Yola çıktığımızda pencerenin kenarından seyrettiğimiz her şeyin güzel olmasını bekleriz. Yemyeşil araziler, meralarda gezen hayvanlar, uçan kuşlar, akan sular ya da çocuklar. Güzel bir yolculuğun simgeleri gibidirler. Hiçbiriniz çürümeye yüz tutmuş bir ceset, vurulmaya hazırlanan bir adam, boğulmakta olan bir kadın ya da yardım isteyen birilerini görmeyi hayal etmezsiniz. Ancak dünya ne umduğumuz kadar iyi ne de sandığımız kadar kötü. Çünkü her iki olayın da yaşanma ihtimali var. Bazı insanlar yol kenarından geçerken ceset görebilir. Polise haber verildiği andan itibaren orası artık bir olay yeridir. Yatmakta olan kişinin kimliği var mı, cinsiyeti nedir, oraya nasıl geldi yahut nasıl öldü gibi soruların beyinlerde dönmeye başladığı zaman dilimine girilmiştir. Her olay yeri cenazenin öylece yattığı, tüm bilgilerin hemen edinildiği hem de cinayet silahının yanı başında durduğu, çözülmeye hazır bir düğüme benzemez. Bazen iskeletleşmiş bir cesedin başında beklerken hayatı sorgulayabilirsiniz.
Bu aşamada çoğu insan hemen "DNA analizi yapalım, kimliğini tespit edelim" dese de olay bu kadar kolay değildir. Örneğin sahipsiz ve çıplak bir cenazenin yanında kimlik olmadığını düşünün. Cinayet silahı yok. Hatta araba tekeri yahut ayakkabı izi bile bulunamadı. DNA analizi yapıldı ama ne kayıplarla ne de suç işleyenlerle eşleşti. Şimdi tekrar düşünün. Çağın buluşu olarak haftalardır anlattığımız DNA analizi baltayı taşa vurdu. O zaman daha klasik yöntemler devreye girer. Antropologlar bakar ve dişlerden, kemik yapılarından kişinin cinsiyetini ve yaş aralığını tespit eder. Buna göre soruşturma giderek daraltılır. Ancak cenaze bulunduğu yerde doğup büyümediyse işte o zaman bu yöntemler de çaresiz kalır. Bu noktada hiç umulmayan bir teknik; İzotop Analizleri (Isotope Analysis) devreye girer. 2010’lu yıllardan beri hayatımızda olan ve uzun zamandır bekleyen dosyaları nihayete erdiren izotop analizi yeni, güçlü ve umulmadık bir yöntem. Normalde jeolojide yüz yılı aşkın zamandır kullanılıyordu ama adli bilimlerin işine de yaradı. Birkaç günlük veriyi de yirmi yıllık veriyi de elde edebilmek artık mümkün.
İzotop analizi moleküllerin incelendiği bir teknik. Çok detay verip sıkmak istemem ama bazı moleküller, özellikle karbon, oksijen, hidrojen, azot, sülfür, kurşun, stronsiyum gibi maddeler ve onların izotopları çeşitli dokularda farklı miktarlarda bulunur. Bu moleküllerin miktarı biyolojik ve kimyasal koşullara göre değişkenlik gösterir, kaynağa bağlıdır ve hava bile etkiler. Neredeyse yüz yıl boyunca jeolojide kayaların yapısını anlamak ve doğa koşullarını tespit edebilmek için kullanıldı. Elbette bu yalnızca bir cihazda değil farklı cihazlarda farklı yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Adli bilimlerde kullanılmaya başlamasıyla çağ atlandı desek yalan olmaz. Çünkü bir taşın başına gelenleri anlayabiliyorsak bir insanın başına gelenleri de kolayca anlayabiliriz. Her bir uzvumuzun izotop oranları farklı. Dişlerimiz erken yaşımızı, kol ve bacak kemiklerimiz son on yılımızı, tırnak ve saçlarımız son birkaç ayın nerede geçtiğini anlatabilir. Her insanın dokularındaki izotop miktarları da diğerinden farklı. Yani bir yerde yaşamış insanı başka bir yerde yaşamış insandan ayırmak da mümkün. Asyalı biriyle Amerikalı biri kolayca birbirinden ayırt edilebilir.
