Birini öldürmeyi hiç düşündünüz mü? Bunun hastalıklı bir düşünce olduğuna inanabilirsiniz fakat gerçek aslında bu değil. Öldürme dürtüsü psikolojik açıdan çok büyük bir sorun teşkil etmiyor. Çünkü Oscar Wilde’ın deyimiyle herkes sevdiği insanları bazen öldürür. Hatta bunu düşünürken haz duymanız da belli sınırlar içinde normal karşılanabilir. Etrafınıza zarar vermeden öfkenizi bu yolla yeniyorsanız kimi zaman faydalıdır bile. Fakat bunu zevk için yapmak konusunda bir düşünceniz varsa işte problem o noktada başlıyor. Yetişkin insanların suç işlemesine alışkınız ancak bu eğilimler çocukluk safhasında emare gösterir. Özellikle ebeveynlerin bu konuda oldukça dikkatli olması şart. Merak ettiği için karınca ezen, sinek kanadı koparan bir çocuğunuz varsa telaşlanmayın. Buna karşın kedisinin canını acıtmak için patilerini büken ya da köpeğini karanlık bir yere kapayan çocuk her zaman pedagoga götürülmeye adaydır. Zira insana fena muamelede bulunanların geçmişlerinde daima hayvana fena muamele vardır.
Konuya dönersek; katil olmaya niyetli insanların gözlerinde donuk bir ifade olduğu, ağır hareket ettiği ve soğukkanlı davrandığı konusunda herkes hemfikir. Fakat gerçekte durum biraz daha farklı. Palyaço kılığına girip çocukları eğlendiren John Wayne Gacy aslında otuza yakın insanı avlamış, bir kısmını nehre atmış bir kısmını ise evinin altına gömmüş bir seri katildi. Askeriyede görev almış Charles Ng ve suç ortağı Leonard Lake yirmiyi aşkın insana tecavüz etmiş, işkence yapmış ya da onları öldürmüştür. Her ikisi de dışarıdan bakıldığında gayet neşeli, insancıl ve vicdanlı görünmekteydiler. Erkekleri ve bebekleri hemen kurban eden bu ikili, kadınları sistematik işkence ve tecavüze maruz bırakmışlardı. Ancak bu ikilinin yakalanması uzun sürmedi. Lake eşine veda mektubu yazdıktan sonra cebinde sakladığı siyanür haplarını yutarak kendisini kurtardı. Görece daha yakışıklı ve kleptomani (hırsızlık bağımlılığı) hastası Ng idam cezasına çarptırıldı. Katil hukukçuları oyalama konusunda o kadar başarılıydı ki 20 milyon dolar mahkeme masrafına rağmen hâlen ceza infaz edilemedi. Ne yazık ki Lake ve Ng’nin birtakım görüntüleri bazı sosyal medya platformlarında hâlen yer almaya devam ediyor. Bununla birlikte Ng’nin bazı jüri üyelerinin telefon numarasına kadar ulaşıp hukuku manipüle ettiğini de unutmayalım. Ayrıca kendi babası tarafından çocuk yaşta tacize uğradığını ve baskı uygulandığını da.
Çocukluğunda kafasına künt bir cisim düştüğünü söyleyenler, ebeveynleri tarafından dövülenler, küçükken bir başkası tarafından istismara uğrayanlar, yoğun dini eğitim aldığı için her şeyden soğuduğunu söyleyenler. Katillerin geçmişlerine dair anlattığı bunlara benzer detaylar vardır. Normal insanlar ise bunları okuyup ya da dinleyip "Meğer katil olmasının sebebi buymuş" derler. Maalesef katiller sizin bu vicdanlı bakış açınızdan gayet uzaktadırlar. Empati kurduğunuz insan Karanlık Üçlü denilen özelliklerden biri olan empati yoksunluğu (psikopati) yaşayan biridir. İnsan öldüren, tecavüz eden, bağlayan, işkence eden ya da avlayan katiller öldürdükleri insanların ne hissettiklerini çoğunlukla umursamazlar. Yalnızca çok küçük bir bölümü kurbanla konuşur, onun isteklerini yerine getirir ve ona "acıyormuş gibi" yapar. Aslında bu yaptıkları onların üstenci bakış açısından gelir. Kendisinde tanrısal bir güç gören katil adeta kurbana lütufta bulunur. Hepsinin kökeninde yaşanan ciddi psikolojik problemler yatmaktadır. Buna karşın cinayet işleme motivasyonunun yaşanan bu sorunlarla bağlantısı oldukça azdır. Ne yazık ki birçok suçlunun bunları anlatmasının sebebi, alacakları cezanın hafiflemesini sağlamaktır. Hele hele deli taklidi yapıp ölüm cezasından kurtulmaya çalışanları saymıyoruz bile.
Zevk için insan öldüren katillerin sayısını bilmiyoruz. Ancak bir tanesi var ki ölümünün üzerinden yüz yıla yakın zaman geçmesine rağmen unutulamadı. Hastalarını bilinçli olarak öldüren hemşire Jane Toppan. Hastalarıyla ilişkiye giren, kendisine teslim edilen ilaçların dozlarıyla oynayarak insanları gözlemleyen bir sağlık çalışanıydı. Katlettiği insanları seyrederken cinsel haz duyduğunu itiraf edene kadar 31 kişinin can vermesine sebep oldu. Fakat en büyük hatası hastaneye yatan yakınlarını öldürmek olmuştu. Yapılan toksikoloji analizlerinde letal (öldürücü) dozlarda ilaçlar verdiği tespit edilip suçlu bulundu ve tüm cinayetlerini itiraf etti. Ömür boyu hapis cezası verilen sabık hemşire 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Toppan’ın çalıştığı dönemde kaç kişiyi öldürdüğünü bilmiyoruz. 12 kişi net olarak belirlense de 100’e yakın insanın ölümüne sebep olduğu tahmin ediliyor. Katil hemşirenin ailevi kökenlerine inildiğinde ise ciddi psikolojik sorunları olduğu belirtiliyor. Terzi olan babasının kendi göz kapaklarını dikmesi bilinen en ilginç vak’alardan bir tanesi. Bu nedenle ruh sağlığı için yeterli desteği alamadığı konusunda birçok insan fikir yürütmektedir.
