6 Şubat 2023 tarihinde yaşanılan ve 11 ilimizde yıkıcı etkileri görülen Kahramanmaraş depremleri ile, bir kez daha ülkemizin çok büyük bir bölümünün, oldukça ciddi hasara sebebiyet veren depremlerin tehdidi altında olduğunu, çok acı bir şekilde, anımsadık. Yaşamını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralanan yurttaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Deprem bölgesinde yaşayan veya yakınları etkilenen herkese de sabırlar diliyorum. Yaşadığımız bu depremden sonra da daha önce; Erzincan, Van ve İzmir depremlerinde aklımıza gelen soru tekrar aklımıza geldi. Sahi bu deprem vergileri nerede?
Öncelikle en son söyleyeceğimizi şimdiden söyleyelim, Türkiye’de adı deprem vergisi olan bir vergi bulunmuyor. Fakat Özel İletişim Vergisi, üç başka geçici vergi ile birlikte, 1999 yılında yaşadığımız Gölcük ve Düzce depremleri sonrasında, ve depremde oluşan yaraların sarılması amacıyla geçici olarak çıkartılan bir vergidir, bu nedenle de sıkça deprem vergisi olarak anılır. Bu vergi dünya üzerindeki pek çok geçici vergiyle aynı kaderi paylaşmış ve kalıcı hale gelmiştir. Bunun sebebini Peacock-Wiseman sıçrama tezi ile açıklayabiliriz ama bu daha akademik başka bir yazının konusu.
Yine sonda vereceğimiz bir diğer cevabı da daha şimdiden verelim. Bütün vergiler adem-i tahsis ilkesi sebebiyle tek hazinede toplanır ve bütün harcamalar da aynı hazineden yapılır, deprem vergileri de bu teknik kurala uygun şekilde her yıl Bütçe Kanunu’na bir gelir olarak yazılır ve bütün harcamalar, diğer vergilerle birlikte Özel İletişim Vergisi’nin de dahil olduğu, vergiler havuzundan yapılır. Adem-i tahsis ilkesi esasında halkın bütçe üzerindeki denetimi için gerekli ve oldukça faydalı bir kural olarak çok uzun yıllardan beri Türkiye Cumhuriyeti bütçelerinin benimsediği bir kuraldır. Modern ülkelerin pek çoğunun da bu kuralı benimsediğinden bahsedilebilir.
Peki, devletler spesifik amaçlar için sadece o amaca özgülenmiş şekilde para toplayamazlar mı? Bu soruya yanıtımız evet olacaktır. Hatta pek çoğumuzun adını duyduğu hatta maalesef bir kısmımızın da faydalanmak zorunda kaldığı işsizlik fonu tam olarak bu duruma örnektir. Devletler çeşitli sebepler ile kimi öncelikli değerlendirdikleri alanlarda fon toplayabilirler, fonlar temelde bağımsız hazineler gibi davranır. O fona çeşitli gelirler aktarılır ve ilgili konu için daha az bürokrasiye muhatap olacak şekilde bu fondan harcama yapılır. Fonların bir avantajı öncelikli konuya doğrudan harcama yapılmasına olanak sağlamasıdır, en önemli dezavantajı ise bütçede birliği bozucu etkisidir. Bütçede birliğin bozulmasının sonucu olarak kamu harcamalarının vatandaşlar tarafından takibi güçleşmektedir. Bu durumda fon tercihinin ancak çok önemli konularda ve kısıtlı süreli veya kapsamı dar olacak şekilde uygulanması gerektiğini söyleyebiliriz.
Özetlemek gerekirse, vergilerin çeşitli alanlara özgülenemeyeceğini biliyoruz. Aynı zamanda fonların bir amaç için özgülenebileceğini de biliyoruz. Ayrıca Türkiye’nin deprem riskiyle yaşamakta olduğu, bu sebeple deprem öncesinde yapı stoğunun depreme dayanıklı hale getirilmesi gerektiği ve yaşanılan Kahramanmaraş depremleri sonrasında ortaya çıkan yıkımın, daha sağlam olacak şekilde ve daha doğru yerde, yeniden inşasının ülkemizin birinci önceliği olması gerektiği ortada.
Bu durumda herkesi doğru soruyu sormaya ve bu konuda farkındalık oluşturarak deprem fonunun kurulması için kamuoyunda bir bilinç yaratmaya davet ediyorum. Özel İletişim Vergisi’nin ilga edilerek aynı kapsamda ve oranda bir deprem fonuna dönüştürülmesi neticesinde ortaya çıkacak fayda sizce de daha fazla olmaz mı? Sahi deprem fonu nerede? Neden bir an önce hayata geçirmiyoruz?