Örneğin şüphelinin birkaç ay önce işlenen bir cinayet esnasında orada olmadığını anlamak için tırnaklarını kesip almak ve test yapmak mümkün. Yani bir tırnak örneği sayesinde alakanız olmayan bir cinayetten kolayca aklanabilirsiniz. Belki diyeceksiniz; birkaç ay öncesi değil birkaç gün öncesi lazımsa. Eh, işte her şey yıldırım hızıyla ilerlemiyor. Bunun için de biraz zaman lazım. Ama bu yönde çalışmalar sürüyor. Hatta 2022 ve 2023 yılında yapılan bazı tezlerde insanlara ait tırnak ve saç örnekleri incelendi. Kimileri bazı sürüngenlerin keratinli dokularını test etti. Sonuçlar şimdilik fena görünmüyor. Analizler her yönüyle inceleniyor. Saç analizlerinde acaba yıkanmak sonuçları etkiler mi diye yapılan araştırmalarda bile sonuçların değişmediği görüldü. Yani izotop analizleri gayet güvenilir, zor olmasına karşın uygulanabilir. Çeşitli moleküllerin izotop değerleri kişinin kaç yaşında olduğunu, nerede yaşadığını, ne yiyip içtiğini ve sağlığını bizlere anlatır. İzotop analizlerinin günümüzde birçok olayın aydınlatılmasında nasıl kullanıldığını gelin birkaç örnekle inceleyelim.
1993 yılında Avusturya’nın Burgenland şehrinde bulunan kadın iskeletinin kimliği tespit edilemedi. Antropologlar 25-35 yaş aralığında olduğunu tahmin ettiği iskelete ilişkin daha fazla bilgi veremedi. Yapılan otopside boyun travması sebebiyle öldüğü tespit edildi. Dosya 2016 yılına kadar neredeyse kağnı hızıyla ilerledi. Ne görgü tanığı ne de olaya ilişkin failin izi vardı. Polis aklınca bir senaryo üretti. Kadın Polonya ya da Yugoslavya kökenli biri olabilirdi. Muhakkak fahişelik yaparken ölmüştü. Bu senaryo kabul görse de apaçık ortada olana bile inanmayanlar işin peşini bırakmadı. 23 yıl sonra iskelet üzerinde izotop analizleri yapıldı. Kol üst kemiği (humerus) ve bacak üst kemiği (femur) inceleme altına alındı. Çünkü bu dokular son on yılın nerede geçirildiğinin anlaşılmasına yardımcı oluyordu. Karbon, kükürt, azot, hidrojen, stronsiyum ve kurşun izotoplarına bakıldı.
İlk elde edilen bilgi kadının Avusturyalı olmadığıydı. Çünkü doku analizi sonuçları ergenlik ve yetişkinlik döneminin Dominik Cumhuriyeti’nde geçirildiğini gösteriyordu. Zira azot ve kükürt izotoplarının oranı Avrupa’da yaşayan birine göre çok yüksekti. Bu orana sahip olabilmek için deniz kenarında yaşamak ve sıklıkla balık tüketmek gerekiyordu. Hidrojen izotopunun yüksek olması havanın sıcak ve iklimin kuru olduğunu gösteriyordu. Coğrafi olarak Brezilya, Afrika ve Kuzey Amerika kuşağında bir ülkede yaşamış olabilirdi. Kemiklerdeki kurşun oranı incelendi ve havanın kirli olduğu bir yerde yaşadığı ortaya çıktı. İşte birkaç molekülle nerede yaşadığı ve nereden geldiği belirlenebilmişti. Polis bu veriler ışığında soruşturmayı genişletti ve yurt dışından Avusturya’ya gelen kadınların kimliklerini ele aldı. İnterpol ile yapılan ortak çalışmayla kadının 1991-92 arasında Burgenland’e yerleştiği ve orada bir genelevde çalıştığı ortaya çıktı. Kimliği belirlenen kadının bir gece kaybolduğu ve bir daha görülmediği öğrenildi. Katilin DNA profili henüz bulunamadı ama Carinthia veya Styria’da yaşadığı düşünülüyor.
