Geçenlerde Sayın Mustafa Üstündağ tarafından kaleme alınmış olan ve belki de tüm zamanların en güzel ve etkileyici kadınlarından birisi olan Marilyn Monroe'nun "güzellik, ün, şan, şöhret, para v.s. her şeye sahip olduğu düşünülen dünya çapında bir yıldızın tutarsız birtakım davranışlarının çevresindeki kişilerce kapris, şımarıklık olarak nitelendirilerek dikkate alınmadığı ve çevresinde bulunan kişilerce bu tutarsız davranışlar dikkate almış olsaydı şayet belki de intiharının önüne geçilebileceği" varsayımından yola çıkarak kendisi ve dünyanın "Marilyn Monroe'yu kırmızı zemin üzerinde çırılçıplak yatan sarışın kadın pozuyla görüp, çıplaklığı ile tanıdıklarını zannettiklerini ama o çıplaklığın altında yatan daha kaç kat elbise, kaç kat örtü olduğunu göremediklerini" anlattığı biraz lirik, biraz buruk, çokça da hüzünlü olan bir yazı okudum...
Ve okurken çok etkilendiğim bu yazının özellikle son cümlelerini, bu cümlelerdeki hayata dair hazanı, hüznü ve şiiri uzun uzun düşündüm; zira her ne kadar dışarıdan ışıl ışıl, pırıl pırıl görünse de Marilyn Monroe' nun yaşam öyküsü de pek çoğumuzun yaşam öyküsü gibi buruk bir hikaye, zira hepimiz kendi içimize şöyle bir bakıp kendimizi, nedenlerimizi, nedenlerimizi ve niçinlerimizi sorguladığımız zaman kendimizi gerçekten tanıyıp tanımadığımız konusunda şüpheye düşeceğimiz bir sürü gizem olduğunu keşfedeceğimiz gibi kendi içimizde - başkaca bir nedenden ötürü değil, sadece kendimizi korumak için - kat kat örtünerek arkasına saklandığımız kat kat elbise, kat kat örtü olduğunu da fark edeceğiz galiba...
Ancak kendimizi korumak için kat kat katlardan oluşturduğumuz bu katmanlarımızı sıkılaştırırken gözden kaçırdığımız noktaysa kendimizi korumak için oluşturduğumuz bu katlar ve katmanların bizi, bizden ayırdığı, uzaklaştırdığı; dışarıdan bakıldığı zaman Marilyn Monroe gibi herkesin gıpta ile baktığı gibi yaldızlı bir hayatın içinde yaşadığımız zannedilirken aslında kendimizi, kendi yarattığımız cehenneme hapsettiğimizdir.
Onun için hadi gelin henüz çok geç olmadan yavaş yavaş aralayalım katlarımızı ve katmanlarımızı ve bilelim ki her kat ve katmanların altında kendi korkularımızdan başka korkacak hiçbir şey yok ve her gün korka korka yaşamaktansa "ya cesaret" diyerek korkularımızdan oluşturduğumuz elbiseleri sıyırıp atalım üzerimizden ve hayata sıkı sıkı tutunarak sadece günü yaşayalım, bebeklerin emekleyerek yürümeyi öğrenmesi gibi her gün bir adım, bir adım daha diyerek önce yürümeyi öğrenelim (gerisi mi, gerisini de hayata bırakalım gitsin) olmaz mı..
İclal Türkmen