Tarih: 1 Mayıs 1947
Yer: New York’taki Empire States binasının önü
Park halindeki aracın üstüne düşen kadının cenazesi inceleme altındaydı. Polis etrafı saran kalabalığı dağıtırken bir yandan da çevreyi soruşturuyordu. Çok yüksekten düştüğü belliydi. Zira aracın tepesi neredeyse koltuklara değecek kadar çökmüştü. Kadın aracın üzerine adeta uzanmışçasına huzurlu görünüyordu. Dışarıdan bakan birisi onun uyuduğunu sanabilirdi. Önce üzerine düştüğü aracın Birleşmiş Milletler adına tahsis edilmiş bir limuzin olduğu belirlendi. Kadının kimliği ise henüz tespit edilememişti. Basın olay yerine intikal etmedi. Polis ise cenazeye dair hiçbir şeye müsaade etmiyordu. Lakin kadın düştükten henüz dört dakika sonra elinde fotoğraf makinesiyle çıkagelen heyecanlı gençten habersizlerdi. İşte tarihe kalan ve herkesin zihninde yer eden fotoğrafı o genç çekmişti. Adı Robert Claude Wiles’tı. Çektiği fotoğrafların bu denli etki uyandıracağının farkında mıydı bilinmez, elindeki görseli hemen Life dergisine gönderdi. Dergi ise gelen fotoğrafı uygun buldu ve tam sayfa olarak yayınladı. Çok beğenilmesi sebebiyle henüz küçük yaşlarda olan Robert Claude Wiles haftanın fotoğrafçısı oldu. Sonradan Time dergisi görseli En Güzel İntihar başlığı ile yayınladı. Olayın bu şekilde anılması aslında Time dergisinin bir marifeti.
Olay yerine dönersek; kadının kimliğini tespit etmek için polis çalışmalarını sürdürüyordu. 86. kata çıkan polisler kadının atlamadan önce düzgünce bıraktığı ayakkabıları buldu. Bir düzine insan şok içinde beklemekteydi. Hepsi olan bitenlerle ilgili görgü tanığı olduğu için sorguya alındı. Kadının niyetini dahi anlamamışlardı. Çünkü intihar edeceğine dair hiçbir emare göstermemişti. Ona en yakın kişi olan güvenlik görevlisi ise yetişememişti. Çünkü kadınla arasında yaklaşık üç metrelik mesafe bulunuyordu. Bina içindekiler de sorgu sual edildiğinde; kadının yaklaşık yarım saat kadar önce binaya girdiğini tespit ettiler. Aşağıda gözlem katı için bilet almış ve asansörle yukarı kata çıkmıştı. Sonradan gözlem güverte duvarına dikkatlice bıraktığı intihar notunu da buldular. Yirmili yaşlarının başında olduğu bilinen kız muhtemelen kendisini bulacak kişi ya da polislerden bazı isteklerde bulunmuştu. Notta şunlar yazılıydı:
"Ailemden ya da dışarıdan herhangi birinin bana ait hiçbir parçamı görmesini istemiyorum.
Bedenimi yakarak yok edebilir misiniz?
Size ve aileme yalvarıyorum. Bana ne bir tören düzenleyin ne de anma yapın.
Nişanlım bana haziran ayında evlenmeyi teklif etmişti. Ben kimseye iyi bir eş olacağımı düşünmüyorum. O, ben olmadığımda çok daha iyi bir durumda.
Babama söyleyin, annemde olan eğilimler bende de var."
O sırada kızın olduğu yere Helen Brenner isimli bir kadın geldi. Uzaktan kardeşine çok benziyordu. Koşarak yanına vardığında Evelyn diyebildi sadece. Kadının adı Evelyn McHale’di, henüz 23 yaşındaydı. Cesedin kaldırılması esnasında o uyuyormuş gibi görünen kadının bedeninin ne denli kötü durumda olduğu anlaşıldı. Kaputun neredeyse her yeri kemik, organ parçaları ve kanla kaplanmıştı. Sırt kemikleri kırılıp dağıldığı için ceset güçlükle toplanabildi. Herkes bir yandan cesede bir yandan da düştüğü binaya bakıyordu. Kafalarını yukarı kaldırdıkça dönen başları sebebiyle Evelyn’in böylesi bir intihara nasıl cesaret ettiğini sorguluyorlardı.
Empire State binası ABD’nin New York eyaletinde bulunan 102 katlı bir gökdelendir. İsmini New York’un diğer adı olan Empire State’ten (İmparatorluk Devleti, ismin zenginlikten geldiği düşünülüyor) alır. 1931 yılında tamamlandığı zaman dünyanın en yüksek binası olarak nam salmıştı. Ta ki 1970 yılında inşa edilen ikiz kulelerin dikilişine kadar. Bu kuleler 11 Eylül 2001 tarihinde El-Kaide’nin düzenlediği saldırılar sonucu yıkılınca bina New York’un yeniden en yüksek binası oldu. Dünya Ticaret Merkezi tekrar inşa edilince Empire State’in unvanı yeniden elinden alınmış oldu. İşte bu gayet yüksek olan binanın 86 ve 102. katları gözlem terasları olarak tasarlanmıştı. 102. kat gayet emniyetliydi ama 86. katta güvenlik önlemleri nispeten kısıtlıydı. Bu sebeple intihar olayları konusunda gayet şerbetli bir mekandı. Anlayacağınız Evelyn McHale oradan atlayarak intihar edenlerin ne ilki ne de sonuncusuydu.