İzotop analizlerinin yalnızca cinayet dosyalarında uygulandığını düşünmeyin. Örneğin hastalık taşımış bir hayvandan alınan bakterinin nereden geldiğini anlayabilirsiniz. Birkaç ay önce yapılmış turnuvada yarışıp birinci olmuş sporcunun doping alıp almadığını belirleyebilirsiniz. Uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin nerede yetiştiğini, hangi topraklardan geçtiğini tespit edebilirsiniz. Böylece örneğin Hollanda’da satılan bir uyuşturucunun Afganistan’dan geldiğini belirleyebilir ve geçiş güzergahını, oradan çıkan malın ne kadarının başka ülkelere dağıldığını anlayabilirsiniz. Hatta bu otların açık alanda mı yoksa serada mı yetiştirildiğini bile anlamak mümkün. Patlamalarda kullanılan malzemelerin kökenini tespit edebilirsiniz. Sahte paraları ya da eşyaları bile ayırt etmek mümkün.
Buz adam Ötzi’nin kökeni ve yediği içtiği de hem otopsiyle hem de pek bilinmez ama izotop analizleriyle ortaya çıktı. Avusturya-İtalya sınırında donmuş bir bataklığın içinde bulunan Ötzi’nin bedeni yıllar geçmesine rağmen gayet iyi korunmuştu. İnsanların doğal mumyalaşmasını Mumya: Ölüme Direnmek yazımızda anlatmıştık. İşte Ötzi de soğuk koşullarda, hava temasının iyice kesildiği bu topraklarda uzun yıllar çürümeden durabilmişti. Yapılan otopside son yedikleri ve nasıl öldüğü tespit edildi. Okla vurulmuştu. Ölmeden önce dağ keçisi eti (geyik türü) ve siyez buğdayı yemişti. Vücudunda kömürle çizilmiş altmış adet dövme vardı. Karbon 14 olarak da bilinen bir izotopun analizi yapıldı ve Ötzi’nin 5300 yıl önce öldüğü ortaya çıktı. Dişler ve diğer kemikler incelendiğinde Ötzi’nin dağlardaki kayaların üzerinden akan pınarlardan su içtiği, İtalya’nın en kuzeyinde bulunan Vinschgau Dağı’na yakın bir mevkiden buraya geldiği belirlendi. Böylece Avusturya ve İtalya arasındaki "Ötzi benim topraklarımda yaşadı o zaman ceset benim" tartışması İtalya lehine sonuçlandı. Ötzi’nin bedeni İtalya’ya teslim edildi. İşte birden fazla izotopun incelendiği bu yöntemler Çoklu İzotop Profilleri (Multi-isotope Profiles) olarak adlandırılıyor. Kişinin her bir uzvundaki izotop miktarına da İzotop Parmak İzi (İsotope Fingerprinting) deniyor.
Arzu ederseniz bir dosyayı daha inceleyerek yazımıza son verelim. 2010 yılında Kaliforniya’nın güneyindeki çöllerden birinde kafatası bulundu. Kafatası kemiği ince olduğu için bir kadına ait olabileceği neredeyse kesindi. Ancak milliyeti konusunda bazı soru işaretleri vardı. Olsa olsa Latin Amerikalı bir kadına ait olabilir dediler ve yaptıkları eşleştirmelerde uyum sağlayan birine rastlamadılar. Yani eldeki son yöntemler kaybın bulunmasında yeterli olamamıştı. Kafatası Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’ne verildi ve dosya yedi yıl boyunca öylece bekledi. Üniversitede görevli olanlar izotop analizlerinin namını duydular ve Kaliforniya’nın kuzeyindeki Chico şehrinde bulunan bir insan kimliklendirme laboratuvarına kafatasını gönderdiler. Yapılan analizlerde kadının Latin Amerikalı değil bizzat Amerikalı olduğu belirlendi. Kafatasında kalan bir miktar saçtan ölmeden önceki aylarda ülkenin doğu ve güneyine uğramadığı anlaşıldı. Son aylarını Florida, Teksas ya da Oklohama’da geçirdiği saptandı. Böylece kadının kimliği belirlenebildi.
Bir sonraki yazımızda yalnız yaşamanın doğasına eğileceğiz. İnsanlar neden yalnız kalmayı ister, niçin yalnızlığı tercih eder? Yalnızlık sadece tercihlerden dolayı mı tadılır yoksa zorunluluklar mı insanı yalnız bırakır? Yalnız kalmayı ve yaşamayı istemenin genetik kökeni var mı? Yalnızlığa alışmış insanların tahammül seviyesi neden daha düşüktür? Yalnızlık faydalı mı yoksa zararlı mı?
Görüşmek dileğiyle…