Peki ya öldürülenler… Evet, onların da ölümleri dışında sayamayacağımız o kadar çok travmaları var ki. Kimi küçük yaşta annesini kaybetti, kimi üvey babası tarafından karanlık banyolara kilitlendi, bazısı eşinden dayak yedi, bazısı ise yıllar önce kurşunlandığı yerden bıçaklanarak katledildi. Çoğu kurban maalesef bıçak darbesiyle tek hamlede ya da bir kurşundan çıkan mermi ile hemencecik ölmez. Öncesinde yoğun miktarda acı içeren işkenceler çekerler. Bu nedenle hukuk, katili anlamaya çalışmak yerine kurbanın hakkını sonuna kadar savunmayı amaçlar. Olay yeri inceleme polislerinin katilin motivasyonunu çözmeye çalışmasının da sebebi yalnızca budur. Yoksa canilerin psikolojik dünyasını anlayıp adeta onlara hak verircesine sebep aramaya çalışacak değillerdir. Çok fazla bilinmez; ölü bir beden üzerinde delil toplayan polisler katillerin bedeninden de örnek alır. Polisin bunu yapmasının tek nedeni Ceza Muhakemesi Kanununun 75. Maddesinin öngördüğü zorunluluktur. Daha da ilginç olan nokta; üst sınırı 2 yıl olan cezalara konu olan suçlarda polisin kan, saç, tükürük ve tırnak örneği almaya hakları yoktur. Hatta beden muayenesi bile yapamazlar. Bu nedenle hırsızlıktan hüküm giyen bir katili DNA örneğinden yakalamak oldukça zordur. Ülkemizde DNA bankası bulunmadığından zaten zorlu olan bu suçlu yakalama meselesi daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Polisler sorgulama yaparken filmlerden alışkın olduğumuz sert muamelelerde bulunamazlar. Çünkü hukuk polislere suçlulardan intikam alma hakkı vermemiştir. Hatta hiç kimseye bu hakkı tanımamıştır.
İntikam, mağdur durumdaki insanların kötülüğe aynı şekilde ve dozda yanıt vermesidir. Hammurabi Yasaları’ndan beri intikam yazılı kaynaklara dahi girmiş bir davranış biçimidir. "Göze göz dişe diş" anlayışı da buradan gelir. Buna karşın bugün mevcut inançların önemli çoğunluğunda intikam yasaklanmıştır. Serbest bırakılan bazı dinlerde ise intikam yalnızca belirli sınırlar içerisinde alınabilir. Çeşitli inançlardan insanlar din sebebiyle karşı karşıya geldiklerinde savaş şartları bu sınırları aşabilir. Mesela Yahudilikte savaş esiri erkeklerin öldürülmesi ve hamile kadınların çocuklarının da katledilmesi vardır. İnsan kaçakçılığı, zina, eşcinsellik ya da zoofili de ölüm cezasına çarptırılmanıza sebep olabilir. Daha sonra gelen Hristiyanlıkta sadece affederek intikam alınabilir. Öldürme cezası neredeyse hiç yoktur. Hatta Yahudilikte yaygın bir yöntem olan Recm Cezası’nın (zina edenleri taşlayarak öldürme) uygulanması için bir kadın getirildiğinde Hz. İsa’nın "İlk taşı en günahsız olan atsın" sözü temel yaklaşım olarak kabul edilir. İslam inancında ise şahsi intikam yasaktır. Çünkü İslam tarihinde intikam için işlenen bir cinayet hâlen tüm insanların zihnindedir. Bedir Savaşı’nda babasını öldürdüğü için Hz. Hamza’ya kin besleyen Hind’den bahis açılır. Vahşi isminde bir köleyi Uhud meydanına götürmüş, karşısındaki adamın düştüğünü görmüş ve çok sevinmişti. Savaş bitip kuvvetler kendi taraflarına çekilince de yetmiş parçaya bölünmüş cenazenin başına gitmişti. Ciğerinden bir ısırık alıp çiğnemiş ve tükürmüştü. Bunun üzerine peygamber de yemin edip amcasının her bir parçası için bir adam olacak şekilde 70 kişi öldüreceğini adamıştı. Fakat vahiy buna mâni olmuştu. Çünkü İslam dininde peygamber amcası dahi olsa bir kişinin hayatı yalnızca katilinin canı ile ölçümlenir. Mekke’nin fethinden sonra Vahşi’nin affedilmesi de bunun her zaman geçerli olmadığını göstermektedir.
Hayata dair yaşanan bazı acılar sizi öç almaya itebilir. Fakat affetmek en büyük bilgeliktir. Elbette dozu ve bundan sonraki yaşamınıza etkisi göz önünde bulundurularak. En iyi yol ise bu işi çözecek en iyi merciye yani hukuka havale etmektir…