenmesi neticesinde bir dizi ayaklanma ve isyana muhatap olmuştur. Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı'ndan oluşan Balkan ittifakının Osmanlı Devletine karşı giriştiği silahlı isyan neticesinde 1. Balkan Savaşı patlak vermiş ve Osmanlı Devleti sonuçları ağır olacak kayıplar yaşamıştır.
Balkan Savaşı patlak verdiği sırada Osmanlı ordusu içerisindeki subay ve askerler arasına siyaset sirayet etmiştir. Subaylar, Hürriyet ve İtilaf Partisi ile İttihat ve Terakki Partisi etrafında gruplaşarak ordunun her zerresine siyaseti bulaştırmışlardır. Bu gruplaşma öylesine yürek burkan noktalara gelmiştir ki, farklı siyasi görüş taşıyan kuvvetler birbirine yardım etmemiş, çoğu Balkan şehrimiz bir kurşun dahi atılmadan düşman eline teslim edilmiştir. Osmanlı Devleti, bu şartlar altında büyük bozguna uğramıştır, taraflar 3 Aralık 1912 tahinde vardıkları mutabakat kapsamında ateşkes ilan etmiş ve 20 gün sonra Londra'da mütareke şartlarını görüşmek üzere anlaşmışlardır.
Londra Konferansı devam ederken taraflar birbirlerine anlaşma şartlarını sunarlar uzun uzadıya görüşmeler gerçekleşir, Osmanlı Devleti, mağlup olduğu için isteğinde fazla ısrarcı olamaz. Nihayetinde yabancı devletler 4-17 Ocakta Bab-ı Ali'ye son şartlarını bildirirler. Bu şartlara göre; Edirne Bulgarlara bırakılmakta, Doğu Trakya içinden geçecek malum sınır çizgisinde ısrar olunmaktadır. Bunun üzerine sadrazam Kamil Paşa ‘’Saltanat Şurası’’nı toplayıp şartları görüşmek ister. Şura, 23 Ocak'ta toplanır, Kamil Paşa durumu açıklayan bir nutuk okur, kimsenin söyleyecek fazla bir şeyi yoktur ve mütareke şartları kabul edilir. Şartların kabul edildiğine dair bir cevap hazırlanır ve Fransızcaya çevrilmek üzeredir.
Edirne’nin düşman eline verileceği söylentisi orduda büyük yankı uyandırmıştır, subaylar durumdan oldukça rahatsız olmuş ve darbe söylentileri iyiden iyiye artmıştır. Bu durumu kabullenmek istemeyen İttihatçı subaylar iki gizli toplantı tertiplerler, ilk toplantıya Enver Bey katılamaz ve toplantıdan da kesin bir sonuç çıkmaz. İkinci toplantıyı Talat Bey tertipler ve Enver Bey'i de toplantıdan haberdar edip toplantıya katılmasını sağlar. Yapılan bu ikinci toplantıdan Bab-ı Ali baskınının yapılması kararı çıkmıştır. Hükümete kesinlikle güvenilmediği toplantıda deklare edilir, Enver Bey yanına verilecek 60 arkadaşı ile bu işi muvaffakiyetle yapacağını belirtir.
Baskın 23 Ocak 1913'te yapılacaktır, karar verilir ve İstanbul’un dört bir yanındaki ittihatçılara haber verilir. Hareket İttihat ve Terakki'nin Nuruosmaniye kulübünden başlayacaktır, Enver Bey’e kafilenin önüne düşmesi için acar bir kır at hazırlanır. Enver Bey Bab-ı Ali’ye doğru harekete geçmiştir fakat etrafta iki elin parmağını geçmeyecek kadar insanın kendine katıldığını görür, söylendiği gibi kendisine eşlik eden 60 arkadaşı henüz ortada yoktur. Sağında ve solunda Yakup Cemil, Mustafa Necip, Mümtaz, Sapancalı Hakkı ve Ömer Naci gibi silahşörler vardır. Enver ve İttihatçı silahşörler Bab-ı Ali'ye yürürken arkalarına birtakım insanlar takılır ve kalabalık git gide büyümeye başlar. Vazifesi Bab-ı Aliyi korumak olan Uşak taburu, Enver Paşa ile gelen gruba müdahalede bulunmaz hatta yerinden bile kıpırdamaz.
Kapıları açtırıp muhafız polisleri bir kenara ittiren Enver Paşa ve Yakup Cemil içeri girmiştir, ardından Talat Bey, Nail ve Abidin Beyler de içeri girerler. İlk karışıklık holde başlar Mustafa Necip kendilerine engel olmaya çalışan bir komiseri öldürür, sonra da Yaver Nafiz Bey'i yaralar fakat Nafiz Bey imkanını bularak ateş edip Mustafa Necip’i öldürür. Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Nazım Paşa silah seslerini duyarak hole çıkar, Enver Bey ve dört silahşör arkadaşı ile orada karşılaşır. Nazım Paşa bir şeyler söylemek üzere konuşmaya başlamıştır ki, Yakup Cemil tabancasını ateşleyerek Nazım Paşa'yı öldürür. Artık olaylar kontrolden çıkmıştır. Enver Bey, Sadrazam Kamil Paşa ve bazı nazırların bulunduğu odanın kapısını sert bir şekilde açarak içeri girer. Kamil Paşa'ya dönerek; ‘’Artık millet sizi istemiyor, istifa ediniz’’ der. Çaresiz Kamil Paşa istifasını yazar, Enver Bey istifayı alarak hemen dışarı çıkar, bu arada Bab-ı Ali’nin emniyeti Talat Paşa ve diğer arkadaşlarına kalır. Kapının önünde Şeyhülislam Cemalettin Efendi'nin otomobiline atlayan Enver Bey ve arkadaşları Şeyhülislam'ın onayını da alır ve doğrudan Dolmabahçe Sarayı'na giderler. Padişah'a, Kamil Paşa’nın istifasını sunarlar yerine Mahmut Şevket Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesini isterler ve bunu da sağlarlar. Tüm bu olaylar karşısında padişahın tepkisi; ‘’Pekiyi, öyle olsun, hayırlı olsun’’ olmuştur.
Enver Bey ve arkadaşları Bab-ı Ali'ye döndüklerinde kahraman gibi karşılanırlar her yerde, ‘’Yaşasın millet, yaşasın İttihat ve Terakki’’ nidaları söylenmektedir. Enver ve İttihat Terakki artık iktidardaydı, Talat Bey hiç yetkisi olmamasına rağmen durumu telgraf merkezinden tüm valilik ve devlet temsilciliklerine bildirmeye başlamıştır. İlerleyen günlerde Mahmut Şevket Paşa kabinesi kurulmuştur ve İttihat Terakki tek başına iktidar olmuştur, bu mutlak iktidar ise 5 yıl 268 gün sürecektir. İktidar, nutuklarında Edirne’nin kurtarılacağından bahsediliyordu. Fakat Edirne, 8 Nisan 1913'te Bulgarların eline geçti. Ve artık bütün sorumluluk İttihat Terakki'nin daha doğrusu Enver Bey’indi…
Barış Yüksel