Bir önceki yazımızda kadın cinayetlerini ele almış, bunların nasıl önlenebileceğini belirtmiş ve birkaç örnekle de bu cinayetlerin boyutlarını detaylı biçimde konuşmuştuk. Söz verdiğimiz üzere bu yazıda da erkek cinayetlerini anlatacağız. Zira pek göz önünde olmasa da fazla bilinmese de erkek cinayetleri tüm cinayetler içinde birinci sıradadır ve konuşmaya değerdir.
Belki de garibinize gitmiştir. Erkek cinayetleri diye bir şeyin olmayacağına dair algı mevcut. Lakin işlenen cinayetler içinde aslan payı erkek cinayetleridir. Çoğunlukla erkekler erkekleri öldürdüğü için cinsiyet kavramı göz önünde olmaz. Haberlere baktığınızda konular arazi kavgası, sevgili tartışması, yankesicilik, hırsızlık, sarkıntılık, trafikte tartışma gibi başlıklarla verilir. Halbuki buralarda ölenler hep erkeklerdir. Yapılan tüm çalışmalarda ortaya çıkan ortak sonuç erkek ölümlerinin tahmin edilenden fazla olduğudur. Her dört cinayetten üçünde ölen erkeklerdir. Bunun yanında her on katilden dokuzu da erkeklerdir. Yani erkekler erkekleri öldürür. Bu oran yıllardır hiç değişmedi ve aynı şekilde devam edecek gibi duruyor. Zaten tüm suç dosyalarında (beyaz yaka suçlar hariç) erkek ve kadın oranı çoğunlukla onda birdir.
Bir diğer durum ise anaerkil toplumlar ya da kadının sözünün geçtiği evler. Tahmin ettiğiniz üzere ataerkil ev ve toplumda yaşanan tüm sorunlar burada da yaşanır. Hatta geçtiğimiz yazılarda buna benzer konuları içeren dosyaları açmıştık. Örneğin Katherine Knight. Evlilikleri ve beraberlikleri boyunca partnerlerini dövmüş, tehdit etmiş ya da eziyette bulunmuştu. Hatta kendisinden ayrılmak isteyen eşini korkutmak için köpeğini gözlerinin önünde boğazını keserek öldürmüştü. Erkeğe yönelik şiddetin sakın az olduğunu falan sanmayın. Her beş erkekten biri aile içi şiddete ve istismara uğruyor. Yapılan çalışmalarda en ataerkil toplumlarda bile en düşük oranın yüzde 3,4 olduğu belirlendi. Yani erkek egemen bir toplumda bile yüz erkekten 3-4 adedi aile içi şiddete maruz kalıyor. Bu durum az şahit olunduğu için popüler kültürde de az yer tutmuştur. 1993 yapımı Men Don’t Tell (Erkek Anlatmaz) filminde pasif bir adam eşi tarafından sürekli dövülür ve toplum kabullerine film boyunca vurgu yapılır. Filmin yapımcısı için olayların çıkış noktası psikoloğa yardıma giden ve eşinden dayak yiyen bir polis memurunun hikâyesiydi. Ülkemizde ünlü sanatçı Oya Başar’ın başrolünü oynadığı Benim Annem Bir Melek dizisinde de apartman görevlilerinden olan Hasıla kocası Sıddık’ı fırsat buldukça döver.
Geçtiğimiz yazılarda konu edindiğimiz bir diğer mevzu ise karadul olayları. Kimi kadınlar kendisine hedef seçtiği erkekle evlenir. Mal varlığını üstüne alır ya da mirastan pay edinir. Daha sonra ya o adamı kendisi öldürür ya da bir başka erkeğe öldürtür. Parayı alır, bir başka erkek bulur ve döngüyü devam ettirir. Karadullar ve Mavi Sakallar dosyamızda değindiğimiz Mike Williams cinayeti bu konuda simgedir. Ancak tek örnek değil. Susan Wright kocasını tam 193 defa bıçaklayarak öldürdü ve cesedi arka bahçeye gömdü. Jodi Ann Arias eski sevgilisi Travis Alexander’ın boğazını kesip başından silahla vurarak öldürdü. Adamın ölüm nedeni aldığı bıçak darbeleri sebebiyle şah damarı ile nefes borusunun kesilmesinden dolayı oluşan kan kaybı ve solunum güçlüğüydü. Bu arada Travis Alexander’ın henüz çok küçük yaşlarda babasını kaybetmiş önemli motivasyon konuşmacılarından biri olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Ayrıca hem katilin hem de kurbanın Mormon olduğunu da. Bugün sayısı on beş milyonu aşan Mormonların yani son zaman azizleri kilisesine mensup olanların karıştığı suç dosyalarını Mormonlar: Bir Garip Dünya isimli yazımızda ele alacağız.