Evelyn McHale Kaliforniya’ya yaşayan yedi çocuklu bir aileden geliyordu. 20 Eylül 1923 tarihinde doğmuştu. Annesi ve babası evlatları henüz çok küçük yaşlarında iken boşanma kararı aldılar. İntihar mektubundan da anlaşılacağı üzere depresyon hastası olan annesi açısından çok iyi bir çocukluk geçirmediği muhakkak. Velayeti alan baba Washington’a taşındı. Normandiya Lisesi’ne devam eden Evelyn, ABD’de 1978 yılına kadar aktif olmuş Kadın Kolordu Komutanlığı’na katıldı. Sonradan muhasebeciliğe devam etmek istedi ve Manhattan’daki Kitab Engraving Şirketi’nde (Oyma-kakma işi yapan matbaa benzeri bir firma) işe girdi. Muhasebeci olarak çalışırken hava kuvvetleri ordusundan yeni terhis olmuş Barry Rhodes ile tanıştı. Âşık oldular ve evlenmeye karar verdiler. Olaydan sonra polis Barry’nin peşine düştü. Aralarında bir tartışma yaşanmış olabilirdi. Lakin perişan haldeki Barry’nin böyle bir şey yapmayacağı kısa zamanda anlaşıldı. McHale’in intiharı seçtiği, başka bir etkenin bulunmadığı, duygusal ya da fiziksel şiddete maruz kalmadığı ve kendisini boşluğa bıraktığı yönünde fikir birliğine varıldı. Son arzusu yerine getirildi ve cesedi kimseye gösterilmedi. Ardından yakılan cenaze için merasim yapılmadı ve mezar inşa edilmedi. Bu yüzden bugün McHale’in kimliği dışında geriye hiçbir şeyin kalmadığı söylenebilir.
Yüksekten düşme sonucu ölümler son derece acıdır. Hem ölen için hem de geride kalanlar için kötü tablolara sebep olur. İntihar eden kişi yere düştüğü an kemikleri kırılır, kafatası zedelenir ve iç kanama geçirir. Kırılan kemikler iç organlara batar. Hatta akciğerin adeta bir balon gibi sönmesine neden olabilir. Bu sebeple düştüğü an öldükleri düşünülse bile çok büyük acı çekerler. Yüksekten düşme sonucu ölüm vak’alarında yükseklik seviyesi oldukça önemlidir. Çalışmalarda 4,5 veya 5, 6 metre gibi bazı kıstaslar bulunur. Kişi kafa üstü mü düştü, itildi mi, zıplayarak mı yoksa kendisini boşluğa bırakarak mı aşağı düştü, zemin sert miydi yumuşak mıydı, kazık veya demir çubuklar var mıydı gibi çok sayıda soru burada devreye girer. Bazen de hiç olmadık işler olur. Geçtiğimiz yıl Rusya’nın Voronej kentinde bir adam intihar etmek için hazırlandı. Saat tam 17.00’ydi ve 17. kattan kendisini boşluğa bıraktı ama aşağıda ne var diye bakmamıştı. O sırada sokaktan geçmekte olan bir anne ve bebek arabasında beş aylık çocuğu vardı. Adam çocuğun tam tepesine düştü ve adeta arabayla birlikte ezdi. Olay yerine gelen ekipler intihar eden şahsın öldüğünü tespit ettiler. Çocuk ise hastane yolunda hayatını kaybetti.
Peki Evelyn McHale’in uğruna intihar ettiği adama ne oldu diye sorarsanız belki de onun durumu en az kadın kadar trajik. Pensilvanya’nın yerlisi olan Barry Parker Rhodes daha bir gün önce gördüğü kadının ölümü sonrası çok bitkindi. Olay sebebiyle yapayalnız hisseden adam sonradan hiç kimseyle evlenmedi. Mühendislik okumuştu. Mesleğine başladı ve Florida’ya taşındı. Uzun yıllar boyunca yalnız yaşadı ve 2007 tarihinde doğal sebeplerle hayatını kaybetti. Bir mezarı dahi olmayan sevgilisinin yaşamına dair bıraktığı en büyük iz belki de buydu.
Popüler kültürde ve çok sayıda çalışmada insanlar Evelyn McHale’in görsellerine öykündüler. Kimi sanatçılar albüm kapaklarını buna göre tasarladılar, kliplerini araba üstüne uzanarak çektiler. Çeşitli filmlerde karakterler benzer şekilde ölmüştü. Aslında genç Evelyn’in unutulup hiçliğe karışmak istemesine inat gibi yapılmıştı birçok şey. Bu yüzden yapılan işler takdir edildiği kadar eleştiriliyor da. Zira insanlar her ne kadar toplu bir yerde ölmüşlerse de son dileklerinin yerine getirilmesi elzemdi.
Serimiz bu yazıyla sona eriyor. Elbette tuhaf dosyalar bunlarla sınırlı değil. Başkaca yazılarımızda muhakkak pembe kapakların ardındaki sırlı dünyaya tekrar dalacağız. Fail-i meçhul cinayetler, intihar sanılan kazalar, insanların bambaşka amaçlarla bulaştığı suçlar. Sayısız olay yeri, seri katiller ve kurbanlar. Birkaç yazı sonra başlayacağımız 10+ serisinde bu insanlardan beş tanesini ele alacağız. Sonraki haftalarda da Seri Katiller dizimizde tarihe damgasını vurmuş on seri katilin hayatlarına ve suçlarına ışık tutacağız.
Bir sonraki yazımızda Sigmund Freud’un tuhaf dünyasını birlikte inceleyeceğiz. Öne sürdüğü düşünceler neden sorunlu? Psikanalizle psikiyatri ya da psikoloji arasında bağlantı kurulabilir mi? Hipnoz teknikleri neden günümüze erişmedi? İnsanları hipnotize ederek ağızlarındaki baklayı çıkarmak mümkün mü?
Görüşmek dileğiyle…