Erkeklere yönelik cinsel istismar üzeri örtülmeye çalışıldığı için el altından yayılan ve toplumsal suskunlukla kapatılan konulardandır. Halbuki bunun açıklıkla ifade edilmesi gerekir. Çünkü henüz çocuk yaşlarında ya da ilerleyen dönemlerde istismara uğrayan erkek bunu gizledikçe psikolojik manada tam anlamıyla çöker. İstismarı genelde bir başka erkek yapar. Çoğunlukla savunmasız, kimi zaman yetim kimi zaman çocuk veya ergenlik çağındaki bireyleri tercih ederler. Korkunç bir gerçek ama her on erkekten biri çocukluğunda muhakkak istismara maruz kalıyor. Sonrası ise daha korkunç. Çünkü istismar sıklıkla bir seferle sınırlı kalmaz. Ancak bunu sadece tek cinsin yaptığını düşünmeyin. Henüz ergenlik dönemine yeni girmiş erkekleri ilişkiye zorlayan, çocukluk aşamasındaki bireyleri taciz eden, zorla ilişki talep eden ve bunu etrafına söylemesi durumunda aksi yönde iftira atacağını belirten kadınlar da vardır. Toplumdaki kanı erkeğin sürekli talepkâr olduğudur. Lakin her erkek aynı değildir. Ailesine bağlı olan, kimi zaman dini, sosyal, mesleki ya da siyasal kimliği sebebiyle bunu yapmak istemeyenler de vardır. İstismar edilen kişi hayatına birkaç şekilde devam edebilir. Bunlardan ilki zamanla aşmaktır ki psikolojik destekle en doğru olan şekli de budur. İkinci grup gittikçe siner ve yalnızlaşır. Sessiz bir hayat yaşar ve küçük bir istismarla yaşadıklarını yeniden hatırlar. Üçüncü grup ise en tehlikelisidir. İşte istismarcısını yıllar sonra öldüren ya da farklı insanları hedef seçenler bunlardır.
Geçtiğimiz yazılarda konu edindiğimiz ve Mobilyacı Katili olarak da adlandırılan Seyit Ahmet Demirci de onlardan biri. İddiasına göre yıllar önce bir mobilyacı tarafından hem kendisi hem de arkadaşı istismar edilmişti. Otuzlu yaşlarına kadar yaşayan arkadaşı bu acıya dayanamayıp intihar edince Demirci kontrolden çıktı. Rastgele seçtiği üç mobilyacıyı birbirinin ardı sıra öldürdü. Eğer durdurulamasaydı istismara uğradığı yaş olan 11’e kadar devam edecekti. Seyit Ahmet Demirci’nin cezası bitti ve tahliye oldu. Şu sıralarda aramızda gezmeye devam ediyor. Henüz bilinen bir vukuatı söz konusu değil. Yani anlayacağınız bir istismar suçsuz bambaşka üç erkeğin ölümüne sebep oldu.
Erkek çocuklar, ergenler ve gençler istismarın en yoğun yaşandığı kesim olsa da yaşlılar da bundan payını alıyor. Korunmaya ve bakıma muhtaç erkekler kadınlara nazaran daha çok şiddete uğruyor. Geçtiğimiz aylarda ilginç bir olay yaşandı. Büyükçekmece’deki bir huzurevinde kalan 78 yaşındaki adam fenalaştı. Ailesine haber verilerek düştüğü ve hastaneye kaldırıldığı söylendi. Bir hafta tedavi gören adamın konuşması bozuldu, hareketleri kısıtlandı ve olaydan 15 gün sonra hayatını kaybetti. Yakınlarının talebiyle yapılan polis soruşturması neticesinde adamın düşmediği, bir başka kişi tarafından şiddete uğradığı ortaya çıktı. Zaten ölen kişinin de akli dengesinin yerinde olmadığı biliniyordu. İşte dünya bu tür haberlerle adeta doludur. Huzurevlerinde ya da bakımevlerinde şiddete uğrayıp ölen erkek sayısı azımsanamayacak düzeydedir.
Sistematik katliamlarda da genellikle erkekler hedef seçilir. Savaşlarda, soykırımlarda ya da saldırılarda ilk hedef alınanlar bilinenin aksine erkeklerdir. Hatta bazı eski toplumlarda ölen erkek sayısını anlamak için tüm cenazelerin penisleri kesilir, bir yere yığılır ve sayılarak zaiyat çıkarılırdı. Örneğin Ruanda’da yapılan soykırımlarda kadınları istismar etmek için bir kenara ayıranlar tüm erkekleri öldürdüler. 1994 yılının 7 Nisan ve 15 Temmuz tarihleri arasında meydana gelen soykırımda 500.000 ila 800.000 kadar Tutsi hayatını kaybetti. İşin tuhaf tarafı soykırımı karşı kuvvetler yalnız başına gerçekleştirmediler. Ruandalılara "Ya katledin ya da katlolun" dendi. Canını kurtarmak isteyenler birbirlerini öldürdüler. Bugün elli bin kişinin gömülü olduğu Nymata’daki anıtta insan kafatasları ve kanlı örtüler sergilenmeye devam ediliyor.
Diğer bir durum ise yönelim farklılıkları sebebiyle cinayete kurban gidenler. Kendisini LGBTİ olarak tanımlayan insanlar da önemli ölçüde şiddete maruz kalıyorlar. Aileleri, akrabaları, çevreleri ya da hiç tanımadığı insanlar tarafından öldürülebiliyorlar. Bununla ilgili geçtiğimiz yazılarda bir olayı sizlerle paylaşmıştık. Gökkuşağı Manyağı (Rainbow Maniac) ismiyle bilinen bir seri katil yalnızca geyleri öldürmeyi tercih ediyordu. Brezilya’nın Carapicuiba kentinde bulunan Paturis Parkı’nı mesken tutan katil 2007-2009 yılları arasında 13 erkeği öldürdü. Bunlardan 12 tanesini başından tek kurşunla, diğerini ise döverek katletti. Hatta son kurbanını daha önce öldürdüğü erkek sayısı kadar yani on iki kez vurarak öldürdü. Brezilya LGBTİ kutlamaları için tercih edilen bir ülke, Sao Paulo ise bunun merkezi. Bu cinayetleri yalnızca bir polisin işleyebileceğini düşünenler bir adamı gözaltına aldılar. Dörde karşı iki oyla serbest bırakılan adamın katil olup olmadığı konusunda net bir bilgi söz konusu değil.
Kimi zaman cinsiyeti nedeniyle de erkeğin suçlandığı olur. Olaylar öyle bir gelişir ki suçlu profili olarak karşınıza bir erkek çıkar. Buna ilişkin en tuhaf dosya Cameron Todd Willingham dosyasıdır. Cameron üç çocuk babası bir adamdı. Teksas’taki evinde çıkan yangında tüm çocukları hayatını kaybetti. Kendisi de küçük yanıklarla kurtuldu. O sırada eşi Stacy alışverişe çıkmıştı. Soruşturmada adam her şeyi inkâr etti ve yangını kendisinin çıkarmadığını söyledi durdu. Fakat eşi "Çocuklara bir şey yapmamıştır ama beni istismar ediyordu" deyince savcı bunu ciddiye aldı ve adam mahkemeye çıkarıldı. Şüphelinin kafatasının şeklinden tuttular dövmesine kadar konu edinip ne kadar da suçlu profiline uygun olduğunu bir adam söylediler. Onlara göre bu adam zaten doğmasını istemediği çocuklardan kurtulmak istemişti. Tipi neydi ki çocuklara sevgisi ne olsun dediler. Zaten hamileyken de eşini dövmeye kalkmış, ondan ala suçlu mu olurdu. O sırada cezaevi muhabirliği yapan Johnny Web de bastırdıkça bastırmıştı. Yargılama sonucunda Cameron zehirli iğneyle idama mahkûm edildi. Adam yapmadığını söylemiş ama kimselere kendisini dinlettirememişti. Son anına kadar da masum olduğunu adeta haykırmıştı. 17 Şubat 2004’te adam idam edildi ama tartışmalar bitmedi. Önce eşi bir dönem bu yangını kardeşinin de çıkarmış olabileceğini söyledi, medya olayın üstüne gidince "Hayır, çocuklarımı kocam yaktı hatta bana itiraf etti" dedi. Yangının hızlandırıcı kullanılarak bilinçli çıkarıldığı iddiası zamanla sorgulanır oldu. Yapılan incelemeler, röportajlar ve soruşturmalar sonunda bugün Cameron’ın masum olduğuna inanılıyor. Masumiyet Projesi kapsamında 28 Ekim 2011’de ana rapora bir ek rapor yazıldı ve bu kapsamda idam edilen adamın suçsuz olduğu konusunda kuvvetli kanı olduğu belirtildi. Yangın muhtemelen kendi kendine çıkmıştı ve hızlandırıcı kullanılmamıştı.
Gördüğünüz üzere erkek cinayetleri azımsanamayacak düzeyde. Kadın cinayetlerine gösterdiğimiz hassasiyetin aynısını erkekler için de göstermeliyiz. Bunu ataerkil toplum kimliğimizden azade olarak yapmalıyız. Her iki yazıda da anlaşılacağı gibi cinayetin, istismarın ya da tümüyle suçun cinsiyeti olmaz. Suçlu ve mağdurlar vardır. Bu nedenle önemli ve birincil olan suçun önlenmesidir. Bu yapılmadığı sürece mutlaka birileri birilerini öldürecek ve mağdur hangi kesime aitse sadece onların sesi çıkacaktır. Protestolar protestoları izleyecek, hiçbir şey düzelmeyecektir. Bu işin temeli eğitim, bilinçli bakış ve toplumsal değişimden geçer.
Bir sonraki yazımızda fanatizmi ele alacağız. İnsanlar neden bir takımın, partinin, grubun ya da derneğin sempatizanlığına kendisini kaptırır? Kuvvetli duyguların geri planında neler var? Evrimsel biyoloji bunların neresinde? Fanatizm insanlara neler yaptırabilir? Seri katillerin fanatikleri var mı? Suç ve suçluların dünyasında fanatizmin yeri nedir?
Görüşmek dileğiyle…
Gerçekten gözden kaçırdığımız bir şey